Page 594 - 1-4_2
P. 594

Amasya Tarihi 1-4. Cilt                                                             Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
                                                                             Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR


                     Ziyareli  seyyidlerden  birinin  şâbb-ı  emred  oğlu,  Ziyâre’den  sabahleyin  Amasya’ya
               gelirken Aynalı Mağara önünde uğruna bir şahs-ı meçhûl çıkıp cebren ırzına geçmiş. Bunu
               duyan Nakîbü’s-seyyid Abdurrahman Efendi, derhal mutasarrıf ve kadıya gitdi. Fâilin tutulup
               icrâ-yı siyâset edilmesini talep etdi. Sâdât arasında bir kızıl kıyâmet koptu.
                     Ziyarelilerden  hayli  adamlar  tevkîf  edildi.  Kadı  Abdülbâkî  Efendi  bir  şahs-ı  meçhûl
               uğruna bu kadar bî-günâh adamlar hapsedilemez diyerek cümlesini çocuğa gösterdikten ve
               fâilin bunlar olmadığı anlaşıldıktan sonra salıverdi.
                     Sâdât, mahkemeye hücûm ederek salıverilen adamları, mübâşirleri, muhzırları fena halde
               dövdüler. Mühin-i sâdât, düşman-ı Âl-i Resûl diyerek bîçâre kâdının kaçıp sığındığı hânesini
               taşladılar.
                     Mutasarrıf, seyyid olduğundan sâdâtın tarafını iltizâm etmekle beraber [157] kadıya revâ
               görülen muâmelâtı takbîh ederek azgın haşerâtı te’dîbe kıyâm etdi. Bu yüzden halk iki taraf
               oldu. Ulemâ ve a‘yândan bir kısmıyla sipâhiler kadı tarafını tutdu. Diğer kısmıyla yeniçeriler
               de sâdâta uydu.
                     Mutasarrıf, alaybeyi, çeribaşı, kethüdâyeri, yeniçeri serdarı, subaşılar, bir taraftan fâil-i
               meçhûlü arayıp bulmakta iken diğer taraftan halkın efkârını teskîn etmeye uğraşdılar.
                     Nikâbet,  yirmi  otuz  yıldan  beri  birtakım  ağaların  elinde  olduğundan  müteseyyidler
               çoğalmış,  zî-nüfûz  olan  seyyidlere  çatanlar  davayı  siyâdet  ederek  yeşil  sararlar,  tekâlif-i
               örfiyyeden muaf olarak teneffüz ederlerdi. Bunlar, kendilerini Ehl-i Beyt-i Risâlet sayarlar,
               herkesin kendilerine hürmet etmelerini muktezâ-yı diyânet bilirlerdi.
                     Bunun  için  kendilerine  iltihâk  eden  yeniçeriler  sâyesinde  tegallüb  ederek  bîçâre
               Ziyarelileri fenâ halde tazyîk etdiler. Bunlardan yüz kadar bî-günahı ya fâilini bulup teslim
               edeceksiniz yahut hepiniz de öleceksiniz diye haps u ta‘zîb etdiler.
                     Ulemâ,  a‘yân  ve  sipâhiler  ittihâd  ederek  feryâd  u  istimdâd  eden  Ziyarelileri  kâmilen
               salıverdiler.  Müteseyyidlerin  ve  yeniçerilerin  nüfûz  ve  şiddetlerini  oldukça  kırdılar.  Lâkin
               yeniçeriler, bütün köpürdüler sipâhilere karşı nümâyişlere başladılar.
                     Bu kadar ifrât ve tefrît arasında fâilin taharriyât ve tahkîkâtı âdetâ unutuldu. Ziyarelilerin
               hânmânı perişan oldu. Nihayet bunlar da [158] ayaklanıp sâdâta hücûm etdiler. Arbede birkaç
               kimsenin ölümüyle hitâm buldu.
                     Bu arbede, sipâhi yeniçeri bölüklerine sirayet ederek büyük bir fitnenin hudûsu kuvve-i
               garîbeye gelmiş iken mutasarrıf ve ulemâ araya girdiler. Arbedeyi çıkaran ve büyülten Koca
               Emîr es-Seyyid Mahmûd Ağa ve ba’zı müteneffizânın üzerlerinde icrâ-yı nüfûz ederek fitneyi
               bastırdılar.
                     Bu teskîn-i fitnede müftü Fâzıl Hızır Efendi’nin büyük bir te’sîri görüldü. Bu esnada
               Sultân  Bâyezîd  Câmii  imâm-ı  evveli  şeyhü’l-kurrâ  Hâfız  Ahmed  Efendi  vefât  edib  yerine
               imâm-ı sânî Nasûh Efendi imâm-ı evvel ve Hocazâde Halil Efendi imâm-ı sânî oldu.
                     Rebîülâhirin  on  yedisinde  mîrâhûr-ı  evvel  Amasyalı  Bayburdluoğlu  Kara  İbrâhim
               Ağa’nın tâbi‘i Gürcü Pîrî Ağazâde İbrâhim Ağa evkâf-ı Sultâniyye mütevellîsi olup Amasya’ya
               geldi. Hâdisenin def‘ ve teskîninde bunun da oldukça te’sîri oldu.
                     Fakat  seyyidler  tarafından  her  tarafa  şikâyetler  yağmış,  İstanbul’da  Nakîbü’l-eşrâf
               Seyrekzâde  es-Seyyid  Abdurrahman  Efendi  bile  alâkadar  olmuşdu.  Cumâdelûlâ  gurresinde
               kâdının müddeti bitdiğinden Hayreddînzâde Mustafa Efendi Amasya kadısı oldu.
                     Cumâdelûlâ  evâilinde  Serdâr  Ahmed  Ağa’nın  azliyle  meşhûr  Ya’kûb  Ağa  yeniçeri
               serdârı oldu. Vâlî Murtezâ Paşa da Sivas’tan gelip ba’zı sâdâtı haps ederek şikâyetlere ma’rûz
               kaldı.
                     Cumâdelâhirede Vâlî Murtezâ Paşa’nın azliyle yerine Zileli Çavuş [159] zâde Mehmed
               Paşa  Sivas  vâlisi  olup  geldi.  Hülâsa  fâil-i  meçhûl  bulunamadı.  Asıl  fiilin  vukûu,  seyyid
               çocuğunun kavl-i mücerredinden ibâret kaldı.




                                                           891
                                                           593
   589   590   591   592   593   594   595   596   597   598   599