Page 499 - 6-8
P. 499

Amasya Tarihi Cilt: 11
               Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR            Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

                                                                                                                                            Gâyet  fâzıl,  muhakkik,  edîb,  müdebbir,  muktedîr,  müstakîm  bir  zât  idi.  Amasya’da
                     Abdurrahman Celâleddîn Çelebi                                                                                    Fethiye Mahallesi’nde güzel bir hamam yaptırdı. Bunu evlâdına vakfedip çiftliğini de türbesine
                     Amasya’nın  medârı  şerefi  olan  Gümüşlüzâde  Pir  İlyâs  hazretlerinin  dâmâd-ı                                vakfetmişdi.  Mahdûmları  Şemseddîn  Mehmed,  Seyyidüddîn  Ahmed,  Bedreddîn  Mahmûd
               mükerremleri  ve  birâderzâde-i  muazzamları  olup  Şeyhülislâm  unvânıyla  meşhûr  olan                               Çelebi’dir. [460]
               Celâleddîn Abdurrahman Çelebi, Gümüşlüzâde diye yukarıda tercemesi yazıldı.
                                                                                                                                            Abdurrahman Efendi-İmâmzâde
                     Abdurrahman Çelebi, Mevlânâ Celâleddîn                                                                                 Esbak  İmâm-ı  Sultânî  Pîr  Müeyyedzâde  Mevlânâ  Cemâleddîn  Yûsuf  Çelebi
                     Tercemesi  yukarıda  yazılan  Hazret-i  Pir  İlyâs’ın  üçüncü  mahdûmudur.  Eniştesi  olan                       mahdûmudur. Mevlânâ Şemseddîn Ahmed Kırımî ve Mevlânâ Cemâleddîn Yûsuf Tokatî’den
               Şeyhülislâm Mevlânâ Celâleddîn Abdurrahman’ın halka-i tedrîsinde ikmâl-ı tahsîl ve pederinin                           ikmâl-i tahsîl edib müderris ve Şehzâde Sultân Ahmed’e muallim oldu. 902 muharreminde
               hulefâsından Şükrüllah Baba’nın sohbetinden istifâza etdi. Hulefâdan Pir Şerefeddîn Hamza-i                            vefât etdi. Yörgüç Paşa imâreti şarkında kâin mezârlıkda medfûndur. Seng-i mezârında şöyle
               Halvetî vefâtından sonra [457] Gümüşlüzâde zâviyesi şeyhi olup Halvetîyye şeyhlerinin merci-                           yazılıdır:
               i hâssı oldu. Yirmi yıl kadar makâm-ı irşâdda neşr-i füyûzât ederek 843’de dâr-ı naîme irtihâl                          نينثا هنسو مارحلا مرحملا ىف هداز مامإ فسوي نب نم  حرلا دبع ىلاعت الله ةمحر ىلإ جاتحملا ديعسلا موحرملا لحترإ
               etdi.                                                                                                                                                                                                     154  ةأمعستو
                     Fâzıl, müteşerri’, zâhid, müttakî, mazınne-i kerâmet, âlî-sîret bir zât idi. Eski türbenin
               şimâl penceresi önünde Şükrüllah Baba’nın yanında medfûn idi. Türbe tevsîan ve tecdîden                                      Abdurrahman Çelebi-Tokâdîzâde
               yapılırken buraları içeriye alınmışdır.                                                                                      Amasya müderrislerinden ve kibâr-ı ulemâdan Mevlânâ Cemâleddîn Yûsuf bin Abdullah
                     “Künhü’l-Ahbâr”  mü’ellifi  Amasya’da  Sancak  beyi  iken  yaptığı  tahkîkât  üzerine                            Tokâdî mahdûmudur. Bu da pederinden ve Ahmed Kırımî’den tederrrüs ederek mücâz ve ders-
               Künhü’l-Ahbâr’ında diyor ki:                                                                                           i âm oldu. Amasya’da yıllarca tedrîs-i ulûm edib müderris ve Tokat kadısı oldu. 896’da Amasya
                     “Sultân  Murâd-ı  Sânî’nin  üç  şehzâdesi  Sultân  Ahmed,  Alâeddîn,  Mehmed  Çelebi’ler                         kadısı  görülen  Abdurrahman  bin  Yûsuf  bu  zât  ve  yahud  yukarıki  Abdurrahman  bin  Yûsuf
               Amasya’da iken bir bayram günü üçü birlikde Hazret-i Şeyhi ziyâret ederler.                                            olduğu pek kestirilmedi. Bu zât olduğu zannı gâlib olup ba’de’l-azl 905’de vefât etdi. Meşâhîr-
                     Hazret-i Şeyh Abdurrahman Çelebi şehzâdelerin en küçüğü bulunan Sultân Mehmed’e                                  i ulemâdan [461] idi. Mahdûmu Muhyiddîn Mehmed Efendi’dir.
