Page 458 - 6-8
P. 458
Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Amasya Tarihi 6-8. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Ve bilcümle anın zemân-ı vezâreti tevârîh-i eyyâmdan olup zât-ı fezâ’il-i sıfât ve mülk-i
melekâtı berekât-ı ilâhiyyeden bereket-i behiyye idi. Dâ’i du’â-yı cezîl ve bâdî-yi senâ-yı cemîl
olmağçün bekâ-ı âlemde inşâ etdigi hasenât-ı hisân ferhât-nişân ve müberrât-ı meserrât-feşân
tavr-ı gavr-ı tevakku’ ve tetallu’dan ziyâdedir.
Tezyîl- Ol hazret-i vâlâ rütbet, cevdet-i tabî’at ü hiddet zihn ü gazâret-i fıtnâtla ma’rûf ve
mevsûfdur. Bahr-i medîd-i tab-ı safâ şi’ârından ve muhît-i kâmil-i bî-sahîl-i dil-i deryâ bârından
dürer-i gurer-i kelimât-ı manzûme-i süreyyâ intizâm iltiyâm bulup Cenâb-ı me’âlî me’bâ silk-i
şu’arâda münselikdir.
Sadr-ı şerîfi esbâb-ı akl ü vâfir ve muhassinât-ı bedî’iyye-i mütevâfir ile hâlî ve mâlî olup
zehâfât-ı mahâ’il-i rezâ’il-i nefsâniyye-i insâniyye andan mahzûf ve matrûddur. Mahlâs-ı [644]
şerîfî “Remzî”dir. Bu matla’ ve beyt anın kelimâtındandır:
Şeb-i zülfünde kalanlar zulümâtıyla yürür
Erişen lebleri âbına hayâtıyla yürür
Zâhid-i hasret-i mey şöyle za’îf eylediğim
Elde tesbîh ü asâsı salavâtıyla yürür
Mûmâileyh dokuz yüz otuz dokuz senesinde vefât edib Mevlânâ Nazmî bu mısrâ’ı ana
târih demişdir. Târih: Pîrî Paşa’nın mekânın adn ede Hayy Vedûd. Cem’ân 939 eder. “Şakâyık
tercemesi”nde müşârün-ileyhin Hazret-i Ebûbekir es-Sıddîk Efendimizin neslinden ve Şeyh
Cemâleddîn Aksarâyî ahfâdından olduğu yazılıdır.
Pîrî Paşa’nın Mevlânâ Cemâleddîn Mehmed bin Aksarâyî ahfâdından olduğu
muhakkaktır. Çünkü vakfiyelerinde bu nesebi musarrahtır. Ancak Ebûbekir es-Sıddîk
Efendimizin neslinden olduğu müsbet değildir. Bu cihet Fahreddîn Mehmed Râzî evlâdından
olduğu iddi’âsıyla meydana çıkmışdır ki aşağıda Cemâleddîn Mehmed bin Aksarâyî
tercemesinde tetkîk ve îzâh edilecektir. Bu tercemede mebâdî-i ahvâline dâ’ir sarâhat yoktur.
[645]
Mevlânâ Lâtîfi Çelebi “Tezkire-i Şu’arâ”sında diyor ki: “Remzî-Karamânî Pîr Paşa’dır
ki vüzerânın ezkiyâsından ve küberânın ulemâsındandır. Vilâyet-i âl-i Osmân’a ona bedel ve
nazîr-i şer’ ü kânûn bilür bir vezîr-i rûşen-zamîr gelmiş değildir. Mesned-i vezârete tedrîs ve
kazâdan gelmiş ve defterdârlıkdan vezîr olmuş idi.
Zihn ü zekâvet ve fehm ü ferâsetle da’va fasletmek ve söz fehmetmek âlemde anın şânına
ve şân-ı ferâset-nişânına gelmiş idi. Ve mesâlih ü umûrda her vilâyetin âdet-i kadîmesine âlim
ü vâkıf olmuş idi. Bu sebepten Sultân Selîm -tâbe serâhü- semîn-i re’yine ve hüsn-i tedbîrine
mu’tekid olup katl ü helâkı husûsunda te’hîr eder idi. Zîrâ vüzerâ beyninde Pâdişâh-ı rûşen
re’yîn rey-i sâ’ibine yarar ve mîzân-ı ferâsetinden iner pesen-dîde tedbîr ederdi.
Ne bir hadîka-i fikreş vezîr-i bâd-ı galat ne bir sâhife-i reyiş keşîd hatt-ı hatâ. Ulûm-i
fünûn görmüş, fâzıl-ı kâmil ve tâb-ı pâk-i derrâki şi’ire dahî şâmil idi. Mahall-i mahlâsda gâh
ismini tahallus eder idi ve gâh “Remzî” der idi. Bu matla’ onundur: [646]
Günlesem 204 günden n’ola ey şem-i bezm-ârâ seni
Gökde isterken virübdür yerde Hakk bana seni
Ve lehû
Mümkün olmaz kim nigârın kat-ı mergûbun görem,
Ola kim birgün o yârin hatt-ı mektûbun görem
204 Günlesem yani sakınsam demektir.
457