Page 510 - 6-8
P. 510

Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
               Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

               medârise müderris olduğu esnâda Sultân Bâyezîd-i Sânî şeyhi İskilipli Muhyiddîn Mehmed
               Efendi’nin sohbetine mülâzım ve ona dâmâd olarak müderrisliği terk etdi.
                     Şeyh-i müşârün-ileyhin riyâzethânesinde tekmîl-i âdâb-ı tarîkat edib 918 senesi saferinde
               Yavuz  Sultân  Selim’in  cülûsunda  şeyhi  İskilib’e  ve  kendisi  Amasya’ya  [493]  gönderildi.
               Birâderi Abdülkerîm Efendi’nin hânesinde ikâmet etdi.
                     920 senesinde şeyhi ve kayın pederi Muyhiddîn Mehmed Efendi İskilip’de vefât etdiğini
               müteâkıb  Yavuz  Sultân  Selim  Amasya’ya  gelmişdi.  921’de  Sultân-ı  müşârün-ileyhin
               müsâadesiyle İstanbul’a avdet etdi. 926’da Şeyh Musliheddîn Sirozî’nin vefâtı üzerine Sultân
               Selim civârında Şeyhi Muhyiddîn Efendi’nin zâviyesinde seccâde-nişîn-i irşâd oldu.
                     Mezkûr  zâviyede  tam  on  sekiz  yıl  Halvetî  ve  Bayrâmî  âdâbı  üzere  icrâ-yı  meşîhat,
               sâlikleri  irşâda  himmet  edib  944  senesinde  dâr-ı  kudse  rihlet  etdi.  Ebû  Eyyûb-i  Ensârî
               kasabasında birâderi Müeyyedzâde Abdurrahman Efendi’nin yanında medfûndur.
                     Şeyh-i müşârün-ileyh gâyet fâzıl, her fende kâmil, gâyet zekî, maârif-i sûfîyede asrının
               vahîdi,  âlî-himmet,  gayet  âbid,  zâhid,  müteşerri’,  melek  haslet,  timsâl-i  fazîlet,  mazınne-i
               kerâmet bir zât-ı sütûde-simât olup Amasya’nın medâr-ı iftihârı idi.
                     Her Cuma gecelerinde Amasyalılardan Kemal Paşazâde [494] Ahmed Şâh Çelebi, Emîr
               Buhârî Tekykesi şeyhi  Mahmûd Çelebi, Pirî Paşa Tekkesi şeyhi Halvetî Cemâleddîn  İshak
               Çelebi ve meşâyih-i kirâmdan ba’zıları ictimâ’ ederek musâhabât-ı ilmiyye ve sûfiyye edilirdi.
                     Şeyh Abdürrahîm Efendi’nin üç oğlu meşhûr olup şunlardı:
                     Alâeddîn Ali Efendi, kibâr-ı müderrisînden olup Sahn müderrisi iken pederinden az sonra
               vefât etdi.
                     İkinci mahdûmu Ebû’l-Hüdâ Abdülvehhab Efendi olup mahdûmu münşî idi. 951’de vefât
               etdi.
                     Üçüncü mahdûmu Şeyhülislam Abdülkâdir Şeyhî Efendi olup aşağıda tercemesi yazılır.
               Dâmâdı da Müeyyedzâde Abdülvehhab Remzi Efendi olup onun da tercemesi gelir.
                     Edirneli Mecdî Mehmed Efendi “Terceme-i Şakâyık” sahife 426’da diyor ki:
                     “Müellif-i  Şakâyık,  vâlid-i  azîzinden hikâyet  eyledi ki; Mevlânâ Hâcezâde kendilerin
               emâsil-i  efâzıl talebesinden fâzıl-ı  müşârün-ileyh ile Mevlânâ Gıyâseddîn  Paşa 158   Çelebi’yi
               tafzîl ve takdîm edib takaddüm ü tefevvuk-ı akrân ile ta’rîf ve tavsîf ederdi. Bu iki hâce-i bâzâr-
               ı  fezâil  için  bezleylediği  cevâhir-i  zevâhir-i  [495]  medh  ü  senâyı  gayri  haridârân-ı  arûz-i
               kemâlât için neşr etmeyip ikisinin hakkında eylediği hüsn-i şahâdeti gayri telâmizesi hakkında
               tefevvüh etmez idi.
                     Fi’l-vâki’ ol mihr-i sipihr-i saâdetin zekâ ve zekâ-i zâhir cebhe-i tâhirinde zâhir ve bâhir
               ve zât-ı şerîfi aksâm-ı ulûm-ı akliyyede ve fünûn-i hikemiyede mâhir idi. Ulûm-ı Arabiyye’de
               rütbe-i  ulyâsı  olup  cümle-i ecille-i  fünûnda  mahâret-i  tâmmesi  var  idi.  Gayrı  kâmillerden
               mükemmel bir zât-ı büzürg-vâr idi.
                     Ve bi’l-cümle kemâlât-ı ilmiyye ve ameliyyeyi hâvî ve fezâil-i sûriyye ve ma’neviyyeyi
               muhtevî bir ârif-i hakâyık-şinâs ve kâmil-i dekâyık-ı istînâs idi. Cümle-i erbâb-ı zâhire ve kâffe-
               i ashâb-ı bâtıne, vesile-i husûl-i devlet-i dâreyn, zerîa-i vusûl-i saâdet-i neşeteyn idi. Letâ’if-i
               maârif-i ilâhiyyede âyet-i kübra olup, tarâif-i bezâyi-i bedâyi-i sûfîyyeye mâlik olduğundan
                                                                                    َ َ
               mâadâ hüsn-i hatta kâdir idi. Husûs-ı mezbûrda;  159 " َني ِ رِظا نلِل ُءاَضْيَب يِه اذِإف" fehvâsınca izhâr-ı
                                                                                 َ
               yed-i beyzâ eyleyip sâid-i meziyyet ve fazîlet ona müsâade etmişdi. Mumâ-ileyhden sudûr eden
               kerâmât-ı aliyye ve zuhûr eden [496] havârık-ı âdât-ı celîle lâ yuad ve lâyuhsa olmağın tafsîl
               olunmadı.”
                     Şeyh  Abdürrahîm  Efendi  908’de  azm-i  Hicâz  edib  îfâ-yı  menâsik-i  Hac  ederek
               Cemâlizâde Ali Efendi ile beraber avdet eylediğinden “Hacı Çelebi” demekle meşhûr idi. Sadr-



               158  Gıyâseddin İbrahim Paşa, Ak Şemseddin Mehmed Çelebi birâderi olup Amasya’da pederi yanında medfûn olan
                 Kutbeddin Mahmud bin Hamza-i Şâmî mahdûmudur. Bu da Amasyalıdır.
               159  A’râf, 7/108 “Bir de ne görsünler o, bakanlar için, bembeyaz olmuş!” (Ed.)

                                                           505
                                                           509
   505   506   507   508   509   510   511   512   513   514   515