               iltifât eder, hırkasını eğnine örter, nasîhatler eder. Filhakika şehzâde Sultân Ahmed 841’de vefât
               eder. Şehzâde Alâeddîn Bey 846’da yatağında boğulur. Bu sene Sultân Mehmed-i Sânî pâdişâh                                    Abdurrahman Çelebi-Muslihîzâde
               olur. Şeyhin işâreti anlaşılır.”                                                                                             Esbak Anadolu kazaskeri Şemseddîn Mehmed Çelebi bin Abdurrahman Çelebi bin Şâh
                     Hazret-i  Şeyhin  bir  mahdûmu  Pir  Hayreddîn  Hızır  Çelebi  [458]  meşhûrdur.  Bir                            Mehmed  Çelebi  mahdûmudur.  Ulemâdan  ikmâl-i  tahsîl  edib  ders-i  âm,  Atabeg  müderrisi,
               kerîmesini de “Kuba Evliya” demekle meşhûr olan Seydî Hüsamzâde Mevlânâ Hüsameddîn                                     ba’dehû Merzifon’da Rahmaniyye müderrisi oldu. 891 hudûdunda Amasya kadısı olup geldi.
               Hüseyin Halvetî’ye vermişdi. Bundan hafîdi “Aşağı Pîrler” diye meşhûr olan Mevlânâ Hüsamî                                    896  vak’asında  azledilip  Ankara  kazâsıyla  Amasya’dan  çıktı.  Sonra  Sivas  ve  905
               Abdurrahman Çelebi’dir.                                                                                                hudûdunda sânîyen Amasya kadısı olup geldi. Ancak Amasya vâlisi Şehzâde Sultân Ahmed’in
                                                                                                                                      Acemlere karşı iltifâtını pek fazla görüyordu.
                     Abdurrahman Çelebi-Mevlânâ Nizâmeddîn                                                                                  911’de  Acemlerin  siâyesiyle  şâir  Figânî  Bey’in  yok  yere  salben  i’dâmı  pek  ziyâde
                     Esbak  Amasya  kadısı  Mevlânâ  Şemseddîn  Mehmed  Şâh  bin  Mevlânâ  Celâleddîn                                 merâkına dokundu. Halkın acı sözlerine ve Acemlerin tazyîkâtına tahammül edemediğinden
               Abdurrahman bin Mevlânâ Mehmed bin Mevlânâ Musliheddîn Mûsâ el-Muslihî mahdûmudur.                                     912 zilhiccesinde vefât etdi. Ceddînin yanında medfûndur. Âlim, kâmil, edîb, müstakîm bir zât
               Birâderi Mevlânâ Celaleddîn Abdülgaffâr Muslihî’dir. Buna “Molla Beylik” ve “Paşa Çelebi”                              idi.  Oğulları  Mehmed,  Mahmûd,  Seydî  Ahmed  Paşalara  “Kadızâde”  dendi.  Kadı  hamamı
               de denilmişdir. Buna “Paşa Çelebi” ve kardaşı Abdülgaffâr Çelebi’ye “Molla Beylik” denmiş                              vakfına bunlar mütevvellî olmuşlardı. [462]
               olduğu da görüldü. Allahü âlem.
