Page 501 - 6-8
P. 501
Amasya Tarihi Cilt: 11
Amasya Tarihi 9-12. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR Amasya Tarihi 9-12. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Benim tetebbuâtıma göre Hüseyniyye medresesi Amasya’da Bahçeler içinde kâin “Merhûm-i mezbûr fezâil-i celîle ile meşhûr, tecvîd-i Kur’ân-ı azîm ve tertîl-i Furkân-ı
“Büyük Ağa” demekle, Hüseyin Ağa medresesi olup [463] 910’da Şirvânî Hibetullah Kerîm’de mâhir, enfâs-ı müteberrikesi kulûb-i nâsa müessir, nağme-serâ-yı savt-ı hüsn, sâhib-
Efendi’nin azliyle sâhib-i terceme müderris oldu. 914’de bu medreseye Taşköprülü i lisân ve lüsen, idâre-i câm-ı kelâm esnâsında eş’âr-ı belîğa inşâdı ile tenakkul-i mu’tadı ve
Musliheddîn Efendi müderris olduğu kayden sâbit olduğuna, sâhib-i terceme 914’de vefât rahîk-i kaziyyeyi nazm-ı bedîinden miskiyyü’l-hitâm eylemek de’b-i meclis-i irşâdı tesîr-i
etdiği anlaşılır. belîğinden sükkân-ı cevâmî hâl-i mest-i medhûş, belki kuttân-ı savâmî-i eflâk pûr cûş-ı hurûş
olurdu.”
Abdurrahman Efendi-Bâlîzâde Atâyi Efendi bunu yazdıkdan sonra Ebüssuûd İmâdî Efendi’nin sâhib-i tercemeye verdiği
Amasya’da Câmii olan Hacı Hamza Beyzâde Mahmûd Bâlî Bey’in oğludur. Muallim-i icâzetnâmesini yazıyor. Bu icâzetnâmede Ebüssuûd Efendi üstâdı ve pederini şöyle kaydediyor:
Sultânî Hatib Kâsım ve Müftü Sinaneddîn Berdaî Efendilerden ikmâl-i tahsîl edib ders-i âm ve رادقملا ليلجلا هذاتسا اميس لا رابكلا خياشم لبق نم زاجملا دامعلا يفطصم نب دمحم نيدلاو ةقيقحلاو ةعيرشلا يحم
Atabeg Gâzi müderrisi oldu. Şehzâde Sultân Ahmed zamanında mukbil iken 918’de müşârün- 155 ديرجتلل ديدجلا حرشلا بحاص ىجشوق يلعب ريهشلا يلوملا نيدلاو ةلملا ءلاع ىدلاو مع
ileyhin i’dâmından müteessir olarak ma’zûlen 950’de vefât etdi. Mezkûr Câmiin bahçesinde
medfûn ve seng-i mezârında târih-i vefâtı mahkûkdur. Meşâhîr-i ulemâdan kâmil, edîb idi. Muhyiddîn Mehmed Efendi’nin Vakfiyesinde; “Muhyiddîn Mehmed bin Mustafa bin el-
İmâd” diye yazılıdır. Bunlar delâlet [467] ediyor ki gerek Muhyiddîn Mehmed Efendi’ye ve
Abdurahman Hâtimî Efendi-Müeyyedzâde gerek Ebüssuûd Mehmed Efendi’ye “İmâdî” denmesi dedeleri olan Mevlânâ İmâd’a
Amasyalıdır. Sultân Bâyezîd-i Sânî Amasya’da vâlî iken nişâncısı olan Mevlânâ nisbetlerinden dolayıdır. Müverrihlerimizden İsmail Hakkı Bey gibi ba’zı zevâtın iddiâları
Alâeddîn Ali Çelebi bin Müeyyed Çelebi bin eş-Şeyh Alâeddîn Ali Yârî Çelebi bin Siyavuş bin üzere İskilib’de Virgili köyüne mensûb olduklarından dolayı değildir. Bu iddiâ tamamıyla
Evrân mahdûmudur. Tercemesi (cild 9, sahife 319’da) mufassalan yazılıdır. [464] uydurma ve yakıştırmadır.
