Page 89 - 6-8
P. 89

Amasya Tarihi Cilt: 9
               Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR            Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

                     Bu silsile-nâmelerde es-Seyyid Ahmed bin Rükneddîn bin Nûreddîn bin Sadreddîn Kâsım                                    Orada bırakdığı evlâd ü iyâlini alıb Şirvân’dan kat’î bir sûretde alâkasını keserek çıkdı.
               bin  İzzeddîn  Hasan  bin  es-Seyyid  Ahmed Kebîrü’r-Rifâî’dir.  Bazen  yalnız  “Sadreddîn”  ve                        1281 senesi evâilinde üçüncü defa Amasya’ya hicret ve Yakutiye Mahallesi’nde bir müddet
               bazen de yalnız “Sadr” yazılmışdır.                                                                                    ikâmet etdi.
                     Bunlar  da  “Hüseynî”  dir.  “Hasanî”  değildir.  Eş-Şeyh  Ahmed  bin  İsa  bin  Dâvûd  bin                            Bu müddet zarfında Amasya’nın ulemâ ve erkân-ı sohbet-i şerîfesinden istifâde etmek
               Süleyman doğru olabilir. Lâkin bunun cedd-i âlâsı olan “Süleyman” Mûsa bin Muhammed bin                                üzere kendisini ziyâret ve talebe-i ulûmda halka-ı tedrîsine müsâberet ederek umûmun hürmet-
               el-Kâsım  bin  el-Hasan  bin  Zeyd  bin  el-Hasan  bin  Emîrü’l-Müminîn  Ali  bin  Ebî  Talib                          i  mahsûsasını  kazandı.  Çünkü  meşâhîr-i  fuzalâdan  ve  sâdât-ı  ulemâdan  olduğu  anlaşıldı.
               Hazretleri’nin oğlu olamaz. Çünkü müşârün-ileyhin Süleyman adlı oğlu yoktur.                                           Maâşını da Amasya’ya nakl etdirdi.
                     Sultân Bâyezîd Câmii derûnunda Veliyüddîn Efendi Kütübhânesinde tasavvuf kısmında                                      1288  senesi  şa’bânında  Amasya’ya  gönderilen  üstâdı  ve  şeyhî  Şirvânî  Hacı  İsmail
               mevcûd olan “Umdetü’t-Tâlib fî Neseb-i Âli Ebî Tâlib”de Cemaleddîn Ahmed bin Atabetü’l-                                Efendizâde Mehmed Rüşdü Paşa kendisine Pirinçci Mahallesi’nde Dârulhadîs-i Osmân Çelebi
               Horasânî Zeyd bin Hasan bin Ali bin Ebî Tâlib radiyallâhu anhum şeceresini şöyle tafsîl ve                             civârında muazzam bir konak yapdırıb oraya nakl etdi.
               tesbît ediyor. [277]                                                                                                         Bu esnâda Ali-Muâviye meselesi meydâna çıkdı.
                     Sülâle-i Hasaniyye’nin medâr-ı fahri olan Ebû’l-Kâsım Muhammed bin el-Kâsım bin el-                                    1289  senesi  cumâdelâhiresinde  Mehmed  Rüşdü  Paşa  İstanbul’a  gidip  1190  saferinde
               Hasan bin Zeyd bin el-Hasan bin Ali bin Ebî Tâlib el-Alevî el-Bathânî oğulları Kasım, İbrâhim,                         sadrâzam olunca şu fâidesiz mes’ele teşeddüd ederek ulemâ ve erkân kendisinden [281] soğudu.
               Mûsa,  İsa,  Harun,  Ali,  Abdurrahmandır.  Bunlardan  Mûsa  bin  Muhammed  bin  el-Kâsım’ın                           Bunlar kendisine ve etbâ ü mürîdânına Şîâ-ı Aleviyye nazarıyla bakdı. Halk arasında büyük bir
               oğulları da Hasan, İbrâhim Muhammed, Hamza Zeyd, Ali, Yahya, Hüseyin Ahmed.                                            tefrîka hâsıl oldu.
                     Görülüyor ki bunların içinde Mûsa bin Muhammed’in Süleyman adlı bir oğlu yoktur.                                       Çünkü Muâviye ve tarafdârı olan Cemel ve Sıffîn ricâli alenen tekfîr ve tel’în ediliyordu.
