Page 217 - 1-4_2
P. 217
Amasya Tarihi 1-4. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Amasya Tarihi Cilt: 2
kavmini medh u tafdîl etdikleri esnâda "el-Utbî", bunların her birine kendi kavminin fazlı
hakkında ikişer beyit söylemelerini teklîf etmekle edîb-i Fârsî şunları îrâd etdi: 197
بتكلاو ريبدتلاو ةسايسلا ملع / انل كولملا دلاوأو كولملا نحن
198 بسحلاو دجملا لظ نييبتلا دجم / ىفو حيبذلا قحسإ لسن نم نحنو
[6]Edîb-i Arabî de şu beyitleri inşâd eyledi: 199
بدلأاو فرظلا انيفو ءاهدلا انيف / امك ءاخسلاو اعبط ةعاجشلا انيف
بستنا نيح ىلوق سانلا ركنيلا / ةبطاق ليعامسإ لسن نم نحنو
Edîb-i Rûmî de şunları söyledi: 200
بجع عراب ملعو قلخ نسحو / ةبرجتو ملح هل موق مورلا
بهذلاو جابيدلا ققش مهسبلو / بذكلا كلاملأاو صيعلا ونب مهو
Türk edibi de şu iki beyti okudu: 201
برعلاو مورلاو اوكلم دق سرفلاو / مهكلم راد ىف اوكلمي مل كرتلا
بدأ هلام دينع دوسح لاإ / هدحجب سيل لض ف ىرمعل اذه
Bunları dinleyen "el-Utbî", Me'mûn Halîfe'nin bir me'mûru olan Türk edîbinin kemâl-i
cesâretine, beyitlerinin belâgat ve metânetine hayrân oldu.
"Tuhfetü'l-Fakîr İlâ Sâhibi's-Serîr"de "Şemseddîn Muhammed bin İbrâhim el-Îcî" diyor
ki: "Türkler, kadri azîm bir milletdir ki nüfûsu kesîr, mevcûdiyetleri kadîmdir. Tîreleri,
oymakları yek-diğerinden ayrı, fakat boyları, obaları bellidir. Meskenleri bilâd-ı Çîn ile
mahdûd, [7] tûlen bilâd-ı Yunân'a kadar mümtedd olup şimâlde "Aksâ-yı Ma'mûr"a kadar
müntehîdir.
Türkler, şedâ'ide mütehammil, umûr-ı harbiyyede gâyet muktedir, hiyel ve desâyise
vâkıf, ata binmek, ok atmak ve esliha-i harbiyye kullanmak husûslarında gâyet mâhir, riyâset
ve siyâset umûrunda mütebassır ve müşkilâta karşı fevkalâde sabûrdurlar.
Türklerin mizâcında hiddet ve tenemmür, şiddet ve tehevvür gâlib olup ahlâken
mezmûm olan şeyleri irtikâb edenlere tertîb-i cezâ ve bu husûsda katl-i nüfûsu istihkâr ederler.
Bunların kendilerine mahsûs kadîmen birtakım kavânîn-i siyâsiyyeleri vardır ki onunla icrâ-yı
saltanat, tanzîm-i umûr-ı memleket, zabt-ı cünûd u ra'iyyet ederler.
Türkler, kendi beylerine gâyet mutî', büyüklerinin emrini icrâda pek serî' olup putperest
oldukları zamân bile bir sâni'-i hakîkî, bir hallâk-ı âlem olduğunu ikrâr ve Arab-ı câhiliyye gibi
esnâmın o sâni'-i hakîkî nezdinde şüfe'â olduklarını ve kendilerinden enbiyâ geldiğini i'tikâd
197 Tab'an sehâ ve şecâ'at, ancak biz Arablarda olduğu gibi edeb, dehâ ve zarâfet dahi bizdedir. Biz Arablar
umûmen İsmâ'îl Peygamber'in neslinden olarak her birimiz peygamberzâde ve necîbiz. İşte ben Hazret i İsmâ'îl'e
kadar âbâ ve ecdâdımı beyân etdiğim zamân, sözümü bütün insânlar inkâr etmez.
198 Biz Îrânîler, şâhlar ve şâhzâdelerden müteşekkil azîmü'ş-şân bir kavmiz ki ilm-i siyâset, tedbîr-i kitâbet bize
mahsûsdur. Biz İshâk Peygamber'in neslindeniz. Peygamberlerin mecd ü şerâfetde asâletleri vardır.
199 Tab'an sehâ ve şecâ'at, ancak biz Arablarda olduğu gibi edeb, dehâ ve zarâfet dahi bizdedir. Biz Arablar
umûmen İsmâ'îl Peygamber'in neslinden olarak her birimiz peygamberzâde ve necîbiz. İşte ben Hazret-i İsmâ'îl'e
kadar âbâ ve ecdâdımı beyân etdiğim zamân, sözümü bütün insânlar inkâr etmez.
200 Rûmlar halîm, ahlâkı güzel, ilim ve tecrübeleri mükemmel bir kavimdir. Bunların Ays bin İshâk Peygamber'in
ve imparatorların evlâdı oldukları yalan değildir. Giydikleri elbise ipekden ma'mûl ve bütün sırmalıdır.
201 Türkler, Fars ve Arab ve Rûm gibi kendi memleketlerinde memlûk olmamışlardır. Türklerin şu büyük fazl ve
rüchânını hiçbir kimse inkâr edemez. Meğer ki târîhe câhil, inâdında musır bir hasûd ola.
515
216