Page 454 - 6-8
P. 454
Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Amasya Tarihi 9-12. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Mahdûmu Mevlânâ Ahmed Çelebi ve bunun mahdûmları sudûr-ı ilmiyyedenden
Alâeddîn Ali Efendi ile a’yân-ı hâcegândan Büyük Lütfullah, Mûsâ Çelebilerdir. [307]
Ziyâüddîn Mehmed Efendi-Nu’mânzâde
Amasyalı Ömer Paşa’nın Ağalarından Nu’mân Ağa’nın oğlu oğludur. Tahsîl-i ilim ve
edeb edib kazâya sülûk etdi. Kazâ niyâbetlerinde kesb-i meleke ederek kadı oldu. Amasya
mecâlis-i edebiyyesinde a’yânın nazar-ı takdîrini celbedip hayli iştihâr ve 1151 sâlinden sonra
azm-i dârü’l-karar etdi. “Ziyâ” mahlasıyla eş’ârı vardır. Âlim, şâir hoş-sohbet, edîb idi.
Ziyâüddîn Yûsuf Efendi-Şeyh Kâmilzâde
Amasya’nın meşâhîr-i urefâ ve meşâyihinden Şehir Kethüdâsıoğlu Şeyh Mehmed Ârifî
Efendizâde Şeyh Ahmed Kâmil Efendi’nin küçük mahdûmudur. Rüşdiyye mektebinde
mukaddimât-ı ulûmu görüp Şirvânî Abdullah ve Canikli Mehmed Efendilerden ikmâl-i tahsîl
ederek pederinin irtihâlinde ceddînin tekkesi şeyhi oldu.
Tarîkat-ı Nakşîbendiyye âyinini icrâ ederek Hicâbî Abdülkâdir Efendi’nin mesleğini
tutdu. Pederinden münîb olup o da pederinin ve Arifî Mehmed Efendi de Hicabî Abdülkâdir
Efendi’nin halîfesi olduğundan tekke eski şöhret-i ilmîyye ve sûfîyyesini muhâfaza etdi. [308]
Hayfâ ki bu şöhreti devam edemedi. Tam otuz yaşında iken 1312’de Hicâz’a gitdi.
Ba’de’l-Hac Mekke-i Mükereme’de kolera felâketine uğrayıp zilhiccenin on dördüncü günü
vefât etdi. Âlim, kâmil, vakûr idi. Erişecek bir adamdı.
ON SEKİZİNCİ FASIL
İsimlerinin başında “tâ (ط)” harfi bulunan ricâlin terâcim-i ahvâl ve ensâbını
kaydeder.
Tabak Dede-Hasan Halîfe
Amasya’da Debbağlar şeyhi Sun’ullah Efendi’nin hâdim ve halîfe-i hâssı olup şeyhinin
irtihâlinde Debbağlar şeyhi oldu. Kendisi debbağlıkdan yetişme olduğundan “Tabak Dede”
demekle halk dilinde meşhûr olmuşdu. “Debbağ Dede” demekdi. Sulehâdan ve hüsn-i hâl
erbâbından olduğundan ba’zı hâlâtı zikrolunurdu. 875 sâline doğru vefât etdi. Halkın mu’tekadı bir
zât idi.
İstidrâd
Bana öyle gelir ki, ( قاباط قابات) kelimesi Arapça debbağ kelimesinin halk dilindeki şekli
değildir. Belki [309] “tabamak( قامابات)” fiilinin ism-i mef’ûlü olan “tâbâk( قابات)”dır.
Çünkü dilimizde tâb; kuvvet ve metânet manâsıyla müsta’meldir. Tâblı geldi denir.
Kuvvetli geldi demek olur.
Tâb; iyi, açık, düz manâsına da gelir. Tâb nesne denir. İyi, hoş, latîf, parlak demek olur.
Tâb; yer denir. Açık ve düz yer demek olur. Bu manâsıyla Araplar “tâb” demişlerdir.
Bunun muhtelita fiili tâbâmakdır.
Tâbâmak; kuvvetlenmek, metîn olmak, iyi, hoş, latîf olmak, parlamak, açılmak, düz
olmak, düzlemek manâsına olur. Parlamak ve açılmak manâsıyla İrânîlerde “tâbîden”
demişlerdir ki tâbâmak demekdir.
Bunun ismi mef’ûlü “tâbâk” kâbile sîgası “tâbân” intihâiye sîgası “tâbal” ve madde sîgası
“tâbâç”dır.
449
453