               Ebi’l-Kâsım Muhammed bin el-Kâsım el-Bathânî sülâlesinde “Ahmed bin Dâvud bin Ali bin                                  Ulemâ, tabîi buna mukâbele ederek Ehl-i Sünnet mezhebini müdâfaa etmekde idi. Her iki taraf
               İsa bin Ebi’l-Kâsım Muhammed” vardır. Kezâlik “Ebû’l-fazl Ahmed bin Muhammed bin el-                                   da pek müfritâne hareket ederek halkın galeyân-ı efkârı artıyordu.
               Hüseyin bin Dâvud bin Ali bin İsa bin Ebi’l-Kâsm Muhammed el-Fakîh el-Hânefî en-Nîsâbûrî”                                    1291’de  ikâmetgâhı  konakda  ba’zı  hâlât-ı  fevkalâde  zuhûr  ederek  kendisini  bî-huzûr
               de vardır.                                                                                                             etmekte idi. Bu muazzam konak, gecelerde ricâl-i gaybiyye tarafından taşlanıb, gündüzlerde
                     Lâkin  “eş-Şeyh  Ahmed  bin  İsa  bin  Dâvud  bin  Süleyman  bin  Mûsâ  bin  Ebi’l-Kâsım                         hâne eşyâsı, sandıklar derûnunda mahfûz olan emtia ve elbisesi yanmakda idi. Bunları yapanlar
               Muhammed” yokdur. Binâen aleyh Hazret-i Pîr-i Hamza Nigârî Efendi benim tetebbuât ve                                   bir türlü anlaşılamıyordu.
               tetkîkâtıma  nazaran  1086’da  Alamud  Kal’ası’nda  mahbûsen  vefât  eden  eş-Şeyh  es-Seyyid                                  Binâen  aleyh  mezkûr  konakdan  çıkıb  Gümüşlüzâde  Mahallesi’nde  bir  kirâ-hâneye
               İbrâhim  bin  es-Seyyid  Ali  el-Hasanî  el-Berküşadî  kerîmezâdesi  ahfadındandır  (el-ilmü                           taşındı. Burada da ayn-ı hâle marûz kaldığından 1293’de Merzifon’a gitdi. Orada altı ay oturdu.
               indellâh).  [278]                                                                                                      1294  senesi  evâilinde  Amasya’ya  gelip  Eski  Kethüdâ  Mahallesi’nde  Şirvânîzâde  [282]
                     Karabağ  dâhilinde  Berküşâd  Kasabası’nda  1224’de  doğdu.  Karakaş  Köyü’nde  sâkin                            Kazasker Ahmed Hulûsî Efendi’nin konağında ikâmet etdi. 1297’de mahkeme-i şeriyye kâtibi
               Dehneli Abdullah Şikestî Efendi’den tahsîl-i ulûm etdiği esnâda ba’zı hûbâna dildâne olup                              ve şeyhinin dâmâdı olan Hacı İsa Efendi hânesinin vekîl-i harcı olan Şirvânî Hâfız Zekeriyya
               tanzîm-i eş’âra başladı.                                                                                               Efendi’nin vurulması ve mürîdânından kâtil Rüstem’in kendi konağında ihzâr edilen ata binib
                     Sonra Şirvânî Hacı İsmail Efendi’nin dersine mülâzemet edib 1243’de müşârün-ileyhle                              firâr edeceği esnâda der-dest edilmesi yüzünden yine Merzifon’a gitdi.
               birlikde  Şirvân’dan  kalkıb  Amasya’ya  geldi.  İki  yıl  kadar  Amasya’da  Fâtıma  Hâtun                                   Orada  bir  yıl  kadar  kalıb  1298’de  Amasya’ya  avdet  ve  bir  kaç  mâh  Deve-hâne
               Medrese’sinde ikâmet ve müşârün-ileyhden tahsîl-i ulûma bezl-i makderet etdi.                                          Mahallesi’nde  Payaslızâde  el-Hâc  Hakkı  Efendi’nin  hânesinde  ikâmet  edib  sonra  Çeri-başı
                     1245’de âzim-i Hicâz olup avdet ve 1247’de üstâdıyla beraber Sivas’a rihlet etdi. Orada                          Mahallesi’nde  Sultân  Bâyezîd  İmâmı  Mecdîzâde  Hâfız  Mehmed  Şerîf  Efendi’nin  hânesine
               bir tarafdan ikmâl-i tahsîl ve diğer tarafdan tekmîl-i sülûk ederek 1256’da üstâdıyla beraber                          taşındı. Bize komşu geldi. Çeri-başı Câmi-i şerîfinde zikrine devâm etdi.
