Page 91 - 6-8
P. 91
Amasya Tarihi Cilt: 9
Amasya Tarihi 9-12. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR Amasya Tarihi 9-12. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
kâin hânesine müsâfir oldu. Kurenâ-yı Padişâhîden Şirvânî Mehmed Emin Bey ve Maârif’de Bununla beraber Şeyh Efendi gecelerde bazen âşıkâne gazeller [288] naatlar okuyarak
encümen teftîş ve muâyene reîsi akrabâsından Ahmed Hamdi Efendi marifetleriyle dîvânı oturduğu odanın etrâfında sabahlara kadar dolaşır ve ağlar, görenlerin yüreklerini dağlardı.
bastırıldı. Bazen de hayretler içinde gaşy olup dalar, her tarafa hüzn ve kederler salardı.
Ba’dehû Şeyhü’l-İslâm Uryânîzâde Ahmed Es’ad Efendi’nin huzûruna çıkarıldı. Çeri-başı câmi-i şerîfinde zikr ü tesbîhe şöyle başlardı: İbtidâ bütün mürîdân bir halka
Muaviye ve emsâlinin ta’n ü teşnîi’ne mecbûriyet hâsıl olduğu kendisinden soruldu. “Ceddimin teşkîl edib ayakda durur. Yalnız mihrâbın önünde iki adam sığacak kadar yer bırakılırdı. Buraya
aleyhine kıyâm eden adamlara buğz ü lanet etmek bana âid bir vazîfe-i nübüvvetdir. Bu husûsda Şeyh Efendi gelir başından fes ve sarığını çıkarır, bir külâh-ı Nakşibendî giyerdi. Bundan sonra
halkın bana mutâbaat etmesi doğru değildir.” cevâbını verdi. sağdan başlayıb her mürîdin sağ ayağının ucuna basar kulağına birşeyler okur ve üflerdi. Mürîd
Taraf-ı meşîhatpenâhîden bu cevâbı Pâdişâha arz edilmesi üzerine 1302 senesi üflediği anda âdeta bir tulum gibi kabarıb şişer, vecde gelir haykırırdı. Bu ameliye solda biter,
muharreminde Harput’a gönderildi. Orada iki yıl ikâmet edib 1304 senesi Muharreminin bundan sonra kendisi elinde uzunca bir tesbîh ile halkayı devr ederek beyitler okur, bazen de
üçüncü pazartesi günü ikindi vaktinde “irci’î” emr-i celîline icâbet ve dâr-ı naîme rihlet etdi. yanık yanık ağlar, Allâh diyerek gözyaşları dökerdi.
İrtihâli ve cenâzesinin Amasya’ya nakli hakkındaki vasiyyeti [285] Mamûratü’l-Azîz Mürîdânın her biri kuşların ve hayvânâtın terennümâtını âdeta taklîd eden seslerle
vâlîsi Sultân AbdulHamîd Hân’a arz ü istîzân ve kurenâdan Mehmed Emin Bey vasıtasıyla haykırırlardı. İçlerinde [289] bayılıb düşenleri olurdu. Bu tertîb üzere cereyân eden ezkâr ve
nakline tahsîl-i fermân edildiğinden cenâzesi tahnît edilerek muharremin on dördüncü tesbîhât iki saât kadar devâm eder, zikrin hitâmında Şeyh Efendi giderken düşenlerin
cumartesi günü tâm öğle vaktinde Amasya’ya gelip Bâyezîd Paşa Mahallesi’nde ihzâr edilen göğüslerine basar, bayılanlar ayılıb kalkardı.
hânede defn edildi. Mürîdânın Şeyh Efendi’ye inkiyâd ve itâatları pek yüksekdi. Basdığı ve oturduğu yerleri,
Mîr-i müşârün-ileyh gâyet fâzıl, ulûm-ı akliyye ve dîniyyede muhakkik, kâmil, elsine-i ayakların uçlarını mesh ve pabuçlarını öpmekle mütelezziz olurlardı. Efendi Hazretleri’ni
selâsede şâir, ilm-i tasavvufda mütebahhir, gâyet müşekkel, uzunca boylu, kalın vucûdlu, esmer karşıdan gören bir mürîd derhâl yere kapanır, el ve ayaklarıyla yürüyerek ileri gider Efendi’nin
benizli, saç ve sakalı kumral, endâmı gâyet mütenâsib, mehîb, nazarı cazibedâr, vakûr, sükûtu pabuçlarını öperdi. Bu hâli çamurlu günlerde bile gördük.
gâlib, ezâ-yı ihvâna nâ-mütehammil, hicvi şedîd, Hanefiyyü’l-mezheb, Hâlidiyyü’t-tarîka, Şâyân-ı dikkatdir ki kendi Şeyhzâdesi es-Seyyid Ahmed Hulûsî Efendi şeyhinin dâmâdı
musallî, âşık-meşreb, vecd-i seri, bir zât idi. ve kendi şerik-i dersi Hacı İsa Efendi, diğer şerik-i dersi olan Şirvânî Hacı Mustafa Efendi ile
İbtidâ Ali Paşazâde kerîmesi Şâhlık Hanım ile evlendi. Bunun vefâtında hemşiresi araları açıkdı. Bunlar kimseye lanet etmezler ashâb-ı Rasûlullah’a hürmet ederlerdi.
