Page 205 - 6-8
P. 205
Amasya Tarihi Cilt: 10
Amasya Tarihi 9-12. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
kâmil [43] hattât, şâir-i meşhûr idi. Mahdûmu, ricâlden el-Hâc Lütfullâh Efendi pek meşhûr
olup evlâdına “Hacı Lutoğulları” dendi. Müşkilât ile elde etdiğim eş’ârı yandı. Tezkire-i Abdî
ricâlindendir.
Rahmî Mehmed Bey-Gürcüzâde es-Seyyid
Amasyalıdır. Vezîr-i meşhûr el-Hâc Osmân Paşa’nın mahdûmu ve Ahmed Kâmil
Paşa’nın birâderidir. Pederinin zamân-ı ikbâlinde dergâh-ı âlî kapıcıbaşılığı ile taltîf edilmişdi.
1218’de pederinin katl ü i’dâmında birâderiyle beraber Amasya’da ikâmete me’mûr oldu.
1249’da vefât etdi. Oğulları Mustafa, Ali Beyler 1256’da ber-hayât olup nüfûs defterine kayd
edilmişlerdi.
Rahmî Mehmed Efendi-Saçlı Yeğeni
Amasyalıdır. Amasya Müftüsü Saçlı el-Hâc Mahmûd Efendi’nin birâderi Ahmed Efendi
bin el-Hâc Kâsım mahdûmudur. Amasya ulemâsından Caniklizâde el-Hâc Mehmed Hilmî
Efendi’den tahsîl-i ulûm edib mahkeme-i şer’iyye kâtibi ve bir müddet ders-i âm oldu. [44]
Ba’dehû Şirvânîzâde es-Seyyid Ahmed Hulûsî Efendi’ye intisâb ederek İstanbul’a gidip
1291’de Köstence sancâğı nâibi oldu. 1293 zilka’desinde Rusların istilâsında İstanbul’a geldi.
1293 zilhicce sinde Mar’aş sancâğı nâibi olup gitdi. 1295 zilhiccesinde müddet-i örfiyesini
ikmâl ederek avdet edib 1296 senesi evâ’ilinde İstanbul’da vefât etdi. Âlim, kâtib lâtif-meşreb
olup hattât Emrullâh Efendi’nin çırağı olduğu münâsebetle güzel ta’lîk yazardı. Yeğeni Mîrlîvâ
İsmâ’îl Hakkı Paşa bunun şâir olduğunu da söylerdi. Eş’ârından bir parça istedim, zâyi’
olduğunu söylemişdi.
Rahîmî Abdurrahîm Efendi-Tayyibzâde
Amasyalıdır. Pîr Mehmed Çelebi bin Abdurrahîm Çelebi mahdûmudur. Pederi ulemâdan
olup 940’da Amasya vak’asında Bursa’ya gönderilmiş ve orada Yıldırım Sultân Bâyezîd
imâreti şeyhi olmuşdu.
Rahîmî Efendi Amasya’da ulûm-ı edebiyyeyi ve şer’iyyeyi [45] Karabağî Muhyiddîn
Mehmed Efendi’den ve hutût-ı mütenevvi’ayı da Ebû’l-fazl A’rec Mehmed Efendi’den ahz ü
tahsîl edib ders-i âm ve müderris-i be-nâm iken 940’da pederiyle beraber Bursa’ya gitdi.
Orada ibtidâ sarây-ı gılmân-ı hâssasına mu’allim olup sonra Şeyh Abdülmü’min Efendi
sohbet-i şerîfesine mülâzemet ederek terk-i ta’lîm edib ondan inâbe etdi. Riyâzet-hânesinde
tekmîl-i sülûk ederek hilâfet-nâme aldı. Ba’dehû şeyh-i müşârün-ileyhin zâviyesi şeyhi olup
970 hudûdunda vefât etdi. Fâzıl, şâir, hattât idi. Hasan Çelebi “Tezkire-i Şu’arâ”sında diyor ki:
“Hüsn-i hatt-ı nesh ü ta’lîke mâlik olmağın kedd-i yemîn ve arak-ı cebîn ile tahsîl-i kefâf
semtine sâlik idi. Eğerçi le’âlî-i eş’ârı ziyâ-i iştihâr ile çendân mütelâlî degildür lâkin ba’zı âsârı
hâlden hâlî degildür. Bu şi’r ânındır:
Safâ gitdi gönül âyînesinde jeng-i gam kaldı.
Gül-i şâdî açılmaz sînede hâr-ı elem kaldı
Dayanma hüsn-i bî-bünyâdına ey-Gonça-leb gördüm
Ne mir’ât-ı Sikender ne nişân-ı câm-ı Cem kaldı
[46]
Nesîm-âsâ güzer kıl ey gönül bu bezm-i âlemden
Nedîminden nedâmet her deminden bir nedem kaldı
Bu da onundur:
Uzatdı şem-’i şeb-i gam zebâne bencileyin
198
204