Page 453 - 6-8
P. 453
Amasya Tarihi Cilt: 11
Amasya Tarihi 9-12. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR Amasya Tarihi 9-12. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Mahdûmu Mevlânâ Ahmed Çelebi ve bunun mahdûmları sudûr-ı ilmiyyedenden
Her sınık sırça şehâ câm-ı Sikender mi olur Alâeddîn Ali Efendi ile a’yân-ı hâcegândan Büyük Lütfullah, Mûsâ Çelebilerdir. [307]
Her hazef-pâreye mir’ât-ı mücellâ diyemem
Ziyâüddîn Mehmed Efendi-Nu’mânzâde
Ayağının tozuyuz hâsılı sâhib-nazarın Amasyalı Ömer Paşa’nın Ağalarından Nu’mân Ağa’nın oğlu oğludur. Tahsîl-i ilim ve
Şahs-ı nâdâna varıp merdüm-i dânâ diyemem edeb edib kazâya sülûk etdi. Kazâ niyâbetlerinde kesb-i meleke ederek kadı oldu. Amasya
mecâlis-i edebiyyesinde a’yânın nazar-ı takdîrini celbedip hayli iştihâr ve 1151 sâlinden sonra
Ey Siyâmî oturup künc-i kanâatde müdâm azm-i dârü’l-karar etdi. “Ziyâ” mahlasıyla eş’ârı vardır. Âlim, şâir hoş-sohbet, edîb idi.
Fakrım izhâr edüben kimseye salâ diyemem 145
Ziyâüddîn Yûsuf Efendi-Şeyh Kâmilzâde
Amasya’nın meşâhîr-i urefâ ve meşâyihinden Şehir Kethüdâsıoğlu Şeyh Mehmed Ârifî
Efendizâde Şeyh Ahmed Kâmil Efendi’nin küçük mahdûmudur. Rüşdiyye mektebinde
mukaddimât-ı ulûmu görüp Şirvânî Abdullah ve Canikli Mehmed Efendilerden ikmâl-i tahsîl
ederek pederinin irtihâlinde ceddînin tekkesi şeyhi oldu.
Tarîkat-ı Nakşîbendiyye âyinini icrâ ederek Hicâbî Abdülkâdir Efendi’nin mesleğini
ON YEDİNCİ FASIL tutdu. Pederinden münîb olup o da pederinin ve Arifî Mehmed Efendi de Hicabî Abdülkâdir
Efendi’nin halîfesi olduğundan tekke eski şöhret-i ilmîyye ve sûfîyyesini muhâfaza etdi. [308]
Başında “dâd (ض)” harfi olan ricâlin terâcim-i ahvâl ve ensâbını kaydeder. Hayfâ ki bu şöhreti devam edemedi. Tam otuz yaşında iken 1312’de Hicâz’a gitdi.
Ba’de’l-Hac Mekke-i Mükereme’de kolera felâketine uğrayıp zilhiccenin on dördüncü günü
Ziyâüddîn İsa-Ebû’l-Mekârim el-Hakkârî vefât etdi. Âlim, kâmil, vakûr idi. Erişecek bir adamdı.
Aslen Hakkârilidir. Kendisinin hattıyla görülen [305] bir kitâbede “Ali bin el-Emîr
Mecdüddîn Ömer bin Ahî el-Emîr Ziyaüddîn İsa el-Hakkârî” mahdûmu olduğu anlaşıldı.
682’de verdiği bir hüccet bâlâsında “İsa bin Ali el-Hakkârî” imzâsı görüldü.
Pederinin amcası olan Emîr Ziyaüddîn İsa bin Mehmed’in nesebini Şemseddîn Ahmed ON SEKİZİNCİ FASIL
bin Hallikân “Vefeyâtü’l-A’yân” adlı eserinde şöyle yazıyor: “el-Fakîh Ebû Mehmed İsa bin
Mehmed bin İsa bin Mehmed bin Ahmed bin Yûsuf bin el-Kâsım bin İsa bin Mehmed bin el- İsimlerinin başında “tâ (ط)” harfi bulunan ricâlin terâcim-i ahvâl ve ensâbını
Kasım bin Mehmed bin el-Hasan bin Zeyd bin el-Hasan bin Ali bin Ebî Talib -radıyallahü anh- kaydeder.