Zeyneb Hânım ve bir sene sonra Emine Hânım ve Erzurum’da Zeliha Hânım ve Amasya’da Bunların Şeyh Efendi hakkındaki isnâdât-ı ma’hûdeye gelince köylerdeki Şiîlere
kemer-başı Mustafa Efendi’nin kerîmesi Lütfiye Hânım ile evlendi. Son üçü vefâtına kadar gönderildiği söylenen tezkîreler herhalde efsâneden ibâretdir. Esliha-i memnû’a idhâline [290]
taht-ı nikâhında ber-hayât [286] idiler. hâcet yokdu. Çünkü Devr-i Hamîdî’de Çerkeslerle Şirvânîler zâten müstesnâ bir sûretde
Ancak Berküşâd’ın güzel hanımlarından Nigâr Hânım’ın aşkıyla âsûde-hâl olduğundan müsellâh gezerlerdi.
“Nigârî” mahlasını kabûl etmiş idi. Şâyân-ı dikkatdir ki Nigâr Hânım’ı isteseydi her hâlde diriğ Ancak Şeyh Efendi’nin hâl ü kâli bütün mürîdân ve Şîânın müttehidâne hareket ve kıyâm
edilmezdi. Bununla beraber akrâbasından Seyyid Ahmed Efendi tezevvüc etdi. Onun etmelerini tervîce hâdim idi. Mürîdânın “ba’zı taşkınları silahlar işler, kamalar parlarsa Şeyh
42
şehâdetine kadar taht-ı nikâhında kaldı. Efendimizin kerâmetlerini tasdîk edersiniz.” diye alenen sözleri herhâlde boş değildi.
Emine Hânım’dan Siraceddîn İsmail Efendi ile Hüsna Hânım nâmında bir oğlu ve bir de Hattâ Merzifon’dan kaldırılıb Samsun’a giderken araba içinde yazdığı ve dîvânının
kızı doğdu. Zeliha Hânım’dan Şemseddîn Mehmed Efendi nâmında bir daha oğlu ve Lütfiye başında basdırdığı şu beyitleri Şeyh Efendi’nin zamirinde cevelân eden ümid ve hareketlere
Hânım’dan Hayrünnisa, Büşrâ adlı iki kızı oldu. Fakat cümlesi de kendisinden evvel vefât etdi. âdetâ bir tercümân olmaktadır.
Bilâ-veled dünyâdan gitdi.
Meşâyih-i Nakşibendîye’den eş-Şeyh Süleyman Efendi derdi ki “Şeyh Hacı Hamza Çıkmadı sâhib-i da‘vâ ne ‘aceb
Efendi harîs-i evlâd bir zât idi. Siraceddîn Efendi’nin vefâtından sonra Lütfiye Hânım hâmile Açmadı bayrak-ı bâlâ ne ‘aceb
oldukda bir oğlan doğuracağını ve Mehdî olacağını haber vermişdi. Bu haberi duydum. Şeyh
Efendi acele ediyor. Belki kız olur [287] dedim.” Çıkdı çün fırka-i Deccâl velî
Filhakîka çocuk kız doğdukda Şeyh Efendi adını “Büşra” koyub bundan bir oğlan Çıkmadı Mehdî Mesîhâ ne ‘aceb
doğacağını ve bu oğlanın Mehdî olacağını haber vermişdi. Bu haberi kendi mürîdânından
duydum. Şeyh Efendi yine acele etmişdir. Bu kız çocuk iken belki ölür dedim. Atdı âteşlere Nemrûd bizi
Şâyân-ı hayretdir ki Büşra Hanım üç yaşında merkebden düşüb öldü. Bu esnâda Gelmedi bir Halîl-âsâ ne ‘aceb
Hayrünnisa Hânım doğdu. Bu da sârâya mübtelâ oldu. Mürîdânından biri der ki, sârâya okur
bir Mağribî bulub götürdük. Çocuğa okurken halkın Şeyh Efendi’ye kerâmetler nisbet ederek İrdi Fir‘avn bizim dâdımıza
taabbud etdiklerini görünce Mağribî hiddet etdi. İrmedi bir Yed-i beyzâ ne ‘aceb
Eğer bu Şeyh Efendi’de kerâmet olsaydı beni çağırmaz, kendi çocuğuna bir nefes ederek
şifâyâb ederdi diyerek kalkıb gitdi. Bu çocuk sârâdan ölür dedi. Filhakîka Hayrünnisa Hânım Dîvler aldı bütün etrâfımızı
da sârâdan vefât etdi. Kılmadı bir isr-i esmâ ne ‘aceb
Olmadı millet-i İslâma kömek
İrmedi bir meded âyâ ne ‘aceb
42 Gâliba rûhen büyük zevk duyduğu aşkını söndürmek istemedi.
80 81
90