Page 96 - 6-8
P. 96
Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Amasya Tarihi 9-12. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Hamîdüddîn Mehmed Çelebi-eş-Şeyh Hamîdî Sivasî
Sivaslı İbrâhim’in mahdûmudur. 44 Amasya’da Hazreti Pîr Şücaeddîn İlyas bin
Gümüşlü’den ikmâl-i tahsîl edib ders-i âm ve müderris-i be-nâm oldu. Ba’dehû pîr-i müşârün-
ileyh Şirvân’dan avdetinde ona intisâb edib hülâfâ-yı be-nâmından olarak iştihâr etdi. [300]
Sâdât-ı kirâm-ı Hüseyniyye’den es-Seyyid eş-Şeyh Hüsameddîn Hüseyin er-Rifâî el-
Lâdikî dâmâdı olduğu münâsebetle kayın pederi tarafından da tarîkat-ı Rifâ’îye hülefâsından
olmuşdu. 810’da Yakut Paşa’nın tanzîm edilen vakfiyesi zîrinde “eş-Şeyh Hamîd bin İbrâhim”
diye imzâsı görüldü.
Çelebi Sultân Mehmed devrinde şâyân-ı hürmet bir sîmâ olduğundan Şehzâdesi Sultân
Murâd-ı sânîye Amasya’da vâlî iken mukarreb ve müşâvir olarak hürmet-i âmmeyi kazandı.
Yörgüç Paşa’nın Amasya valiliğinde 831’de dâr-ı naîme irtihâl etdi. Âlim, fâzıl, müttakî bir
şeyh-i azîz idi.
Mahdûmları Efdaleddîn Hüseyin, Ekmeleddîn İbrâhim Çelebilerdir. Efdaleddîn Çelebi
es-Seyyid eş-Şeyh Hüsameddîn Hüseyin er-Rifâî kerîmezâdesi olduğu münâsebetle kendisi ve
evlâdı Sâdât-ı Hüseyniyye’dendir. Bunun evlâdına Efdalzâde ve öbürünün evlâdına Ekmelzâde
dendi.
Hamîdüddîn Mehmed Çelebi-Efdalzâde
Amasyalıdır. Tokat kazâsından ma’zûlen vefât [301] eden eş-Şeyh Hamîd Lâdikîzâde es-
Seyyid Efdaleddîn Hüseyin Çelebi’nin mahdûmudur. Takrîben 821’de doğdu Amasya’da
pederinden ve Hatîb Taceddîn İbrâhim Çelebi’de tahsîl-i ulûm edib sonra Bursa’ya gitdi.
Orada Mevlânâ Yegân Mehmed Çelebi’den ikmâl edib avdetle ders-i âm ve Amasya’da
Atabeg Gâzi Medresesi müderrisi oldu. 854’de pederi tarafından Tokat nâibi görülüb 855’de
avdetle sânîyen Atabeg Gâzi müderrisi oldu.
Tedrîs-i ulûm etdiği esnâda meşâhîr-i ulemâdan Şeyh İmâdzâde Mevlânâ Salâhuddîn
Mûsa Çelebi fazl ü kemâlini takdîr ederek kerîmesini verib kendisine dâmâd etdi. Sonra
Bursa’da Kaplıca Medresesi müderrisi olarak iştihâr etdi.
Bu esnâda kendisine korkunç bir hastalık ârız olup sakal ve bıyığı döküldüğünden ba’zı
hussâd-ı bed-nihâdı ferce-yâb-ı isnâd olarak ba’zı töhmetler ile ithâm ve pâdişâha arz ve i’lâm
etdiklerine binâen [302] medreseden azl edilib İstanbul’a geldi.
Birgün atına binib giderken ba’zı kullarıyla yaya olarak gezen Fâtih Sultân Mehmed
Hân’a tesâdüfle derhâl atından inib selâma durdu. Fâtih Sultân dikkatle yüzüne bakıb tanıdı.
Selâm ve iltifâtdan sonra “Yarın dîvâna gelesin” deyib gitdi.
Ertesi Dîvân-ı Hümâyûn’a vardıkda Bursa’da Sultân Müderrisliği elli akçe ve imâret-i
âmiresinden kifâyet mikdârı taâm ile ihsân buyurduğundan teşekküren huzûruna girib pâdişâhın
ellerini öpdü. “Sen neşr-i maârife ve istikmâl-i kemâlâta çalış, ben de seni unutmam” diyerek
iltifât etdi.
Bursa’da Murâdiyye müderrisi olduğu hâlde tedrîs-i ulûm ederken Şârih-i Hidâye
Mevlânâ Ekmeleddîn Bâbertî’nin itirâzâtına ecvibe-i mukni’a tahrîr ederek Şerh-i Hidâye
üzerine güzel bir hâşiye te’lîf etdi. Bunun üzerine terfîan Sahn-ı semâniye müderrisi olup
İstanbul’a gitdi.
Bu esnâda İstanbul’da şiddetli bir tâûn zuhûr edib [303] halka dehşet verdiğinden evlâd
ü iyâlini alıb İstanbul’dan çıkdı. Kağıd-hâne civârında el-yevm “Müderris Köyü” nâmıyla
meşhûr olan köye gidip orada ikâmet ve haftada dört gün medresesine gelip tedrîse devâm etdi.
Fâtih Sultân Mehmed Hân, Uzun Hasan harbinden muzafferen avdet buyurduğu zaman
istikbâl edib yek-diğerine mülâkî olduklarında yanına çağırıb senin ol karyeden haftada dört
gün derse gelip gitdiğin ve bu husûsda makdûr-ı beşerden hâric ihtimâm etdiğin “benim
44 Şeyh-i mûmâ-ileyhin “Lüccetü’l-Lüga” nâmıyla Farisî bir lügat kitabı te’lif etdiği ve dibâcesinde Hamîdeddin
es-Sivasî yazdığı “Şâmilü’l-Lüga”da görüldü.
85
95