hâkezâ ümliye ala-nesebihî veledi veledi ehîhi ve yukâlu lehû el-Hakkârî el-mülakkab
Ziyâüddîn.” Tabak Dede-Hasan Halîfe
Bu zât Sultân Salahaddîn Eyyubî vezîri olduğu ve 585’de vefât etdiği ve birâderi Emîr Amasya’da Debbağlar şeyhi Sun’ullah Efendi’nin hâdim ve halîfe-i hâssı olup şeyhinin
Mecdüddîn Ebû Hafs Ömer el-Hakkârî de 560 recebinde doğup 636 zilhiccesinde Mısır’da irtihâlinde Debbağlar şeyhi oldu. Kendisi debbağlıkdan yetişme olduğundan “Tabak Dede”
vefât etdiği yazılıdır. demekle halk dilinde meşhûr olmuşdu. “Debbağ Dede” demekdi. Sulehâdan ve hüsn-i hâl
Bu Mecdüddîn Ömer’in hafîdi olan sâhib-i terceme Ziyâüddîn Ebû’l-Mekârim İsa bin Ali erbâbından olduğundan ba’zı hâlâtı zikrolunurdu. 875 sâline doğru vefât etdi. Halkın mu’tekadı bir
el-Hakkârî Mısır’da ikmâl-i tahsîl ederek Amasya’ya geldi. Tedrîs-i ulûm ederek fazl ve zât idi.
kemâlini gösterdi. Amasya vâlisi [306] Seyfeddîn Torumtay’a kendisini beğendirmiş
olduğundan Torumtâiyye Medresesi müderrisi ve ba’dehû Amasya kâdı’l-kudâtı oldu. 682’de İstidrâd
Amasya kadısı görüldü. Bana öyle gelir ki, ( قاباط قابات) kelimesi Arapça debbağ kelimesinin halk dilindeki şekli
Kaç yıl Amasya kadısı olduğu ve hangi târihte anlaşılamadı. Ancak 684 târihinde değildir. Belki [309] “tabamak( قامابات)” fiilinin ism-i mef’ûlü olan “tâbâk( قابات)”dır.
Gıyâseddîn Mahmûd Garmînî Simre-i Amasya kâdı’l-kudâtı görüldüğünden bu târihlerde vefât Çünkü dilimizde tâb; kuvvet ve metânet manâsıyla müsta’meldir. Tâblı geldi denir.
etmiş olduğu tahmîn edilebilir. Mahdûmu Mevlânâ Mecdüddîn Ömer bin el-Hakkârî de Kuvvetli geldi demek olur.
Amasya kâdı’l-kudâtı oldu. Tâb; iyi, açık, düz manâsına da gelir. Tâb nesne denir. İyi, hoş, latîf, parlak demek olur.
Tâb; yer denir. Açık ve düz yer demek olur. Bu manâsıyla Araplar “tâb” demişlerdir.
Ziyâüddîn Mehmed Çelebi-Çorumî Bunun muhtelita fiili tâbâmakdır.
Çorumlu kasabasından Eyüb’ün oğludur. Genç iken Amasya’ya gelip asrında müfti’s- Tâbâmak; kuvvetlenmek, metîn olmak, iyi, hoş, latîf olmak, parlamak, açılmak, düz
sakaleyn denilen Amasya müftüsü Gümüşlüzâde Mevlânâ Celâleddîn Abdurrahman Çelebi’den olmak, düzlemek manâsına olur. Parlamak ve açılmak manâsıyla İrânîlerde “tâbîden”
ikmâl-i tahsîl ederek ders-i âm ve müderris-i be-nâm oldu. Tedrîse hasr-ı işğâl edib 841 sâlinden demişlerdir ki tâbâmak demekdir.
sonra vefât etdi. Meşâhîr-i ulemâdan müteşerri’, Halvetî-meşreb bir zât-ı sütûde-simât idi. Bunun ismi mef’ûlü “tâbâk” kâbile sîgası “tâbân” intihâiye sîgası “tâbal” ve madde sîgası
“tâbâç”dır.
145 Bu gazelin aslı aşağıda Muhyiddin Mehmed Efendi tercemesinde yazılıdır.
448 449
452