Page 221 - 6-8
P. 221

Amasya Tarihi Cilt: 6
               Amasya Tarihi 6-8. Cilt                                                                    Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

                     1212’de sânîyen mahkeme kâtibi olup 1214’de Amasya nâibi iken azl ve Samsun’a hayli
               ulemâ ile beraber [707]  nefy edildi. 1215’de Hüseyin Battal Paşa’nın inâyetiyle avdet edib
               üçüncü defa mahkeme kâtibi ve 1218’de ma’zûl ve 1219 senesi hengâmesinde merhûm oldu.
               Âlim, kâtib, fıkıh ve Arabiyyeye vâkıf, talîk-nüvîs idi. Mahdûmları es-Seyyid Abdülfettah, Ali,
               Mehmed Emin Efendilerdir.

                     Ahmed Ağa-Kara el-Hâc
                     Amasya sipâhilerinden  Mustafa Ağa’nın oğludur. Gençliğinde yeniçeri,  alemdâr olup
               Kara Ahmed Ağa diye meşhûr oldu. Mükerreren Amasya serdârı yüzbaşı, kır serdârı olarak
               sancağın muhâfazasına me’mûr oldu.
                     Amasya mütesellimi  Caniklizâde Hasan Bey’in  adamı yâr-ı  kadîmi  olduğundan onun
               i’damında  gaybûbet  edib  1220  senesi  hilâlinde vefât  etdi.  Oğulları  Mustafa,  Ali  Ağalar  da
               yeniçeri idiler. Bunlara “Kara Ahmed Oğulları” dendi.
                     Evlâdından  Ahmed  Ağa  bin  Mustafa  Ağa  1291’de  vefât  edib  oğulları  Yûsuf  Azmî,
               Mehmed Kâmil Efendilerdir. Mehmed Kâmil Efendi Çorum duyûn-ı umûmîye me’mûru iken
               1325’de  [708]  ve  eniştem  Yûsuf  Azmi  Efendi  de  1329’da  vefât  etdi.  Bunun  oğlu  Ahmed
               Şâhabeddîn Efendi ber-hayatdır.

                     Ahmed Efendi-Çatal Hâfız eş-Şeyh
                     Amasyalı Halîl oğludur. Fenercizâde el-Hâc Evliya Halîl Efendi’den tahsîl-i ulûm edib
               mücâz oldu. Bu esnâda eş-Şeyh Hasan Sinan Efendi’nin tevhid-hânesine müdâvim olup, ondan
               ahz-ı tasavvuf etdi.
                     Dersi-âm  iken terk-i  tedrîs ederek  meşgûl-i ibâdet oldu. Ba’dehû  mekteb-i  sıbyân
               mu’allimi olup İmâret şeyhi Mehmed Efendi sohbetinde zevk-i rûhânî buldu. Ondan inâbe edib
               Nakşibendî oldu.
                     Bir müddet sonra talîm-i sıbyândan da ferâgat edib imâret arkasında Hacı İlyas Mescidi
               odasında  münzevî  oldu.  Odası  ziyâret-gâh-ı  ulemâ  ve  a’yân  hâlini  aldı.  Bütün  dünya  ve
               halâyıktan alakasını kesip dergâh-ı ulûhiyyetine kalbini rabt ederek 1221 senesi rebiülevvelinin
               beşinci çarşamba günü dâr-ı kudse intikâl etdi. Perşembe günü bir cemm-i gafîr ile nâmazı
               Sultân Bâyezîd câmi’înde edâ ve Narlıbahçe Mezarlığına [709] defnedildi.
                     Akif Efendizâde  es-Seyyid  Abdürrahim Efendi “el-Mecmû”  adlı  eserinde  diyor  ki:
               “Âlim, âmil, âbid, kâmil tam manasıyla zâhid, kanû’, sabûr, haşû bir zât-ı kerâmet-simât idi.
               Evâ’il-i hâlinde riyâzât-ı şedîdeye mükib olup günlerce yemez içmezdi. Halk ile tekellüm ve
               ihtilâtdan kaçınırdı.”
                     Büyük Ürgüplü Hacı Ahmed Efendi ahyânen kendisini ziyâret ve sohbetinden istifade-i
               meymenet eylediğinden ulemâ nezdinde pek muhterem idi. Ulemâ ve a’yân ziyâretine koşarlar
               fakat bilâ-tekellüm yanından kalkıp giderlerdi. Söylerse hikmet ve istifadeli şeyler söylerdi.
                     Üstâzî Hacı Evliya Halîl Efendi bazen gelip tekellüm için ibrâm etdikte ahvâl-i sûfîye ve
               kelimât-ı ulemâya dâ’ir sözler söylerdi. Havâss ve avâm ziyâretini teberrük addederek hâssaten
               cuma günleri hücre-i sa’adeti müzdehim olurdu.
                     Hücresinde  yorganı,  bir  aba,  döşeği,  bir  post-ı  bî-bahâ idi. Mu’ahharan  ziyâretcilerin
               çokluğuna binâ’en hücrenin her tarafı postekilerle döşendi. Kış günleri ateş yakmadığından
               ocağında [710] yaz ve kış yeşil çimen biterdi. Soğan ve sarımsak asla yemez, yiyeceği ekmek,
               pekmez,  kuru  üzüm,  ceviz,  hurma  gibi  şeylerdi.  Bunları  umulmayan  zamanlarda  bile
               sevdiklerine verirdi.
                     Her  cuma  günleri  zâ’irlere  dolabında  bitmek  tükenmek  bilmeyen  taze  hurma  takdîm
               etdiğine hâdimi Yeşil Ahmed Efendi hayret eder. Bir gün şeyhi abdeste çıktığı sırada dolabı
               yoklar asla bir nesne olmadığını anlar.
                     Şeyhinin avdetinde gelen bir zâ’ire dolabtan taze hurma ve ceviz içi çıkarıp verdiğini
               görünce hayreti artar. Bunu şeyhinden istifsâr eylediği günden i’tibâren meczûbâne hareketler



                                                           216
                                                           220
   216   217   218   219   220   221   222   223   224   225   226