Page 95 - 6-8
P. 95

Amasya Tarihi Cilt: 9
               Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR            Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

                                   Felek ser-geşte-i zülf-i mutarrâ-yı Muhammeddir                                                          Hamîdüddîn Mehmed Çelebi-eş-Şeyh Hamîdî Sivasî
                                   Kamer hûrşîd-i Mecnûndur vü Leylâ-yı Muhammeddir                                                         Sivaslı  İbrâhim’in  mahdûmudur.   44   Amasya’da  Hazreti  Pîr  Şücaeddîn  İlyas  bin
                      Hazretin dîvân-ı eşârı müritleri tarafından Kur’ân-ı Kerîm kadar kudsî bir kitâb sayılır.                       Gümüşlü’den ikmâl-i tahsîl edib ders-i âm ve müderris-i be-nâm oldu. Ba’dehû pîr-i müşârün-
               Başlarda gezdirilirdi.                                                                                                 ileyh Şirvân’dan avdetinde ona intisâb edib hülâfâ-yı be-nâmından olarak iştihâr etdi. [300]
                     Parmak hesâbıyla yazılmış eşârı terennümât ve teganniyât-ı mahsûse ile okunur. Vecd ü                                  Sâdât-ı  kirâm-ı  Hüseyniyye’den  es-Seyyid  eş-Şeyh  Hüsameddîn  Hüseyin  er-Rifâî  el-
               şevk içinde cûş u hurûş edilirdi.                                                                                      Lâdikî dâmâdı olduğu münâsebetle kayın pederi tarafından da tarîkat-ı Rifâ’îye hülefâsından
                     Hazret bunu şöyle ifade idiyor:                                                                                  olmuşdu. 810’da Yakut Paşa’nın tanzîm edilen vakfiyesi zîrinde “eş-Şeyh Hamîd bin İbrâhim”
                                   Vahy-i İlâhîdir ehl-i Hak bilür                                                                    diye imzâsı görüldü.
                                   ‘Atâ-yı tab‘ımı sünûhâtımı                                                                               Çelebi Sultân Mehmed devrinde şâyân-ı hürmet bir sîmâ olduğundan Şehzâdesi Sultân
                                   Table-i müşg teki erbâb-ı safâ                                                                     Murâd-ı sânîye Amasya’da vâlî iken mukarreb ve müşâvir olarak hürmet-i âmmeyi kazandı.
                                    Gezdürür başında hayâlâtımı                                                                       Yörgüç Paşa’nın Amasya valiliğinde 831’de dâr-ı naîme irtihâl etdi. Âlim, fâzıl, müttakî bir
                                   Fâ‘ilâtün / Fâ‘ilâtün / Fâ‘ilün                                                                    şeyh-i azîz idi.
                             Diğer                                                                                                          Mahdûmları Efdaleddîn Hüseyin, Ekmeleddîn İbrâhim Çelebilerdir. Efdaleddîn Çelebi
                                      Saldı hayrânlıga erbâb-ı dilânı ne ki var                                                       es-Seyyid eş-Şeyh Hüsameddîn Hüseyin er-Rifâî kerîmezâdesi olduğu münâsebetle kendisi ve
                                      Vahy mi mu‘cize mi sihr mi güftârların                                                          evlâdı Sâdât-ı Hüseyniyye’dendir. Bunun evlâdına Efdalzâde ve öbürünün evlâdına Ekmelzâde
                                                                                                                                      dendi.