Bu icâzetnâmede Mevlânâ Alâeddîn Ali Kuşçu’ya Ebüssuûd Efendi, pederimin amcası
Abdurrahman Efendi-İğnecizâde diyor ki, Mevlânâ Mustafa bin İmâd’ın birâderi demek olur. “Şakâyık”da “Mevlânâ Alâeddîn
Eş-Şeyh Seyyidüddîn Ahmed Halvetî bin eş-Şeyh Safiyyüddîn Halvetî mahdûmu olup Ali bin Mehmed Kuşçu” diye yazılıdır. 879 senesi Şa’bân’ının sekinci cumartesi günü vefât
Amasya Müftüsü Mevlânâ Musliheddîn Mûsâ Efendi’den ikmâl-i tahsîl ve pederinden tefeyyüz edib Ebû Eyyüb Ensârî türbesi civârında medfûn olduğu kaydedilmiştir.
edib İğnecizâde Tekkesi şeyhi, Saraçhâne Câmii vâizi oldu. Evkâtını halkının ahlâkını tehzîbe,
zikir ve ibâdete hasredip 950 hudûdunda vefât etdi. Kibâr-ı ulemâ ve meşâyihden bir azîz idi. Abdurrahman Efendi-Seydi Ali Efendizâde
Mahdûmu Mehmed Efendi’dir. Amasyalıdır. Esbak Amasya müftüsü ve Sultânîye müderrisi olan Beyzâde Seydî Ali
Efendi bin Ahmed Çelebi mahdûmu ve tercemesi yukarıda geçen Bâlîzâde Abdurrahman
Abdurrahman Efendi-Müftîzâde Efendi’nin kerîmezâdesidir. Amasya’da Acem Ali Mahallesi’nde doğdu. Pederinden ve
Esbak Amasya Müftüsü Musliheddîn Mûsâ Efendi bin Salahaddîn Mûsâ bin Bâyezîd bin Musliheddîn Efendi gibi zevâtdan mukaddimât-ı ulûm görüp İstanbul’a gitdi. [468]
eş-Şeyh İmâdü’l-Amâsî mahdûmudur. Pederinden ikmâl-i tahsîl edib ders-i âm ve müderris-i Emîr Buharî Tekkesi şeyhi Amasyalı Mahmûd Çelebi yanında imâmet ve Şeyhülislam
be-nâm oldu. Amasya medreselerine müderris olup sonunda Yörgüç Paşa müderrisi olduğu Amasyalı Cemalîzâde Alâeddîn Ali Efendi’nin mahdûmu Mevlânâ Cemâleddîn Mehmed
halde 968’de vefat etdi. Âlim, kâmil, fıkıh ve usulde mâhir bir zât idi. Mahdumu Mehmed Şâh Efendi’nin dersine mülâzemet ve Mahmûd Paşa müderrisi Mevlânâ Sa’di Efendi’nin
Efendi’dir. Dârülifâde’sine muvâzabet ederek ikmâl-i tahsîl etdi.
Sa’di Efendi’nin Bursa Sultânîyyesi müderrisliğinde muîd ve mülâzımı olup, ibtidâ yirmi
Abdurrahman Efendi-Şeyhzâde akçe ile Bursa’da Amasyalı Bâyezîd Medresesi müderrisi, ba’dehû yirmi beş akçe ile
Merzifonludur. Orada medfûn eş-Şeyh Nizameddîn Abdürrahîm Efendi evlâdından Çankırı’da Cemâleddîn müderrisi sonra otuz akçe ile Alaşehir’de Yıldırım Hân müderrisi oldu.
