Page 242 - 6-8
P. 242

Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
               Amasya Tarihi 6-8. Cilt                                                                    Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

               mahdûmudur.
                     Adının  İbrâhim olduğu,  divânında muharrer ve aşağıda menkûl olan;  “İşidin  dir inne
               İbrâhim  evvâhün  münîb”  mısraından  da  anlaşıldı.  Ceddi  el-Hâc  Ahmed  bin  Sunkur  [779]
               Sultân  Ebû  Sa’id  Bahadır  Hân’ın  Mısır’a  gönderdiği  süferâdan  idi.  Kendisine  “Hacı
               Ahmedoğlu” dendiğinden buna nispetle “Ahmedî” lakâbı ile meşhûr oldu.
                     Amasya’da  takriben  735’de  doğdu.  Aksarayîzâde  Mevlânâ  Fahreddîn  İlyas,  Mevlanâ
               Şemseddîn Ahmed bin Osmân ez-Ziyârî, Mevlanâ Musliheddîn Mûsâ bin Mahmûd es-Sivasî
               gibi meşâhîr-i ulemâdan, sonra Mısır’a gidip eş-Şeyh Ekmeleddîn Muhammed bin Mahmûd el-
               Bâbertî’den ulûm-ı edebiyye, şer’iyye ve akliyyeyi, usûl-i fıkıh ve kelâmı ahz ü ikmâl ederek
               avdet etdi.
                     Bir müddet Amasya’da ders okutdu. Sonra Amasya emîr-i kebîri Şâdgeldi Paşa’ya intisâb
               ederek müşârün-ileyhin mu’allimi, kâtib-i dîvânı ve nişâncısı oldu. Fevkalâde nüfûz ve faziletle
               iştihâr etdi. 783 senesi rebîülevvelinde emîr-i müşârün-ileyhin Kadı Burhan harbinde maktûlen
               vefâtı  üzerine  Amasya’dan  kaçıp,  Germiyânzâde  Süleyman  Bey’in  nezdine  gitdi.  Buna  da
               mu’allim olup pek ziyâde hürmetler gördü. Kütahya’da hayli müddet [780] oturdu.
                     Yıldırım Sultân Bâyezîd Han Germiyânoğullarını inkıyâd altına aldıkda Bursa’ya gidip
               Bâyezîd Hân’ın nâ’il-i iltifâtı oldu. ‘İlm ü kemâli ile ve şi’ir ü inşâsı ile kendisini fevkalâde
               sevdirdi. 804’de Yıldırım Bâyezîd’in esâreti zamanında yine Kütahya’ya avdet etdi.
                     Timurlenk sene-i mezbûrede Kütahya’ya geldikte fazl ü kemâline binâ’en büyük iltifâtlar,
               hürmetler gördü. 805’de vatanı olan Amasya’ya gelip Çelebi Sultân Mehmed Hân’ın erkân-ı
                                  91
               saltanatından oldu.   On  yıl kadar Amasya’da pek muhterem  bir halde yaşadı.  815 senesi
               evâhirinde seksen yaşında vefât etdi.
                     Ulûm-ı akliyye ve şer’iyyede hâssaten de fünûn-ı edebiyyede fâzıl, elsine-i selâsede şâir-
               i  mâhir,  asrında  üstâd-ı  edeb,  gâyet  zarîf,  hazır-cevap,  cesâret-i  medeniyyesi  mükemmel,
               muhâzarâta âşinâ, fasîh, belîğ, tevârihe vâkıf bir zât idi. Âsâr-ı edebiyyesi şunlardır: “İskender-
               nâme”, Germiyânzâde Süleyman Bey nâmına te’lîf etdiği “Süleyman-nâme”, “Divân-ı  [781]
               eş’âr”, “Mirkâtü’l-edeb”, “Şerh-i Kaside-i Sarsarî”.
                     Tabâkât-ı Hanefiyye’den Takiyüddîn Abdülkâdir et-Temîmî diyor ki: “Ahmedî Rûmî,
               bilâd-ı  Rûmîyede  şâir-i meşhûr  olup  hakkında  İbn-i  Arabşâh  dedi  ki,  Ahmedî  Anadolu’da
               yegâne  Türk  şâiridir.  Bilâd-ı  Rûmîyeden  çıkan  şâirlerin  ve  edîblerin  en  zarîfidir.  Âsâr-ı
               edebiyyesinden  “İskender-nâme”,  “Divân-ı  eş’âr”,  “Mirkâtü’l-edeb”  meşhûr  olup  her  bir
               beytinden hurûf-ı hecâdan biri çıkan Sârsârî kasidesini gâyet müfîd bir suretde şerh edib bu
               şerhinde nice ulûm u sanayî’-i bedî’iyye tahkîk ve istihrâc etmişdir.
                     Ahmedî’nin  kelâmı,  udebâ-yı  Araptan  İbn-i  Nebâta,  Hacerî,  İbn  Nebîh  gibi  zevâtın
               kelâmına müsâvîdir. Erbâb-ı ilm ü faziletden bir zât idi. Çok yaşadı. 815 senesi evâhirinde
               Amasya’da vefât etdi.”
                     Ramazânzâde  Mehmed  Bey  Târîhinde  müşârün-ileyhin  Amasyalı  olduğunu  ve
               Amasya’da seksen yaşında 815 senesi evâhirinde vefât etdiğini zikretdikten sonra diyor ki;
               “Timurlenk Kütahya’da bir gün Molla Ahmedî ile hamama [782] gidip erkânından her birine
               birer baha kestirirken “bana da bir baha kes” demekle Ahmedî seksen akçe demiş, Timurlenk
               de “Be molla seksen akçe şu peştamalimin bahasıdır” deyince Ahmedî, “Ben de peştemale baha
               kestim, kendiniz çarşıda bir mangır değmezsiniz!” demiş. Timur bu cevabdan be-gâyet mahzûz
                                     92
               olup, ihsân vermişdir.”

               91  Kınalızâde Hasan Çelebi “Tezkire-i Şu’arâsı”nda Ahmedî tercemesinde diyor ki: “Katl ü gâret-i Timur ile
                 diyâr-ı Rûm dahî per şer u şûr ve telahûm ve terâkim-i emvâc-ı fiten-i mazhâr-ı hâl (fe’izâ hiye temûr) olup
                 Amasya’ya gelip...”
               92  Bu kıssa-i latîfeyi Kınalızâde Hasan Çelebi tezkiresinde şöyle yazıyor: “Bir gün Timur ba’zı dilberân-ı sim-i
                 endâm ile azm-i hammam edip hılâl-i mübâsata ve esnâ-yı kelâmda mezbûra hitâbla iltifât edip bu hüsn-i bahayla
                 bî-bahane olan dilberân-ı sîm beri ve alem-i lûtf u melâmetde yegâne olan mihr-i şân-ı peri peykerî bahaya tut
                 dedikde Ahmedî dahî kimisinin sîmîn teni dünya tolusu sim ü zerre değer ve...”

                                                           237
                                                           241
   237   238   239   240   241   242   243   244   245   246   247