Page 87 - 6-8
P. 87

Amasya Tarihi Cilt: 9
               Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR            Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

                     Hamza Ağa-Celâl oğlu Emîr                                                                                        Bostanzâde es-Seyyid  İzzet  Mustafa  Efendi’nindir.  Türkçesi  “Bu  silsile-nâmeye  bakdım”
                     Amasya  sâdâtından  ve  es-Seyyid  Muhyiddîn  Mehmed  Havzavî  ahfâdından  es-Seyyid                             demekdir. Bu da tasdîka delâlet etmez.
               Celaleddîn Mehmed Çelebi bin es-Seyyid Hüseyin Çelebi bin es-Seyyid Hızır Çelebi bin es-                                     Bu silsile-nâme üzerinde icrâ etdiğim tetebbuât ve tedkîkât-ı târîhiyyeyi hulâsaten arz
               Seyyid Yûsuf Çelebi bin es-Seyyid eş-Şeyh Celaleddîn Mehmed Efendi’nin mahdûmudur.                                     ediyorum. Şeyh-i müşârün-ileyhin peder-i âlîleri olan Rükneddîn Paşa bin Muhammed Rızâ bin
                     Yeniçeri  olup  “Emîr  Hamza  Ağa”  demekle  meşhûr  oldu.  İran  muhârebâtında  isbât-ı                         [273]  Mîr  Haydar’dır.  Fakat  Mîr  Hasan  Efendi  pederinin  Mîr  Muîneddîn  Paşa  olduğunu
               şecâat ederek Amasya serdârı ba’dehû serdengeçdiler ağası olup turnacı-başı pâyesiyle taltîf                           söylerdi.
               edildi. 1158 sâlinden sonra vefât etdi. Oğulları  es-Seyyid Ali, Hasan, Hüseyin Ağalar olup                                  Cedd-i âlîleri Mîr Haydar Şirvânî, her hâlde eş-Şeyh Ali bin İbrâhim el-Berküşâdî ed-
               bunlara Emîr Hamza Oğulları dendi. Es-Seyyid Ali Ağazâde es-Seyyid Sâlih Ağa ve es-Seyyid                              Dağıstânî  mahdûmu  ve  es-Seyyid  eş-Şeyh  İbrâhim  bin  es-Seyyid  Ali  el-Hasanî  el-
               Hasan Ağazâde es-Seyyid Mustafa Ağa ma’rûfdur.                                                                         Berküşâdî’nin kerîmezâdesi olduğu anlaşılır.
                                                                                                                                            Çünkü Berküşâdî eş-Şeyh Ali Efendi tarafından te’lîf ve Sultân Mustafa-i Sânîye takdîm
                     Hamza Ağa-Hamza Beyzâde el-Hâc                                                                                   edilerek Kütüb-hâne-i hümâyûnda 1203 numarada mukayyed “Kevâkibü’s-Sa’âde” adlı eseri
                     Amasyalıdır. Hamza Beyzâde el-Hâc Ahmed Ağa’nın mahdûmudur. 1127’de zümre-i                                      mütâlaa güzâr-ı âcizi olup anda şu malûmâtı veriyor.
               bevvâbân-ı  pâdişâhîye  girib  on  beşinci  bölüğe  kayd  edildi.  Künyesi  Defter-i  Bevvâbîn-i                             Kendi şeyhi ve kayın pederi olan es-Seyyid eş-Şeyh İbrâhim bin es-Seyyid Ali el-Hasanî
               Sultânî’de “Hamza Ahmed Amâsiyye 1127” görüldü.[ 270]                                                                  el-Berküşâdî, 1048’de Sultân Murâd-ı Râbi’in irâdesiyle şehîden vefât eden es-Seyyid eş-Şeyh
                     Ba’dehû  tedrîcen  terakkî  ederek  kapıcılar  kethüdâsı  ve  1153’de  dergâh-ı  âlî  kapıcı-                    Mahmûd el-Ermevî en-Nakşibendî hulefasından olup kesret-i mürîdânına binâen hurûcundan
               başılarından, 1154’de cizye baş-bâki kulu oldu. Bade’l-azl bilâd-ı mühimmeyi hidemât ile devr                          havf eden İran Şâhı Safî Şâh tarafından ahz ve Alamut Kal’ası’nda habs edilmekle 1086’da
               ederek 1170’de Hicâz’a gitdi.                                                                                          vefât etmişdi.