               yine Amasya’ya avdet ve usûlen ahz-ı icâzet ve hilâfet ederek 1257’de Berküşâd’a gitdi.                                        1301 senesi evâilinde şerîki olan Hacı İsa Efendi, kayın pederi olan Şirvânî Hacı İsmail
                       Orada neşr-i ulûm ve irşâd-ı halk ile iştigâl ederek Dağıstan halkı kendisine biât ve                          Efendi’nin  Türbesi  câmiinde  yatsı  nâmâzını  ba‘de’l-edâ  halîlesiyle  beraber  türbeden  çıkıb
               tarîkine  intisâb  ve  her  emrine  icâbet  ederek  büyük  bir  şöhret  [279]  kazandı.  Şeyh  Şâmil                   civârındaki köşke giderken bir şahs-ı mechûl tarafından katl kasdıyla atılan kurşun halîlesinin
               Efendi’nin  meslek-i  mücâhidânesini  ihyâya  azm  etdiği  Rus  İmparatorluğu  tarafından  zann                        memesine [283] isâbet ve cerîhadâr etmiş idi.
               edildi.                                                                                                                      Gerek Hacı İsa Efendi ve gerek Halîlesinin birâderi es-Seyyid Ahmed Hulûsî Efendi bu
                     Bundan  dolayı  Rusların  tazyîkâtı  artıb  kendisini  bîzâr  etdiğinden  1271’de  sânîyen                       sû-i kasdi sâhib-i tercemeden bilib kurşunu atan da mürîdânından olduğunu sezmişlerdi. Bunun
               Şirvân’dan çıkıb İran’a geçdi. Buradan Van tarîkiyle Erzincan’a geldi. Burada Dördüncü Ordu                            üzerine tahkîkât-ı serîa ve şedîde başladı. Telgraflar her tarafa işledi.
               Müşîri Çırpanlı Abdulkerîm Nâdir Paşa kendisine fevkalâde hürmet edib beş yüz kuruş maâş                                     Nihâyet sâhib-i tercemenin Rusya’dan eslihâ-i memnûa idhâl etdirdiği, kurâda meskûn
               tahsîsine delâlet etdi.                                                                                                Alevîleri dâire-i ittihâdına davet için tezkereler yazdırıb gönderdiği, bu tezkerelerden haylisi
                     1272’de Erzurum’a gidip üç yıl kadar orada ikâmet ve 1275’de İstanbul’a gidip bir kaç                            kendi mührüyle mahtûm olarak tutulduğu ceddi Mîr Haydar Şirvânî davâsıyla kıyâm edeceği
               mâh sonra ikinci defa Amasya’ya hicret ve Sarachâne Câmii kurbunda kâin medresede ikâmet                               davâları birer netîce hâlinde Sultân AbdulHamîd Hân’a bâ-telgraf arz edildi.
               etdi. 1276’da Sivas’a ve kırk sekiz gün sonra da Erzurum’a gitdi.                                                            Bu isnâdât üzerine Amasya’dan kalkıb Merzifon’a gitdi. 1301 senesi cumâdelûlâsının
                       Burada cüz’î müddet ikâmeti esnâsında gayret-i mürîdânının uyandırdığı bir arbedeye                            evâsıtında kendisine hürmetkâr olan Mutasarrıf Mehmed Reşad Bey’in azliyle Çeri-başı Hamdi
               hiddet  ederek  Bayburd’a  gidip  iki  yıl  burada  oturdu.  1278’de  tekrâr  Erzurum’a  avdet  edib                   Necib Paşa Amasya mutasarrıfı olup derhâl geldi. Cumâdelâhiresinde şifreli gelen emr-i telgrafı
               terâküm eden maâşâtını aldıkdan sonra 1280’de Karabağ’a gitdi. [280]                                                   üzerine Merzifon’dan kaldırılıb Samsun’a ve buradan İstanbul’a i’zâm edildi.[284]
                                                                                                                                            İstanbul’a  vusûlünde  kendisini  vapurda  istikbâl  eden  mürîdânından  ve  telgraf
                                                                                                                                      me’mûrlarından Erzurumlu Mehmed İzzet Efendi’nin Fâtih civârında Sarı Güzel Mahallesi’nde



                                                           78                                                                                                                     79
                                                           88
   84   85   86   87   88   89   90   91   92   93   94