Page 536 - 6-8
P. 536
Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Amasya Tarihi 9-12. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Câmiinde vaaz ve nasîhat ederek köylülerin ahlâkını tehzîbe çalışdı. 1221 yılından sonra vefât
etdi. Âlim, kâmil, zâhid, sâlih bir zât idi. Dâmâdı Hüseyin Efendi’dir.
Abdülkerîm Ağa-Avkatlızâde Hacı
Amasya yeniçerilerinden Serdâr Mahmûd Ağa’nın oğludur. Bu da yeniçeri ve alemdâr
olup mükerreren Amasya serdârı oldu. 1241 senesi zilka’desinde Yeniçeri ocağı sönmüş ve
Amasya’da azgın yeniçeri serdârları i’dâm ve nefyedildikleri esnâda mu’tedil harekâtından
dolayı masûn kalmışdı. [575]
1244’de Rusya harbinde işe yaradığından kendisine tekâüd vazîfesi verildi. Ba’dehû
a’yân ve idâre meclisi azâlığında bulunarak memleketin hayır ve nef’ine çalışdı. 1257’de vefât
etdi. Müsin, mu’tedil, adı gibi kerîm ve hânedân idi.
Abdülkerîm Efendi-İngiliz
Amasyalıdır. Akdağ nâhiyesinin Akvirân köyünde Hüseyin Efendi bin Ali sulbünden
doğdu. Yukarıda tercemesi yazılan Akdağlı Hacı Mustafa Efendizâde Abdülkerîm Efendi’nin
kerîmezâdesidir. Amasya’da İçerişehir’de Kara Osmân Efendi medresesinde ikâmet ve Canikli
Hacı Mehmed Efendi’nin halka-i tedrîsine mülâzemet etdi. Sipâhi Hâfız Ömer Efendi’den de
okudu.
1253 tahrîr-i nüfûsunda o medresede yazıldı. Ba’dehû İstanbul’a gidip Vidinli Mustafa
Efendi’nin dersinde ikmâl-i tahsîl etdi. Verdiği parlak imtihânda Fatih Câmii ders-i âmlarından
ve müderris oldu.
Eyyâm-ı tedrîsinde ikmâl-i devre-i medâris ederek 1281’de Yenişehir Fenâr mollası,
ba’dehû meclis-i kebîr-i maârif a’zâsı olup 1286’da Haremeyn ve ba’dehû İstanbul [576]
pâyeleriyle taltîf edildi.
İrtihâline kadar tedrîsine devam edib Laleli Câmi-i şerîfine “Mutavvel”, “Mevâkıf,
Metâli’”, “Tefsîr-i Beyzâvî” kitâblarını okutdu. Mükerreren icâzetler verdi. Son dersi Tefsîr-i
Beyzâvî olup;
171 َنوُّب ِ حُت ا مِم اوُقِفْنُت ى تَح ر ِ بْلا اوُلاَنَت ْنَل
âyetini tefsîr ve takrîri esnâsında kendisine hafîf bir baş ağrısı geldi.
1303 senesi rebîülâhirinin yirminci gecesi bu ayın dersine bakarken başını rahle üzerine
koyup rûhunu Tanrısına teslim etdi. Bâ-irâde-i seniyye cesed-i şerîfi Fatih Sultân Mehmed
Türbesi civârında garb tarafından türbeye girerken sağ tarafda yol kenarına defnedildi.
İstanbul ulemâsının ittifâkıyla hâtimetü’l-muhakkikîn, umdetü’l-müdekkikîn, her fende
fâzıl, a’lem-i ulemâ, ekmel-i fuzalâ, takrîr ve beyânı güzel, ahlâk ve etvârı ahsen, hâzır-cevâb,
seriü’l-intikâl, uzunca boylu, sözü ve özü doğru bir zât idi. Mahdûmu Gıyâseddîn Bey kendisine
çekmedi.
Derler ki sadr-ı esbak Fuâd Paşa, hazreti iftâra da’vet eder. Sofra başında hâzır olan
beylerden [577] biri; “Hâce Efendi! Abdesthânede neden yemek yenmez” diye sorar. Hazret de
“Mahdûm beyler görür de ‘Bey babamız ne yiyor!’ derler” cevâbını verir.
Abdülkerîm Efendi, İngiliz dilini bilirdi. İngiltere hükûmeti ilmî bir mes’ele için bir
mütehassıs istemiş, Osmanlı Hükûmeti de müşârün-ileyhi Londra’ya göndermiş olduğundan
kendisine “İngiliz” lakâbı verilmişdir.
Âsâr-ı ilmiyyesinden “Mizânü’l-Adl” adlı bir eseri pek meşhûrdur. Bu eserinde şark ve
garb ulemâsının mantık hakkındaki efkârı ve mütâlaâtını tedkîk eder. Diğer âsâr ve ta’lîkâtı da
vardır.
171 Âl-i İmrân, 3/92 “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz.” (Ed.)
531
535