                     Avdetde 1171’de Amasya’ya gelip sonra vefât etdi. Oğulları el-Hâc Ahmed, Ali Ağalar                                      Şeyhinin  vefâtı  üzerine  Dağıstan’dan  hicret  edib  [274]  İstanbul’a  geldi.  Bir  müddet
               olup ammizâdesi hattât-ı meşhûr Hamza Beyzâde el-Hâc Abdullah Hulûsî Efendi’dir. Hacı Ali                              İstanbul’da kalıb sonra Medîne-i Münevvere’ye gitdi. Orada ikâmet esnâsında bu kitâbı telîf ve
               Ağazâde el-Hâc Ahmed 1256’da ber-hayât idi.                                                                            takdîm edib 1116’da vefât etdi.
                                                                                                                                            Sahîb-i  tercemenin  Hasaniyyü’n-nesl  olmasından  anlaşılır  ki  1086’da  Alamud
                     Hamza Efendi-Emîr Hamzazâde es-Seyyid                                                                            Kal’ası’nda mahbûsen irtihâl eden es-Seyyid eş-Şeyh İbrâhim bin es-Seyyid Ali el-Hasanî el-
                     Amasyalıdır.  Es-Seyyid  Hüseyin  Ağa  bin  es-Seyyid  Emîr  Hamza  Ağa  mahdûmudur.                             Berküşâdînin kerîmezâdesidir. Nadirşâh ile harb eden ve da’vâ-yı hilâfet eyleyen zât târîhen
               Fâzıl-ı meşhûr Ürgüplü el-Hâc Ahmed Efendi’den ikmâl-i tahsîl edib ders-i âm oldu. Ba’dehû                             malûm olduğu üzere Mîr Haydar bin Ali eş-Şirvânî’dir.
               nâhiye niyâbetlerinde bulunarak ba’zı kasabâta kâdı ve nâib olup 1218 sâlînden sonra vefât etdi.                             Bu zâtın pederi gösterilen Rükneddîn bin Muhibbeddîn bin Bahâeddîn bin Nureddîn bin
                                                                                                                                      Nizameddîn  kimler  olduğu  anlaşılamadı.  Bunların  isimleri  yazılsaydı  belki  tarîhen
                     Hamza Nigârî Efendi-eş-Şeyh el-Hâc Mîr                                                                           anlaşılabilirdi.
                     Karabağ  eyâleti  dâhilinde  Berküşâdlıdır.  Yedinde  mevcûd  olan  silsile-nâmesinde                                  Ancak Şemseddîn Muhammed Ağa Bâlî târîhen 1000 ricâlinden olduğu muhakkakdır.
               görüldüğü  üzere  Rükneddîn  [271]  Paşa  bin  Muhammed  Rızâ  Haydar  bin  Rukneddîn  bin                             Lâkin pederi eş-Şeyh Ahmed Cendî değildir.
               Muhibbeddîn bin Bahâeddîn bin Nureddîn bin Nizâmeddîn bin Şemseddîn Muhammed Ağa                                             Mevâlîden  Şirvânî  Mutahhar  Efendi’nin  1011  tarihli  Hüdayi  Mahmûd  Efendi
               Bâlî bin eş-Şeyh Ahmed Cendî bin Rukneddîn bin Nureddîn bin Haydar bin Hasan bin Ebî                                   Hazretleri’nin vakfiyesi zîrinde imzâsı “Mutahhar bin Muhammed Ağa Bâlî” diye görüldü.
