Page 301 - 6-8
P. 301
Amasya Tarihi Cilt: 7
Amasya Tarihi 6-8. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
İsmâil Bey-Emîr Sirâceddîn
Amasyalıdır. Gümüşlüoğlu demekle meşhûr olup müstevfî-i meşhûr Hâce Emîneddîn
Yunus bin Abdullah el-Gümüşî mahdûmudur. Amasya‘da pederinin sâye-i ikbâlinde teayyün
edib bir müddet Karahisâr-ı şarkî emîri, ba’dehû müstevfî ya’nî defterdâr oldu.
Babazâde Emîr Ziyaeddîn Mes’ûd Çelebi ile münâvebeten 700 tarihine kadar Anadolu
Defterdârı ve bir müddet de Canik emîri olup 703’de vefât etdi. Mahdûmları Taceddîn
Mahmûd, Burhâneddîn Ahmed, Emîneddîn Yunus Çelebilerdir. [118]
İsmâil Bey-Sunkuroğlu
Amasyalıdır. Amasya Kalesi dizdârı olup 702’de vefât eden Emîr Seyfeddîn Sunkur
Bey’in mahdûmudur. Bu da kale dizdârı, Amasya’nın muhâfızı olup Emîr Kemaleddîn İsmâil
denmişdir. Amasya Vâlisi Şâdi Bey’in zamanında vefât etdi. Mahdûmu Yunus Bey ve birâderi
Emîr Şâhabeddîn Ahmed Bey meşhûrdur.
İsmâil Bey-Melik Gâzi
Amasya ümerâsından ve birinci Melik İsmâil Gâzi ahfâdından el-Hâc Bayram Bey bin
Süleyman Gâzi bin Melik Yunus Gâzi Bey’in mahdûmudur. Ceddi Melik Gâzi vakfına
mütevellî ve Çelebi Sultân Mehmed Hân devrinde ümerâdan olup 818’de Amasya Vâlisi olan
Şehzâde Sultân Murâd’ın vezîri ve lalası oldu.
Amasya hükümdârı el-Hâc Şadgeldi Paşa’nın dâmâdı olan el-Hâc Osmân Paşa bin
Selamiş Bey’in kerîmesi Sitti Paşa Hâtun ile evlendi. Çelebi Sultân’ın mu’temedi olup Amasya
vilâyetini idârede Sultân Murâd’a muîn oldu. 822 [119] senesi cumâdelâhiresinin ikinci günü
kırk iki yaşında vefât etdi.
Âlim, âkil, müdebbir bir zât-ı necîb idi. Amasya‘da zâviyesi, mescidi ve evkâfı vardır.
Mahdûmları Ahmed, Yûsuf, Yunus Beylerdir. Melik Ahmed Bey kendisinden sonra 825 senesi
şa’bânında onbeş yaşında vefât edib yanında medfûndur. Kerîmeleri İhsan Paşa, Hüsnâ Paşa,
Şâhruz Hâtunlardır.
Bu zâtın vakfı mütevellîsi Sünbülzâde el-Hâc Mehmed Tâhir Efendi ceddi olan Gâzi
Bey’in türbesini Yörgüç Paşa İmâreti ittisâlinde kâin mezârlığın şarkında zâviyesi ittisâlinde
göstermişti. Gösterilen kabrin bir kitâbesi olmadığı cihetle pek de i’timâd edemedim.
1323 senesi rebîülevvel’nde bir gece âlem-i ma’nâda uzunca boylu, takrîben kırkbeş
yaşlarında gâyet yakışıklı, eski kıyafetli bir zâtı Halfet Gâzi Türbesi’nin şarkında kâin arsada
gördüm. Bana beşûşâne iltifât ederek, “Melik Gâzi kabrini bulabildin mi?” diye sordu. “Hayır”
cevabını verdim. Kendisinin Melik Gâzi olduğunu beyân ederek; “benim kabrim [120] işte
buradadır” dedi. Mezkûr arsanın garb tarafında geniş bir dâire çizdi. “Bu arsa zâviye ve
mescidimin arsasıdır” diyerek gözümün önünden gâib oldu. Müteâkıben hayretle uyandım.
Sabah ezânı okunuyordu.
Derhal yatakdan kalktım. Sultân Bâyezîd câmi-i şerîfine gitdim. Namazı edâdan sonra
hâneme gitmeden biri kazmacı ve diğeri kürekci olarak iki rençber tuttum. Beraberce o zâtın
bana gösterdiği arsaya gitdim. Çizdiği dâireyi kazdırdım.
Takrîben bir metre derinlikde bir kabir taşı bulundu. Bu kabrin her tarafını eşdirdim.
Kabri meydana çıkardım. Taşda mahkûk olan şu kitâbeyi buldum. Tam aradığım Melik
Gâzi’nin türbesi olduğunu anladım. Kitâbe şudur:
Kabrin üst taşı üzerinde:
115 لاحترا و لوزن ايندلا اذك انلحترإ مث انهاه انلزن
Baş tarafında;
115 Burada konakladık sonra göç etdik. Dünya da aynı şekilde konaklama ve göç ediştir. (Haz.)
300