Page 243 - 6-8
P. 243

Amasya Tarihi Cilt: 6
               Amasya Tarihi 6-8. Cilt                                                                    Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

                     “Şakâyık-ı Nu’mânîye”de Mecdî Efendi “Ahmedî” tercemesini yazarken “Aslı vilâyet-i
               Germiyandandır” diyor. Sicill-i ‘Osmânî’de Mehmed Süreyya Bey de “Ahmedî Sivaslı’dır”
               diyor. Halbuki, Ahmedî’nin kendisi 782’de Amasya’da bulunup Amasyalı Hayreddîn Hızır bin
               el-Hâc Ahmed bin Sunkur’un mahdûmu olduğunu kendi hattı ile tasrîh ediyor.
                     Ahmedî,  Amasya’dan  Germiyân  iline  gidip  Germiyânzâde  Süleyman  Bey’in  yanında
               yıllarca  kaldığından  Germiyânlı  zannedilmişdir.  Ba’dehû  Yıldırım  Sultân  Bâyezîd  Hân’ın
               şehzâdesi Süleyman Bey’e nişâncı olup müşârün-ileyh ile ibtidâ Kütahya’da sonra Sivas’da
               bulunduğundan Sivaslı zannedilmişdir. [783]
                     Mecdî  Efendi  “Terceme-i  Şakâyık”da  diyor  ki:  “Mevlânâ  Ahmedî  diyâr-ı  Mısır’dan
               vatan-ı asîl ü müvelled-i cezîline avdet eyledikde Germiyânoğluyla musâhabât edib ona hâce
               oldu. Mîr-i mezbûr eş’âr ü ebyâta râgıb olmağın Mevlânâ Ahmedî dahî ol semte hadden ziyâde
               rağbet eyledi.
                     Ba’dehû merhûm Sultân Bâyezîd Hân evlâd-ı emcâdından Süleyman Çelebi ile karîn olup
               şi’ire,  hüsn-i  iltifâtları  dâ’iyesiyle  nâm-ı  şerîflerine  “İskender-nâme”  nâm  mesnevî  kitâbı
               nazmedib onun içinde ilm-i hendeseden ve ilm-i hikmet ve ilm-i tıbtan çok nesne derc eyledi.
               Hicret-i nebeviyyeden 815 senesinin evâhirinde seksen yaşından geçmiş iken Amasya’da vefât
               etdi.
                     Şu kayd-ı târîhiyyeden anlaşılır ki Mevlânâ Ahmedî, Germiyanzâde Süleyman Bey’den
               sonra  Şehzâde  Sultân  Süleyman’ın  ma’iyyetinde  bulundu.  Müşârün-ileyh  ile  Çubuk  ova
               muhârebesinden evvel Sivas’a gitdi. Muhârebeden sonra Edirne’ye geldi. Sultân Süleyman’ın
               vefâtından sonra da Amasya’ya gelip Çelebi Sultân Mehmed Hân’a takarrüb etdi.” [784]
                     İskender-nâmesi  Sultân  Fatih  kütübhanesinde  mevcût  olup  eski  Türk  Lügât-ı
               müsta’melesiyle  doludur.  Eski  edebiyatımız,  eski  lügâtlarımız  hakkında  mu’azzam  bir
               hazinedir. Mecdî Efendi bu kitâbından Ahmedî’nin şu beytlerini naklediyor:

                             Fikr eyle mebde’in nereden neredir ma’âd
                             Hem geldügünden işbû makâma nedir murâd
                     Yine ondan;
                             Hâr-ı pestin hâr saklar cânını
                             Nermlik döker semûrun kânını

                             Fırsatında düşmene viren emân
                             Kayd-ı nâ gibi olıser bî-gümân

                     Nur-ı  Osmânîye  kütübhanesinde  mevcut  olan  “Mecma’ü’n-Nezâ’ir”  adlı  eserde  şâir-i
               müşârün-ileyhin şu gazelleri görülmekle buraya nakledildi:

                             Aşkının odına düşdüm hâlimi sor ey habîb
                             Derd-mendem derdime tîmâr eyle ey tabîb

                             Her gice senin cemâlin şevki ile tâ seher
                             İnlerim ben şöyle kim gül hasretinden andelîb

                             Senden ayru şem’ bigi  hûn-ı dilimdür yedüğüm [785]
                                                   93
                             Herkes anı yer ki olmışdır ezel ana nasîb

                             Tâpuna irem diyü kapında çok oldum mukîm
                             Dimedin bir gün ki neyler eşiğimde bu garîb


               93  Gibi demektir.


                                                           238
                                                           242
   238   239   240   241   242   243   244   245   246   247   248