Page 536 - 6-8
P. 536

Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
               Amasya Tarihi 6-8. Cilt                                                                    Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

               edib İstanbul civârında Yeşilköy’de ikâmet etdi. 1340’da sinni kemâle erdiğinden tekâ’üd edilip
               mütâla’a-i edebiyât ve tanzîm-i eş’âr ile dem-güzâr oldu.
                     Mu’ahharan Yeşilköy’den kalkıp Kâdıköyü’nde mahdûmu Ahmed Azmî Bey’in hânesine
               nakl-i ikâmet ve orada 1350 senesi cumâdelûlâsının beşinci gecesi âlem-i ebediyyete göçüp
               gitdi. Âlim, şâir, fâzıl, elsine-i selâsede mahâreti müsellem, feylesof-meşreb, muktesid, inzivâyı
               sever, edîb-i meşhûr idi.
                     Derd-i ma’îşet kendisini mu’allimliğe çabuk atmayıp da medrese tahsîlini ikmâl, kavâ’id-
               i kelâmiyyeye ve tefsîr ve hadîse âid ma’lûmâtını tevsî’ edebilseydi, fezâ’il-i ilmiyyesi daha
               yüksek, akâ’id-i dîniyyesi daha sağlam olurdu. Çünkü gâyet zekî, kuvve-i hâfızası mükemmel,
               karîhası gâyet ceyyid idi.
                     Evkâf-i  İslâmiye  Müzesi  müdür-i  muhteremi  fâzıl-ı  meşhûr  Emîn  Paşazâde  Mahmûd
               Kemal Bey Efendi “Son Asır Türk Şâ’irleri”[194] adlı eser-i matbû’unda diyor ki: “Mu’allim
               Cûdî Efendi fazîlet-i ilmiyye erbâbının en mümtâzlarındandır. Senelerce okumuş, senelerce
               okutmuş, ilimde rüsûh hâsıl etmişdir.
                     Arab ve Acem lisânlarına lisân-ı mâder-zâdî derecesinde vâkıf üç lisânda o lisânların en
               mütemeyyiz şâir ve nâsirleri mertebesinde nazm u nesre muktedirdir. Fransızcaya da âşinâdır.
               Hatta Lamartin’in “Gül” manzûmesini nazmen tercüme etmişdir. Kemâl-i sür’ât ve suhûletle
               şi’r söyleyenlerdendir. Şi’rleri tekellüfden âzâdedir.
                     Şeyhülislâm  Ebu’s-Su’ûd  merhûmun  Sultân  Süleyman  hakkındaki  Arabça  mersiyye-i
               meşhûresinin tercüme edilmesini vaktiyle ba’zı fuzalâ-yı ehibbâya teklif etmişdim. O zamân
               Selânik’te bulunan Cûdî Efendi bir kaç sâ’at içinde kemâl-i metânet ve letâfet ile hem nazmen
               hem de nesren tercüme etdi. Tercemelerini Ebu’s-Su’ûd merhûm görse takdîr eder.
                     Eş’ârı ekseriyyetle mutasavvıfânedir. Yenişehirli Avnî Bey istisnâ edilirse Cûdî Efendi
               mutasavvıfâne şi’r söyleyenlerin  umûmuna tefevvuk edebilir. Hikemî ve garâmî şi’rlerinde
               metânet [195]ü nefâset arz-ı dîdâr etmektedir. Eski ve yeni yolda söylemiş olduğu eş’âr-ı bedî’a
               bir kaç dîvân teşkîl edecek mikdârdadır.
                     Te’essüf olunur ki bu kıymetdâr eserler kitâb hâlinde tab’ olunamadı. Zayâ’ tehlikesinden
               kurtulamadı. Fazîlet-i ilmiyye ve hulkiyyesi bütün âşinâlarca müsellem olan birâderim Ahmed
               Tevfîk  Bey’in  irtihâlini  müte’âkiben  Cûdî  Efendi  o  zamân  ikâmet  eylediği  Yeşilköy’den
               gönderdiği mektûblardan birinde (6 Haziran 1339)  der ki:
                     “Kimin kimden evvel gideceği belli değil. Şâyet ben sizden evvel yolcu olursam beni
               Sünbül  Efendi’ye  nakl  ü  defn  ediniz.  Pîr-i  müşârün-ileyh  Merzifonlu  olduğundan  hem-
               şehrimdir. Elbetde civârında bana bir yer verir. 234  Etkıyâ-yı üdebâ bir kadr-şinâslık gösterip de
               kabrime taş dikmek himmetinde bulunursa  235  kitâbe olarak şu gazelimi nakş etsinler:

                                   Şi’rden başka safâ peymânesi nûş etmedim
                                   Bikr-i mazmûndan öte duhter der-âgûş itmedim

                                   Mest-i fikrim neş’e-i idrâk ile dem-sâz olup
                                   Vakti söyletdim zebân-ı hâli hâmûş itmedim

                     [196]
                                   Bî-sadâ âheng-i ilhâmâta itdim vakf-ı gûş
                                   Sâz-ı rûhânî-tarabdan başka ses gûş itmedim


               234  Hazret-i Sünbül’ün rûhâniyyet-i mukaddesesi, kendi civârına bu şâiri kabul etmediğinden Üsküdâr’da Karaca
                 Ahmed Mezarlığı’na defn edildi. Çünkü merhûm Cûdî Efendi mekteb mu’allimi olduğu günden i’tibâren oruç
                 tutup,  namaz  kıldığını  gören  yoktur.  Fakat  mezhebler  ve  tarîkatlar  ve  ricâl-i  dîniyye  aleyhindeki  sözlerini
                 işitenler çoktur.
               235  Şâyân-ı hayretdir ki mezkûr mezârlıga bir kaç amele omuzunda gidip defn edildikden sonra başına dikilen taş
                 “Divriğili İbrâhîm Ağa”nın nâmına mahkûk taş oldu.

                                                           530
                                                           535
   531   532   533   534   535   536   537   538   539   540   541