Mevlânâ eş-Şeyh Cemâleddîn Mehmed Efendi’nin mahdûmudur. Merzifon’da 900 [465] 942’de Karabağî Mehmed Efendi yerine kırk akçe ile İznik’de Süleyman Paşa, 946’da
târihinde doğdu. Mukaddimât-ı ulûmu Merzifon sultânîyesi müderrisi Hâfızüddîn Acem’den Edirne’de Halebiyye müderrisi ve Emîr Neccârî tekkesi şeyhi Abdullatif Efendi’nin hemşîresi
görüp Amasya’ya geldi. Amasya fuzalâsından müfessir Molla Bahşî ve Müftü Musliheddîn Mükerreme Hâtun ile teehhül ederek 949’da İstanbul’da Hâseki Sultân ve 952’de Sahn-ı
Mûsâ Efendilerden ulûm-i Arabiyye ve funûn-ı edebiyye’yi tahsîl edib İstanbul’a gitdi. Semâniye ve birkaç ay sonra Edirne’de Sultân Bâyezîd müderrisi oldu.
Burada Mevlânâ Hâfızüddîn Acem’den de ahz ve ikmâl-i tahsîl ederek İznik müderrisi Hâseki Sultân vasıtasıyla ma’lûm-i pâdişâhî ve sadr-ı âlî olduğundan 953 senesi evâilinde
Karabağî Mehmed Efendi’ye muîd oldu. 942’de Mehmed Efendi’nin vefatıyla Cezerî Kâsım Halep, 954 recebinde Bursa ve şâbânında Edirne mollası oldu. Dört yıl Edirne’de icrâ-yı ahkâm
Paşa müderrisi Molla Arap hizmetinde tefsîr ve hadîs okuyup mûcâz oldu. edib 958 şevvâlinde [469] birden Rumeli Kazaskeri olarak İstanbul’a geldi.
Bu esnâda hüsn-i savtına ve hıfz ve tecvîddeki mahâretine binâen Kâsım Paşa Camiî Tam altı yıl mevkiini muhâfaza edib Şeyh Abdullatîf Efendi’nin vekîl-i harcı olan Derviş
hatîbi ve bir müddet sonra da Defterdâr Mehmed Çelebi Dârülhadîsinde muhaddis oldu. Ali’nin yolsuz ve müz’ic harekâtını is’âf etdiğinden lisâna gelip 964 senesi şevvâlinin yirmi
Bâ’dehû Fatih Sultân Mehmed ve sonra Ayasofya Câmiileri kürsi şeyhi olup tefsîr, hadîs, usûl üçüncü günü azl ve vazîfe-i emsâl ile tekâüd edildiği gibi Abdüllatîf Efendi de Mekke-i
gibi ulûm-ı âliye tedrîsâtıyla meşgûl olduğu halde 971’de dâr-ı naîme irtihâl etdi. Mükerrereme’ye i’zâm edildi.
Fâzıl, muhakkik, ulûm-i Arabiyye ve fünûn-ı edebiyye’de mâhir, tefsîr ve hadîsde misli Beş yıl kadar tekâüd vazîfesiyle dem-güzâr iken 969 senesi recebinde Kâhire kazâsı ile
nâdir, hâfız, vücûh-i Kur’aniyye’ye vâkıf, şeyhü’l-kurrâ, savtı güzel [466] gâyet müteşerri’, her tekrîm olunup Mısır’a gitdi. 971 cumâdelâhiresinin dokuzuncu günü isti’fâ eylediğinden yine
vecihle ekmel bir zât idi. vazîfe-i emsâl ile tekâüd edildi. 974 cumâdelûlâsı gurresinde Mekke-i Mükerreme kadısı oldu.
“Zeyl-i Şakâyık”da Nev’îzâde Atayi Efendi diyor ki:
155 “Büyük âlimlerden, özellikle de babamın amcası din ve milletin yücelticisi Tecrid’in yeni şerhinin sâhibi
meşhur Ali Kuşçu’dan icâzetli, şerîat, hakîkat ve dini ihyâ eden Mehmed bin Mustafa el-İmâd.”(Haz.)
496 497
500