Page 419 - 6-8
P. 419
Amasya Tarihi Cilt: 7
Amasya Tarihi 6-8. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Bu fıkra ayniyle pederi olan Ahmed bin Kutbeddîn Câmî’ye ait olduğu târîhen anlaşılır.
Çünkü Basîrî’nin sinn ü sâli buna müsâit değildir. Amasyalı Münîrî Efendi’nin “Münşe’ât”
ünvânıyla yazdığı târihinde Amasya vâlisi Şehzâde [518] Sultân Ahmedle mütâyebâtı ve
916’da yirmi yedi yaşlarında olduğu yazılıdır.
Mevlânâ Lâtîfi diyor ki: “Ekser evkâtın Diyâr-ı Rûm’da geçürmeğin tarz-ı şi’irde Türkî
ibâret nazımları şivesin ve Rûm şâirleri işvesin ri’âyet etmişdir. Hoş âyende hûb-ı eş’ârı ve
pesendîde Fârisî ve Türkî merğûb güftârı vardır.” Diyâr-ı Rûm’da dediği Amasya’da demektir.
Rûm şâirleri dediği de Türk şâirleri olacaktır.
Bu bir kaç matla’ onun eş’ârındandır:
Âşıklarını âh o Mesîhâ-dem öldürür
Bu âdem oldurur ki Mesih âdem öldürür
Kezâ
Şol iki mahmûr gözler çehre-i dil-dârda
İki nergisdir açılmış kûşe-i gülzârda
Bu da
Gerçi kim derler cihânda ârife bir gül yeter
Ârife bir gül yeterse bana yârim gül yeter
Matla-i Fârîsî [519] Matla-i Fârîsî [519]
تفر درد لها رظنن زا تاپ كاخ ات
تفر دركب ايرد هك هديد تسب رك نادنچ
Mevlânâ Lâtîfî yine diyor ki: “Merhûm aceb cerb-i ziyân ve azb-ı lisân, hândân-ı rûy u
bezle-gûy, nedîm-şîve, şûh-tab’ kişi idi. Cönklere ve cerîdelere sebt olunacak rengîn letâ’ifi ve
letâ’ife müte’allik me’ârifi çok idi ve hûy ve haslette alacalığından gayri aybı yok idi.”
Basîrî Çelebi, Şehzâde Sultân Ahmed’in nedîm-i hâssı olduğu münâsebetle Sultân Selîm
ve şehzâdesi Sultân Süleyman Hânların zamân-ı saltanâtlarında ikbâl yüzü göremediğinden
gayrı İskender Çelebi’nin himâye-i kerîmânesini görmeseydi, Revânî Çelebi gibi zevâtın
câ’izelerine muhtâç olarak yaşardı. Hâlis Horasânî olsaydı, pederi gibi nişâncı ve reîsülküttâb
bile olurdu.
Bekâyî Ahmed Çelebi-Bâki Paşazâde
Amasyalıdır. Beylerbeyilerden Rıdvân Paşa bin Bâkî Paşa mahdûmudur. Sadr-ı esbak
Bayrâm Paşa’nın himmetiyle sarây-ı hümâyûna girip Enderûn’da terbiye gördü. Sultân
Mehmed [520] Hân-ı Râbi’in cülûsunda taşra çıkarılıp Dîvân-ı hümâyun kâtibleri zümresine
ilhâk edildi.
1065’de İbşir Paşa’nın kethüdâ-yı sadâreti olan eniştesi Sâlih Ağa’nın kâtibi oldu. Sene-
yi mezbûre recebinde sadr-ı müşârün-ileyhin katlinde eniştesiyle beraber Amasya’ya
gönderildi. 1067’de Köprülü Mehmed Paşa’nın sadâretinde İstanbul’a gidip Ankebût Ahmed
Paşa’ya çatıp kâ’im-makâmlığında kâtib-i dîvânı olduysa da 1068’de menkûben Amasya’ya
geldi.
1073’de Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa’nın himmetiyle Hüseyin Ağa ve Fîrûz Ağa
evkâfı kâtibi olup 1090 hudûdunda vefât etdi. Şâ’ir, kâtib, me’ârif-âşinâ idi. Ancak Ankebût
Ahmed Paşa’yı sadârete tahrîs etdiği söylenmekle menkûb olmuşdu.
Bektâş Çelebi-Üşkütlü
Ankara havâlisinden olup Hudâdâd Çelebi oğludur. Kendisinin iddiâsına göre Hacı
Bektâş-ı Velî evlâdından Hüdâdâd Çelebi bin Resûl Çelebi bin Hüseyin Çelebi bin Habîb
Çelebi mahdûmudur.
418