                     795  senesi  şa’bânının  onuncu  gecesi  seherinde  doğduğu  kendi  el  yazısıyla  görüldü.                            Abdurrahman Efendi-Ibrîzâde
               Mukaddimât-ı ulûmu pederinden gördü. Ba’dehû Sa’deddîn Taftazânî tilmîzi olan Mevlânâ                                        Amasya ulemâsından Muhyiddîn Mehmed Efendi’nin mahdûmu olduğu ve adı 901’de
               Kara  Sinâneddîn  Yûsuf  et-Tokatî’den  ve  Mevlânâ  Şeyhülislâm  Celâleddîn  Abdurrahman                              yazdığı bir kitâbda kendi imzâsıyla görüldü. “Şakâyık”da; “Âlim, âmil, fâzıl, kâmil, Mevlânâ
               Çelebi’den ve Mevlânâ Alâeddîn Ali er-Rûmî’den ikmâl-i tahsîl ederek ders-i âm ve hattât-ı                             Ibrîzâde -rahmetullahi teâla-” diye yazılıdır. Adının ne olduğu belli değildir.
               meşhûr Sûfî Yahyâ Çelebi’den de türlü yazıları öğrenip hattât oldu. [459]                                                    “Şakâyık”da yazıldığı üzere;
                     Yıllarca tedrîs-i ulûm ederek Fezâil-i ilmiyyesiyle kendisini tanıttı. Sultân Murâd-ı Sânî                             “Ol karnın ulemâsından teallüm edib Mevlânâ Hatibzâde Muhyiddîn Mehmed Çelebi’nin
               Amasya vâlisi iken kendisini takdîr ederek Halfet Gâzi müderrisliğini tevcîh etdi. 824’de Halfet                       hizmetinde tekmil-i kemâlât eyledi. Sünnet-i kadîme-i kavîme üzere ba’zı medârise müderris
               Gâzi  müderrisi  ve  829’da  pederi  tarafından  Amasya  nâibi  görüldü.  830  senesi                                  olup  mahmiye-i Amasya’da  Hüseyniyye  Medresesi’nde  müderris  iken  vefât  eyledi.  Âdat-ı
               cumâdelâhiresinin on beşinde pederinin vefâtı üzerine Amasya kadısı oldu. 838’de ma’zûl olup                           müstedîmesi, medrese-i mezkûrenin hücurâtından bir hücrede sâkin olup leylen ve nehâren,
               841’de  ikinci  defa  Amasya  kadısı  oldu.  846’de  yine  azledilip  birâderi  Abdülgaffâr  Çelebi                    sırran ve cehren meşâğil-i ilme iştigâlden hâli olmamak idi.
               Amasya kadısı oldu.                                                                                                          Bu şîme-i  hasene üzere  erbâb-ı  talebe ifâde edib te’lîf ve tasnîfe meşgûl oldu.  Lakin
                     847’de  Sivas  kadısı  ve  851’de  üçüncü  defa  Amasya  ve  854’de  Ankara  ve  856’da                          müsevvidât-ı mûsânnefâtı müsveddede kalıp ihtirâm-ı meniyye sebebiyle ihtirâm-ı ümniyye-i
               dördüncü defa Amasya kadısı oldu. 858’de emlâkını vakfedip 861 senesi şâbânında vefât etdi.                            itmâm ve tebyîzden mahrûm oldu.”
               Pederinin yanında medfûndur.
                                                                                                                                      154 “Allah  Teâlâ’nın  rahmetine  muhtâç,  merhûm  İmamzâde  Abdurrahman  bin  Yûsuf  902  senesi  Muharrem-i
                                                                                                                                      harâm’ında irtihâl eyledi.”(Haz.)

                                                           494                                                                                                                    495
                                                           498
   494   495   496   497   498   499   500   501   502   503   504