Page 497 - 6-8
P. 497
Amasya Tarihi Cilt: 11
Amasya Tarihi 9-12. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR Amasya Tarihi 9-12. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Hüseyin Abdurrahman ve İbrâhim Efendilerden ikmâl-i tahsîl ederek ders-i âm oldu. Şu hikayeyi de naklediyor:
Sultân Bâyezîd ve Gümüşlüzâde Câmiinde yirmi beş yıldan ziyâde tedrîs-i ulûm edib kızı “Hazret-i Şeyh gün pek mahzûn olmuşdu. Sebebinden soranlara şeyhi Safiyyüddîn
Fatıma Hâtun’un Gümüşlüzâde Câmii ittisâlinde yaptırdığı Fâtımiyye Medresesine ilk müderris Erdebîlî tâifesi gâyet müttakî ve sağlam akîdeli adamlardı. Şeytan onları idlâl ederek bugün
ve Gümüşlüzâde Câmiinde kürsi şeyhi olduğu halde 1064’de vefat etdi. [450] yoldan çıkardı.
Âlim, fakîh, vâiz, müttakî, zâhid bir zât idi. Mahdûmu Ahmed Efendi Fatımiyye müderris Şeyhin bu sözünden sonra çok zaman geçmedi. Şeyh Safiyyüddîn Erdebîlî evlâdından
oldu. Kerîmesi Fatıma Hâtun Hâce Ahmed Paşa ile evlendi. Amcazâdesi Receb Efendi bin Şeyh Haydar, dalâlet yolunu tutdu. Şîa mesleğini ihtiyâr ederek eslâfının âdâb ve ahvâl ve
İbrâhim Efendi bin Ebû’l-Berekât Mehmed Efendi kendisinden evvel vefât etdi. akâid-i sahîhasını terk ve tağyîr etdiği haberi geldi.”
Ancak şeyh Haydar ile Hazret-i Abdurrahman’ın vefâtı arasında yüz yıl kadar uzun bir
Abdurraûf Efendi-Zilelizâde zaman olduğuna göre Hazret-i Şeyh Erdebîlî’lerin sonradan azıp Tarîkatı Şiîliğe ve bu sâyede
Amasya ulemâsından Receb Efendi bin İbrâhim Efendi bin Ebû’l-Berekât Mehmed isyân ve saltanata tahvîl edeceklerini keşfetmiş demek olur.
Efendi’nin mahdûmudur. Amcazâdesinden ve Amasya fuzalâsından “Uzun Müderris” demekle Hazret-i şeyhin iki mahdûmu olduğu bulunabildi. Biri Mevlânâ Kıvâmüddîn Kâsım
meşhûr Mehmed Efendi’den ve müfessir Hızır Efendi’den ikmâl-i tahsîl edib ders-i âm oldu. Çelebi diğeri Mevlânâ Bahşâyiş demekle meşhûr Kâdı’l-kudât Şemseddîn Mehmed Çelebi’dir.
Hayli müddet ders okutup müteaddid medreselere müderris oldukdan sonra 1081’de Bunun mahdûmları da Bedreddîn Mahmûd [454] İmâdüddîn Abdulhâlik Çelebilerdir.
Mahmiye-i Tokat müderrisi ve buradan Zile kadısı oldu. Sonra diğer kasabât ve bilâda kadı
ve 1091’de merhûm oldu. Ulemâ-yı kudâtdan idi. Abdurrahman Çelebi-Elvân Çelebizâde
Amasya civârında Elvân Çelebi nahiyesinde Câmii yanında medfûn Aşık Paşazâde Elvân
Abdurrahman Celaleddîn el-Harezmî Çelebi’nin mahdûmudur. Pederinden tahsîl-i ilm ü irfân ederek iştihâr edib babasının vefâtında
Ebûbekir Harezmî oğludur. Harezm ve Mâverâünnehir ve Horasan ulemâsından ikmâl-i zâviyesi şeyhi, vakfı mütevellîsi, câmii imâm ve hatîbi oldu. Pederinin imâretini varidât-ı
tahsîl edib Melik Ahmed Danişmend’e intisâb ederek müşârün-ileyhin [451] ordusu kadısı ve vakfiyesiyle güzel idâre etdi. İmâret ve tekkesi civârındaki köylerin mürâcaatgâhı olup
devleti müşâviri oldu. Melik Ahmed Gâzi’nin muvaffakiyetinde büyük bir âmil olup 467 fukarânın ve dervişânın istinâdgâhı olduğu halde 788’de vefât etdi. Pederinin türbesinde
şâbânında Amasya Kalesi’nin fethinde ilk Amasya kâdı’l-kudâtı oldu. medfûndur. Âlim, sahî, gâyet müteşerri’ ve müttakî idi. Mahdûmları Süleyman, Mes’ûd
Ehl-i salîb muhârebâtında Melik Gâzi Dânişmendzâde Melik Gâzi Seyfeddîn İsmail Çelebiler meşhûrdur.
Bey’e yardımlar edib kâh kadı kâh muhârib ve gâzî olarak otuz yıldan ziyâde vazîfe gördü.