                     Hülâsa Hazreti Mîr Hamza Nigârî şâyân-ı hürmet bir sîmâ-yı mübârekdir. Kendisine hâss
               bir meslek-i tasavvuf sâhibi olan fuzalâ-yı meşâyîhdendir. Bu meslek erbâbına Hamzavî dendi.                                 Hamîdüddîn Mehmed Çelebi-Efdalzâde
               Saltanatı uğrunda her türlü fenâlığı irtikâb edecek bir yaradılışda olan Muâviye ve Mervân’a                                 Amasyalıdır. Tokat kazâsından ma’zûlen vefât [301] eden eş-Şeyh Hamîd Lâdikîzâde es-
               fedâ edilecek kimselerden değildir, ve’s-selâm.                                                                        Seyyid  Efdaleddîn  Hüseyin  Çelebi’nin  mahdûmudur.  Takrîben  821’de  doğdu  Amasya’da
                                                                                                                                      pederinden ve Hatîb Taceddîn İbrâhim Çelebi’de tahsîl-i ulûm edib sonra Bursa’ya gitdi.
                     Hamîdüddîn Oğuz Bey-Kızoğlu                                                                                            Orada Mevlânâ Yegân Mehmed Çelebi’den ikmâl edib avdetle ders-i âm ve Amasya’da
                     Lâdiklidir.  Lâdik  kazâsında  icrâ-yı  emâret  [298]  eden  Abdî  Bey’in  mahdûmudur.                           Atabeg Gâzi Medresesi müderrisi oldu. 854’de pederi tarafından Tokat nâibi görülüb 855’de
               Pederinin  vefâtında  ammizâdesi  İhtiyareddîn  Sevinç  Bey  Lâdik  emîri  olduğu  münâsebetle                         avdetle sânîyen Atabeg Gâzi müderrisi oldu.
               kazânın cihet-i şarkiyyesinde mâlikâne şeklinde ikâmet ve emâret ederek 751 hudûdunda vefât                                  Tedrîs-i  ulûm  etdiği  esnâda  meşâhîr-i  ulemâdan  Şeyh  İmâdzâde  Mevlânâ  Salâhuddîn
               etdi. Emâret etdiği nâhiyeye “Hamîd Nâhiyesi” dendi. “Hamîd Bey” demekle meşhûr idi.                                   Mûsa  Çelebi  fazl  ü  kemâlini  takdîr  ederek  kerîmesini  verib  kendisine  dâmâd  etdi.  Sonra
                                                                                                                                      Bursa’da Kaplıca Medresesi müderrisi olarak iştihâr etdi.
                     Hamîdüddîn Abdulhamîd Çelebi-eş-Şeyh Hamîd                                                                               Bu esnâda kendisine korkunç bir hastalık ârız olup sakal ve bıyığı döküldüğünden ba’zı
                     Amasyalıdır. “Hacı Baba” demekle meşhûr, eş-Şeyh Şemseddîn Ahmed bin Mehmed                                      hussâd-ı bed-nihâdı ferce-yâb-ı isnâd olarak ba’zı töhmetler ile ithâm ve pâdişâha arz ve i’lâm
               Hüsrevşâhî mahdûmudur.                                                                                                 etdiklerine binâen [302] medreseden azl edilib İstanbul’a geldi.
                     Amasya’da Kazasker olan Cemaleddîn Mehmed bin Aksarayî’den tahsîl-i ulûm ederek                                        Birgün atına binib giderken ba’zı  kullarıyla yaya olarak gezen Fâtih Sultân Mehmed
               ders-i âm oldu. Esnâ-yı tedrîsinde 787’de Amasya’da yazdığı Şâfiye’nin sonunda “Ketebehû                               Hân’a tesâdüfle derhâl atından inib selâma durdu. Fâtih Sultân dikkatle yüzüne bakıb tanıdı.
               el-fakîr Hamîd bin el-Hâc Baba bin Mehmed el-Hüsrevşâhî bi-medîneti Amâsiyye” diye imzâsı                              Selâm ve iltifâtdan sonra “Yarın dîvâna gelesin” deyib gitdi.
