Page 164 - 1-4_2
P. 164
Amasya Tarihi 1-4. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
idi. İdâre edecek vakfı olmayan mektebler dahi o asrın - şimdi türedi, mütegallib, cebbâr diye
beğenmediğimiz - a'yânı, okur-yazar ağaları, beyleri tarafından idâre edilmekde idi.
Bu kadar mekâtib-i sıbyândan çıkan efendilerin lâ-ekall dörtde biri [269] Amasya
medreselerine duhûl ederek ikmâl-i tahsîl etmekde idi. Binâ'en-aleyh şu mektebler,
dârü'l-kurrâlar, ibtidâ'î ve i'dâdî hükmünde olup medâris-i ilmiye dahi mekâtib-i âliye sırasında
idi. Amasya'da tahsîl edilen ulûm-ı âliye üç kısım i'tibâr edilip bir kısmı tefsîr, hadîs, usûl, fıkıh,
kelâm gibi ulûm-ı şer'iyyeden ve bir kısmı dahi hikmet, mantık, tıb, hendese, hesâb gibi ulûm-ı
akliyyeden ve kısm-ı diğeri de ma'ânî, beyân, lugat, nahv, sarf, târîh, muhâzara, şiir gibi fünûn-ı
edebiyyeden ibâret idi.
Lugat, ancak Arabî ve Fârisî lisânlarına münhasır olup hesâb, hendese, târîh dahi
mukaddemlerinde pek ziyâde i'tinâ edilmiş olduğu hâlde mu'ahharan ibtidâ'î bir hâlde kalmış
ve târîh ise edvâr-ı İslâmiyyeyi münhasır gibi olmuş idi. Binâ'en-aleyh en ziyâde i'tinâ ile tahsîl
edilen ulûm-ı şer'iyye olduğundan Amasya'da bu kısm-ı şer'î ile kısm-ı sâlisin fünûn-ı
Arabiyyesi pek ziyâde terakkî etmiş idi. Kısm-ı sânî ricâli diğer bilâda nisbetle Amasya'da nâdir
değil idi.
Fakat bu kısm-ı şer'î içinde "İlm-i Hadîs", bir usûl-i mahsûsa üzere turuk ve esânîde,
terâcim-i ricâle ve tenkîd-i ahvâl-i ruvâta müstenid bir ilm-i vâsi' olduğundan bu ilmi, eslâf-ı
kirâm ulûm-ı sâ'ireden tefrîk ederek tahsîline mahsûs birer medrese binâ ve "Dârü'l-Hadîs"
nâmıyla tesmiye etmişlerdir. Amasya'da dört tâne [270] "Dârü'l-Hadîs" olup bunlar,
"Dârü'l-Hadîs-i Abdullah Paşa", "Dârü'l-Hadîs-i Osmân Çelebi", "Dârü'l-Hadîs-i İbrâhim
Efendi", "Dârü'l-Hadîs-i Osmân Bey" nâmıyla meşhûr olarak medâris-i ilmiyye sırasında zikr
olunacakdır. Bu Dârü'l-Hadîslere ilm-i hadîsde ihtisâsı olan ulemâ müderris olarak "Sahîh-i
Buhârî", "Sahîh-i Müslim" gibi ilm-i hadîse mahsûs kitâblar tedrîs ve bir hadîsin sıdk ve kizbini
anlamak için tedvîn olunan kitâblar, yanî "Usûl-i Hadîs", "Tabakât-ı Ruvât", "Terâcim-i Ricâl"
gibi fünûna mahsûs müdevvenât-ı ehl-i hadîs ta'lîm olunur idi. Amasya'da bu gibi muhaddisler
1241 târîhine kadar nâdir olmadığı hâlde "Dârü'l-Hadîsler"e birtakım sıbyân ve erbâb-ı hıref ve
sanâyi' irsen muhaddis, müderris olduğu cihetle mu'ahharan kesb-i nedret etmişdir.
Diğer ulûm-ı şer'iyye ve fünûn-ı Arabiyye ve edebiyye medreselerde müderrisler, ders-
i âm lar tarafından tedrîs ve "Beyzâvî", "Metâli'", "Mevâkıf" yâhud "Makâsıd", "Usûl-i
Pezdevî", "Hidâye" ve şurûhu, "Mutavvel", "Mugni'l-Lebîb", "Fenârî", "Câmî", "Şâfiye Şerhi
Razî" ve "İzhâr" kitâbları kemâl-i itkân ile kırâ'at ve takrîr ve ekser şurûh ve havâşî talebe-i
ulûmun mütâla'a ve mürâca'atlarına terk olunur idi. "Avâmil", "İzhâr", "Şâfiye", "Kâfiye",
"Menâr" metinleri her tâlib-i ilm tarafından mutlakâ hıfz ve dâ'imâ ezberden kırâ'at olunur ve
temrîn için es'ile-i müşkile îrâd olunarak esnâ-yı dersde talebe-i ulûmun efkâr-ı zâtiyyesi, [271]
mikdâr-ı zekâsı ve havâşîye mürâca'atı yoklama edilir idi.
Şu ulûmun tahsîli esnâsında terâcim-i ashâb, tabakât-ı ulemâ, ahvâl-i ruvât, siyer-i
muhaddisîn, her hâlde sîret-i Nebeviyye'ye âid kitâblar ile edebiyât-ı Arabiyye'ye, tevârîh-i
eslâf, husûsiyle târîh-i İslâma dâ'ir mü'ellefâtdan enfa' olanları kırâ'at ve mütâla'a olunarak
talebenin ezhânı tevsî' olunur idi. Ba'dehû talebe-i ulûm icâzet aldığı esnâda mükemmel bir
âlim olur ve lâ-ekall iki sene müderris-i âlî-himmete mu'îd olarak tedrîs-i ulûma kesb-i isti'dâd
ederse esâtize-i zamânın lâ-ekall üçü tarafından tedrîs ve neşr-i ulûma iktidârı tasdîk
olundukdan sonra ancak ders-i âm olabilir idi.
Bir mücâz efendi, ibtidâ mu'îd olduğu zamân yevmî beş akçe, mülâzım olduğu zamân
on akçe, ders-i âm olduğu zamân yirmi akçe vazîfe alır ve her sene beşer beşer tezyîd olunarak
kırk akçeye kadar irtikâ eylediği zamân silsile-i müderrisîne dâhil olur idi. Amasya'da üç
cihetden silsile devâm edib altmış akçeye kadar irtikâ eden müderrisîn, ârzû edilirse taşra
mevleviyetlerinden biriyle silsile-i ulemâdan çıkar, meslek-i kudâta girer, her ne zamân ârzû
ederse tekrâr silsile-i ulemâya çıkdığı râddeden duhûl ederek müderrisliğe ta'yîn olunur idi.
Meslek-i ulemâda iki cihet olup, biri tedrîs, diğeri va'z ya'nî kürsî şeyhliği idi. Kürsî şeyhleri
dahi ders-i âm olduğu hâlde üç koldan terakkî [272] ederek altmışda diğer ulemâ ile birleşir ve
151
163