Ba’dehû dâr-ı naîme irtihâl etdi. Mahdûmu Alâeddîn Ebû Nasr Mehmed Harezmî yerini tutdu. Abdurrahman Celâleddîn el-Muslihî
Meşâhîr-i ulemâ ve fuzalâdan idi. Amasya’da sadrü’l-ulemâ ve müfti’l-Hanefîyye olan Mevlânâ Musliheddîn Mûsâ bin
Mahmûd bin Ahmed bin Hasan bin İnâc es-Sivasîzâde Hâfızüddîn Mehmed Çelebi mahdûmu
Abdurrahman Sa’deddîn el-Mervezî ve Mevlânâ Abdürrahîm Çelebi birâderidir. Mevlânâ Fahreddîn İlyâs bin Cemâleddîn İbrâhim
Horasan’ın merkez-i idâresi olan Merv şehrinden Ali’nin oğludur. Horasan ulemâsından el-Aksarayî ve Mevlânâ Cemâleddîn Mehmed bin Mehmed el-Aksarayî’den ikmâl-i tahsîl edib
ikmâl-i tahsîl edib Amasya vâlisi Nâsıreddîn Şâhin Şâh-ı Selçûkî devrinde Amasya’ya geldi. müderris [455] oldu.
Neşr-i maârife himmet edib yıllarca tedrîs-i ulûm etdi. 580 sâline doğru vefât etdi. Meşâhîr-i Bunun muâsırı olarak iki sülâle-i ilmiyye var idi. Biri İmâdîler diğeri Ziyârîler’di.
ulemâdan idi. İmâdîler, Kazasker İmâdüddîn Ömer bin el-Hallâtî evlâdıdır. Amasya kâdı’l-kudâtı Mevlânâ
Müeyyedüddîn Mehmed bin İmâd Çelebi bunun mahdûmu idi. Diğeri Şerefeddîn Ya’kûb bin
Abdurrahman Zeyneddîn es-Simrî Mevdûd ez-Ziyârî evlâdıdır. Amasya Şeyhülislam’ı Saîdüddîn Mevhûb bin Ahmed ez-Ziyârî
Amasya Simresi’nden Mehmed’in oğludur. Amasya müderrisi Hüsameddîn Yûsuf de bunun hafidi idi.
Tebrizî hizmetinde ikmâl-i tahsîl [452] edib müderris, kadı oldu. 655’de kudâtdan görülüp sonra İmâdîler Amasya emâretinin hükûmet-i Osmaniyye’ye iltihâkı aleyhinde idi. Muslihîler
vefât etdi. de bu iltihâka fevkalâde tarafdâr idiler. 788’de Sultân Murad Hünkâr’ın şehzâdesi Yıldırım
Bâyezîd Hân ordusu Osmancık’a takarrub etdikde başta sâhib-i terceme olduğu halde Halfet
Abdurrahman Celaleddîn Erzincânî Gâzi ahfâdı ve emîr-i Amasya Fahreddîn Ahmed Paşa şehzâdeyi ve pederini istikbâl etdiğinden
Erzincanlı Kâsım bin Ömer’in mahdûmudur. Ulemâ-yı meşhûr Vecîhüddîn Ömer bin memdûhiyet kazandı.
Abdülmuhsin el-Erzincanî’den ikmâl-i tahsîl edib Erdebil’e gitdi. Oradan Şeyh Safiyyüddîn Mevlânâ Müeyyedüddîn ma’zûl ve Saîdüddîn Mevhûb da merhûm olduğundan Amasya
Erdebilî’den de tasavvufu öğrendi. Emîr Nûreddîn Kutlu Şâh devrinde Amasya’ya geldi. kâdı’l-kudâtı oldu. 791’de ma’zûl olup 793’de sânîyen Amasya kâdı’l-kudâtı ve 797’de yine
Amasya’da şimdiki Sevâdiye Mahallesi üstünde yaptırdığı bir tekkede inzivâ edib ma’zûl ve 800’de sâlisen Amasya kâdı’l-kudâtı olduğu halde [456] 804’de vefât etdi. Receb
tâlibân-ı ilim ve irfâna ta’lîm-i âdâb-ı tarîkat, tedrîsi ahkâm-ı şerîat ederek büyük şöhret ve Mahallesi’nde konağının önündeki sed üzerinde medfûndur.
i’tikâda mazhar oldu. 775 hudûdunda dâr-ı naîme irtihâl etdi. Âlim, fâzıl, hattât, muktedîr, müdebbir idi. Mahdûmları Bedreddîn Mahmûd, Şemseddîn
Âlim, fâzıl, zâhid, gayed müteşerri’, müttakî, halvetî-meşreb idi. “Şakâyık” sâhibi yazıyor Mehmed Çelebi’lerdir. Birâderi Abdürrahîm Çelebi ve ammizâdeleri de Abdülvehhâb,
ki: Abdülhay Çelebi’lerdir. Bunların hepsi de kadılardır.
“Bir gün mürîdânına “Bize bir cemâ’at geliyor, bir nesne hazırlayınız” der. Mürîdân “Bir
nesnemiz yok.” diye cevâp verir. Hazret-i Şeyh tekkesinden taşra çıkar. Bir sürü geyik görür.
Geyiklere döner, “Hanginiz kendisini misafirlerimize fedâ eder”, dedikde biri sürüden ayrılır,
huzûr-i Şeyh’e gelir. Bunu kesip [453] gelen misafirlere yedirdi.
492 493
496