               Bekir eş-Şeyh Ahmed bin İsa bin Dâvûd bin Süleyman bin Mûsa bin Muhammed bin el-Kâsım                                  [275]
               bin el-Hasan bin Zeyd bin el-Hasan bin Emîrü’l-Mü’minîn Ali bin Ebî Tâlib bin Abdulmuttalib                                  Şirvânî Mutahhar Efendi’nin iki kıt’a vakfiyesinde mezkûr olduğu üzere pederinin adı
               el-Hâşimî el-Kuraşî mahdûmudur.                                                                                        “Muhammed Ağa Bâlî” ve bunun pederi de “Muharrem”dir. Ağa Bâlî Muhammed Efendi’nin
                     İklîl ile musanna‘ bir sûretde güzel yazılmış olan şu silsile-nâmenin bâlâsında “teallaka                        birâderleri  Zefer  Efendiyle  Rûhânî  Efendi  olup  Zefer  Efendizâde  Ahmed  Efendi  Mutahhar
               nazarü’l-fakîr  ileyhi  azze  şânuhû  es-Seyyid  Mustafa  İzzet  el-Hüseynî  Nakîbu’l-eşrâf  bi’l-                     Efendi’nin  ammizâdesi  ve  dâmâdıdır.  Rûhânî  Efendizâde  Muhammed  Efendi  ve  Zefer
               memâliki’l-Osmâniyye gufira lehû” ibâresi de görüldü.                                                                  Efendi’nin diğer mahdûmu Muhammed Efendi’dir.
                     Bu silsile-nâmeyi bana ibrâz eden Mîr Ali Efendizâde Hâşim Efendi dedi ki; bu silsile-                                 Şu vakfiyelerin tesbît etdiği malûmât-ı târîhiyyeden anlaşılır ki “Şemseddîn Muhammed
               nâme gâyet sahîh ve tezvîrden sâlim ve Nakîbü’l-eşrâf es-Seyyid Mustafa İzzet Efendi’nin                               Ağa Bâlî bin Muharrem”dir.
               kitâbet-i resmiyyesiyle musaddakdır.                                                                                         Bu zâtın peder-i karîbi gösterilen “Ahmed Cendî”de Keşfî Muhammed Çelebi’nin Selîm-
                     Bu silsile-nâmeyi ziyâret edib Hâşim Efendi’nin lutfen müsâadesiyle istinsâh ederken                             nâmesi’sinde yazıldığı üzere Şâh İsmail Safevî’nin zaman-ı hurûcunda Şirvân’dan kaçıb Sultân
               yanımda merhûm [272] Hacı Hâfız Mustafa Tevfîk Efendi ile el-yevm Eskişehir mebûsu ve o                                Selîm’e ilticâ eden eş-Şeyh Şemseddîn Ahmed bin Abdullah el-Cendî olacaktır.
               zaman Amasya’da menfî olan İstanbullu Yahya Gâlib Bey var idi. Hâşim Efendi’nin sözü de                                        Bunun pederi gösterilen es-Seyyid Rükneddîn bin Nûreddîn bin Haydar bin Hasan bin
               şâyân-ı dikkat idi.                                                                                                    Ebî Bekir bin es-Seyyid eş-Şeyh Ahmed aynıyla Lâdik’de medfûn es-Seyyid eş-Şeyh Ahmed
                     Oldukça târîhe vâkıf olan Yahya Gâlib Bey’e oradan ayrıldıkdan sonra bu silsile-nâme                             sâhibü’l-hâl kebîrü’r-Rifâî el-Hüseyinî hafîdidir. Sâhibü’l-hâl [276] ensâbına mahsûs silsile-
               hakkındaki mütâlâasını sordum: “Mîr Haydar bin Rükneddîn şâyân-ı dikkat bir sîmadır. Nâdir                             nâmelerinde bunları mükerreren gördüm.
               Şâh zamanında davâ-yı hilâfetle kıyâm eden ve Nâdir Şâh ile hayli uğraşan Mîr Haydar Şirvânî                                 Yalnız burada ufak bir sehv-i nâsih vardır. O da “Sadr (ردص)” kelimesi “Haydar (رديح)”
               olmalıdır.” dedi.                                                                                                      şeklinde yazılmış olmasıdır.
                     Silsile-nâmenin bâlâsında görülen ibâre 1289 senesi şâbânında nakîbü’l-eşrâf olup 1294
               senesi  zilka’desinin  on  dördünde  vefât  eden  sudûr-ı  ilmiyyeden  hattât-ı  meşhûr  Tosyalı



                                                           76                                                                                                                     77
                                                           86
   82   83   84   85   86   87   88   89   90   91   92