               ve kitâbı görüldü.                                                                                                           Ertesi Dîvân-ı Hümâyûn’a vardıkda Bursa’da Sultân Müderrisliği elli akçe ve imâret-i
                     Ba’dehû 792’de Bursa’ya gidip Yıldırım Sultân Bâyezîd Hân’ın teveccühâtını kazandı.                              âmiresinden kifâyet mikdârı taâm ile ihsân buyurduğundan teşekküren huzûruna girib pâdişâhın
               Orada tedrîs-i ulûm ve iştihâr ederek Manastır müderrisi oldu.                                                         ellerini öpdü. “Sen neşr-i maârife ve istikmâl-i kemâlâta çalış, ben de seni unutmam” diyerek
                       800  senesinde  Şemseddîn  Mehmed  bin  el-Cezerî’nin  verdiği  icâzet-nâmesinde                               iltifât etdi.
               “Fahrü’l-ulemâi’l-muhakkikîn  Hamîdüddîn  Abdulhamîd  bin  Ahmed  bin  Mehmed  [299]  el-                                    Bursa’da  Murâdiyye  müderrisi  olduğu  hâlde  tedrîs-i  ulûm  ederken  Şârih-i  Hidâye
               Hüsrevşâhî” şuhûd-ı hâzırâdan yazıldı.  43                                                                             Mevlânâ  Ekmeleddîn  Bâbertî’nin  itirâzâtına  ecvibe-i  mukni’a  tahrîr  ederek  Şerh-i  Hidâye
                     804’de Timurleng’in Bursa’ya duhûlünden mukaddem Amasya’ya firâr edib geldi. Yine                                üzerine  güzel  bir  hâşiye  te’lîf  etdi.  Bunun  üzerine  terfîan  Sahn-ı  semâniye  müderrisi  olup
               tedrîs-i  ulûm  edib  813’de  Torumtay  Medreresi  müderrisi  görüldü.  Ba’dehû  Halvetiyye                            İstanbul’a gitdi.
               meşâyîh-i kirâmından olup 827 sâlinde vefât etdiği zann olunur. Kibâr-ı meşâyîhden fâzıl, zâhid                                Bu esnâda İstanbul’da şiddetli bir tâûn zuhûr edib [303] halka dehşet verdiğinden evlâd
               bir zât-ı sütûde-simât idi.                                                                                            ü  iyâlini  alıb  İstanbul’dan  çıkdı.  Kağıd-hâne  civârında  el-yevm  “Müderris  Köyü”  nâmıyla
                     Mahdûmu eş-Şeyh Mehmed Çelebi’dir. Bunun mahdûmları Mevlânâ Burhan Çelebi ile                                    meşhûr olan köye gidip orada ikâmet ve haftada dört gün medresesine gelip tedrîse devâm etdi.
               meşâhîr-i  tüccârdan  ve  ağniyâdan  Hoca  el-Hâc  Süleyman  Çelebi’dir.  Hoca  Süleyman                                     Fâtih Sultân Mehmed Hân, Uzun Hasan harbinden muzafferen avdet buyurduğu zaman
               Çelebizâde Hoca el-Hâc Pîr Mehmed Çelebi’nin terceme-i hâli yukarıda yazıldı. Bunlara Şeyh                             istikbâl edib yek-diğerine mülâkî olduklarında yanına çağırıb senin ol karyeden haftada dört
               Hamîdoğulları dendi.                                                                                                   gün  derse  gelip  gitdiğin  ve  bu  husûsda  makdûr-ı  beşerden  hâric  ihtimâm  etdiğin  “benim


                                                                                                                                      44  Şeyh-i mûmâ-ileyhin “Lüccetü’l-Lüga” nâmıyla Farisî bir lügat kitabı te’lif etdiği ve dibâcesinde Hamîdeddin
               43  Bu icâzetnâme Laleli Kütübhânesi’nde görüldü.                                                                        es-Sivasî yazdığı “Şâmilü’l-Lüga”da görüldü.


                                                           84                                                                                                                     85
                                                           94
   90   91   92   93   94   95   96   97   98   99   100