Page 36 - 6-8
P. 36

Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
               Amasya Tarihi 6-8. Cilt                                                                    Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

               Müsliheddîn Mustafa Efendi İznik müderrisi oldukta beraber gidip orada müşârün-ileyhden
               ikmâl-i tahsîl eyledi. Hutût-ı mütenevvi’ayı Amasya’da Hayreddîn bin Mar’aşî’den ahzetmişdi.
                      Sonra  İstanbul’a  gelip  Sadr-ı  a’zam  Karamânî  Mehmet  Paşa’nın  evlâdına  mu’allim
               olduysa  da  886’da  paşanın  i’dâmıyla  Sultân  Bâyezîd  Hân’ın  taht-ı  saltanata  cülûsunda
               Karahisâr-i  Şarkî  müderrisliğiyle  ib’âd  edildi.  Ba’dehû  Sultâniye-i  Merzifon  müderrisi  ve
               896’da Şehzâde Sultân Korkud mu’allimi olarak Manisa’ya gitdi. [81]
                      Birkaç  yıl  sonra  mu’allimlikten  isti’fâ  edib  Hüseyniye  müderrisi  olarak  Amasya’ya
               geldi. Yıllarca Amasya’da neşr-i ulûm ederek iştihâr eylediğinden ilk def’a Amasya nakîbü’l-
               eşrâf  kâ’im-mâkamı  oldu.  Amasya’da  mevcûd  sâdât-ı  Aleviyenin  defterini  tanzîm  edib
               birâderzâdesi olan nakîbü’l-eşrâf es-Seyyid Mahmûd Emîrî Efendi’ye gönderdi.
                      Bu esnâda ba’zı A’câm ile kesret-i ihtilâtı ulemânın itirâzâtına bâ’is olduğundan 911
               vak’asında Hatûniye ve Tokat müderrisi olarak Amasya’dan kaldırıldı. Bununla beraber nikâbet
               uhdesinde  kaldı.  913’de  Amasya’da  Sultân  Bâyezîd  müderrisi  ve  müftü  olduğu  halde
               Amasya’ya gelip talebesine kavuştu. Üçlere mukârenet ederek yedi emîrlerden biri oldu.
                      918’de  Şehzâde  Sultân  Ahmed’in  ihnâkında  Amasya’dan  mutayyeben  kaldırılıp
               İstanbul’a nakledildi. Orada Mustafa Paşa müderrisi olduysa da iki yıl sonra Sultân Selîm Hân
               kendisini  Kasaba-yı  Ebû  Eyyûb  el-Ensârî’ye  nakl  ve  orada  kendisine  temlik  etdiği  hânede
               ikâmet ve [82] yevmî iki yüz akçe vazife-i tekâ’üd i’tâ etdi.
                      Orada on beş yıl kadar tezkir u ibâdât ile iştigâl ederek evâhir-i ömründe iki gözü de
               a’mâ olup sonra bir gözü açıldı. Cenâb-ı Hakk’a teşekkürler ederek ibâdet ve riyâzetle meşgûl
               iken 935 senesi evâhirinde dâr-ı kudse intikâl etdi. Ebû Eyyûb Ensârî Câmii ittisâlinde kürsî
               arkasında medfûndur.
                      ‘Ulûm-ı  akliyye  ve  nakliyede  mütebahhir,  gâyet  kâmil,  mü’eddeb,  vecîh,  müfessir,
               muhaddis, zâhid, nefesi mü’essir, afîf, müteşerri’, şerîfü’n-neseb bir âbid-i murtâz idi. Gâyet
               edîb olup bağdaş kurduğunu kimse görmüş değildir. Te’ehhülden müctenib, mücerred olup az
               uyur, çok oturur, yatağa yatmazdı.
                      Uzun boylu, güzel huylu, çok sakallı, gâyet müşekkel, vakûr, mehîb idi. Teheccüdü
               dâ’im, tedrîse mülâzım olup sebb-i sahâbeden müctenib, tarik-ı Halvetiye müntesib, sufiyyeye
               muhib bir hattât-ı meşhûr idi. Bütün kitaplarını kendisi yazmış olduğundan hatt-ı destiyle [83]
               muharrer binlerce kitaba mâlikdi.
                      Amasya’da Abdullatîf Efendi Kütübhanesinde kendi hattıyla yazdığı bir kitabı gördüm.
               Kitabın  zahrında  güzel  bir  nesîh  ile  şu  kitâbe  vardı:  “Ketebehu  el-fakîru’l-muhtâc  ilâ
               rahmetillahi’l-kadîr İbrâhim bin Mehmed el-‘Acem el-müderris bi’l-medreseti’l-Hüseyniye bi-
               Amasya fî seneti hamsin ve tis’i mie” Amasya’da tevellüd etdiği de pederinin hattıyla mazbut
               idi.
                       Mücerred  kendi  hânedânına  ifrâd  üzere  muhibb  ve  meftûn  olan  İranlılarla  kesret-i
               ihtilâtı, hâssaten Mir Gıyaseddîn Şirâzî’ye incizâbı ve Acemlikle intisâbı yüzünden sû’i zana
               uğrayıp İstanbul’a i’zâm edilmesini intâc etdi. Bununla beraber ilm ü fazlına, siyâdet-i nesebine
               hürmeten rencîde edilmedi. O zaman kazaskerlere verilen iki yüz akçe vazife-i tekâ’üdle taltîf
               edildi.
                      Talebe-i  ulûmdan  biri  kendisine  bir  takım  istinâdât  ile  atâle-i  lisân  etmesinden  pek
               müte’essir olup “Acep lisânı hareket eder mi?” buyurdukda o gece merkûmun dili tutulduğu
               “Tercüme-i Şakâyık”da yazılıdır. Sultân Selîm’in kendisine temlik [84] etdiği hânesini Eyüp
               müderrislerine  vakfetdi.  “Şakâyık”,  “Akd-i  Manzûm”,  “Tuhfetü’l-Hattâtîn”  ve  sa’ire
               kitaplardan ve bulunan kayıdlardan telhîs edilerek bu terceme yazılmıştır.

                      İbrâhim Bey-Gâzibeyzâde
                      Amasyalıdır. Köprü’de câmi’ ve emâreti olan Tâceddîn İbrâhim Paşa’nın birâderi el-
               Hâc Süleyman Bey bin Safî Çelebi bin Gâzi Mehmed Bey bin Alâeddîn Ali bin İbrâhim eş-
               Şirvânî mahdûmu ve Kazasker Tâcî Beyzâde Ca’fer Çelebi’nin ammizâdesidir.



                                                           31
                                                           35
   31   32   33   34   35   36   37   38   39   40   41