Page 93 - 6-8
P. 93

Amasya Tarihi Cilt: 9
               Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR            Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

                                  Olmadı dîn-i mübîn nakdi revâc                                                                            Hazret-i Mîr Hamza Nigârî Efendi ilm-i tasavvufda yegâne-i asr idi. Bununla beraber
                                  Kalmadı revnak-ı garrâ ne ‘aceb[291]                                                                şatahât-ı sûfiyyesi de vardı. Mübâhât-ı sofiyânesini şu beyitleri irâe etmekdedir:

                                  Bulmadık bir zafer âyâ ne içün                                                                                         ‘Aşkda bî-meselem vâhid-i bî-tâyem men
                                  İrmedi nusret-i Mevlâ ne ‘aceb                                                                                          Bana mânend bulunmaz kime hem-tâyem men
                                                                                                                                                          Vahdete sıgmaz ene'l-Hak sözini söylemezem
                                  Ey Nigârî kadir-i mîrim içün                                                                                           Rabbi ernî dimezem matlab-ı Mûsâyam men
                                  Tevbe kıl söyleme hâşâ ne ‘aceb
                                                                                                                                            Şiir  ve  edebiyyâtda  kendisine  hâss  bir  mesleki,  bir  tavr-ı  âşıkânesi  vardı.  Parmak
                     Hazret-i Mîr Hamza Nigârî Efendi cedd-i a’lâsı olan emîrü’l-mü’minîn Aliyyü’l-murtezâ                            hesâbıyla da metîn şiirler söylerdi. Bu türlü eşârından şu beyitleri pek hazîndir.
               Efendimiz Hazretleri’ne karşı isyân bayrağını kaldıran Muâviye bin Ebî Süfyân, Amr ibnü’l-
               Âs,  Mervân  bin  el-Hakem  ve  emsâline,  Cemel  ve  Sıffîn  ashâbına  lânet  ederdi.  Emâret  ve                                         Ne müdeddir Nigâr Nigâr dimekden
               saltanat dâiyyesiyle kıyâm eden bu zevâtın ef’âl ve harekâtı uğrunda binlerce ehl-i îmân ve                                                Kalmayubdur cânda ihtiyâr yeri
               ihvân-ı dîn şehîd ve maktûl olmuşlardı. Bu şehîdler içinde Hazret-i Ali ile oğulları olan sıbt-ı
               Nebevî Hasan ve Hüseyin Radiyallâhu anhüm hazerâtı da vardı.                                                                               Kanlar udup bagrım başın yemekden
                     Cenâb-ı Muâviye ve Mervân ile evlâd ve ensâbı tâm altmış yıl minberlerde alâ melei’n-                                                Hasta gönlüm olmuş âh u zâr yer [295]
               nâs  Hazret-i  Ali’ye  şetm  ü  la’net  etmişler,  evlâd-ı  kirâmına  pek  fecî  işkenceleri  revâ
               görmüşlerdi. Bunlardan işkenceler içinde şehîd olanlar da çokdu.                                                             Dîvânında  güzel  na’t-ı  şerîfler,  âlî  gazaller,  yanık  ve  derûnî  elemleri  terennüm  eden
                       Sohbet-i  Nebevî’ye  hürmetine  onların  ef’âl  ve  seyyiâtını  ictihâda  haml  ederek  hoş                    kıt’alar vardır. Fakat bunların içinde sakatât-ı şi’riyyesi, kavâid-i lisanımıza uymayan edebi
               görenler, bunları sevmeyen, sevmediklerini de uğrunda kimsenin burnu bile kanamayan, yalnız                            gariplikler de vardır. Bunlar da kendisine hâs olan sözlerdir.
               lanetle [292] anlatan evlâd-ı Âli’yi muhabbet-i nebevîyye hürmetine hoş görmelidirler.                                       Meselâ:
                     Şetm ü lanet hadd-i zâtında kötü bir şeydir. Dînen ve ahlâken mezmûm bir hareketdir.                                                Sorma sebeb-i derdim ey ‘âlic-i pür-fen kim
               Hâssaten ehl-i îmân ve Ashâb-ı Rasûlullâh oldukları ulemâ-yı ehl-i sünnet nezdinde muhakkak                                               Izhârına yok tâkat kim bâ‘is-i kanımdır
               ve müttefik olan zevât aleyhinde şetm ü lanet muğâyir-i emr-i Rasûlullâh olarak daha fenâ bir                                   Kezâ
               hasletdir. Ahlâk-ı Muhammediyye’yi bundan siyânet etmek de birer vecîbe-i zimmetdir.                                                      ‘Aşk sahrâsını her lahza hümây-ı gönlüm
                     Fakat  bu  luzûmu  idrâk  etmeyerek  şetm  ü  lanet  edenlere  karşı  şetm  ü  lanet  de  bir                                       Tek ü tenhâ dolanur sanma gezer ‘Ankã tek
               mukâbeledir. Bu mukâbeleyi hoş görmeyenler “el-bâdî azlem” diyerek ilk defa şetm ü lanet                                     Diğer
               edenleri de hoş görmemelidirler.                                                                                                              Hâk-i pâyındır dem-â-dem secdegâh-ı gönlümüz
                     Şeyh Efendi ve mürîdânı bu mukâbele-i lafziyyeyi müfritâne bir sûretde ileri götürüb                                                    Tâ ki ol serdâr-ı zülfün bende-i fermânıdır
               ahlâk-ı  umûmiyyeyi  tehdîde  kadar  vardılar.  Tabiî  ulemâ  fırkası  da  ahlâk-ı  umûmiyeye
               fenâlıkdan siyânet kasdıyla müdâfaayı müfritâne ileri götürüb taassuba kadar gitdiler.                                       Diğer
                       Ulemânın kürsîlerde vaaz ü nasîhâtı mezheb-i ehl-i sünneti müdafaası Hazret-i Mîr-i                                                Mürg-i gönül ol turra-i tarrâra dolaşmış
               Nigârî’ye pek ağır gelir, [293] Hazret de onlara ağız dolusu hicv ederek intikâm alırdı. Şu iki                                            Yâ Rab ne belâdır bana bu zülf-i dil-âvîz
               beyiti o hicviyyâtındandır.                                                                                                  Ve
                                                                                                                                                          Köşk-i Nigârı gönül eyle penâh
                                  Dime şâir sözüdür sanma yalan                                                                                           Eyleye hıdmet sana sultân u şâh
                                  Vâ‘ize yem gerek eşşege palân                                                                                           Gûşe-nigâram uca dûr eyle kim
                                      Sûfiye lokma gerek zehr ide                                                                                         Küngüre-i ‘arş ayağındadır
                                   Çerçiye pâra ılançıya ılan                                                                               Diğer
                                                                                                                                                          Bakdıkça bana gamzelerin kanıma kaynar
                     Vâiz dediği fâzıl-ı meşhûr Hocazâde İbrâhim Efendi’dir. Yörgüç Paşa Câmii vâizidir.                                                  Çeşmin susuyor bagr-ı pür-alkanımı görgeç
               Eşek  dediği  zâhid-i  meşhûr  Hacıoğlu  Mahmûd  Efendi’dir.  Sofu  dediği  Amasya  Müftüsü
               Sofuzâde Mehmed Hulûsî Efendi’dir. Çerçî ve ilâncı dediği de ehl-i sünnet mezhebini müdafaa                                  Velehu
               eden ulemâdır.                                                                                                                             Dûzahu'l-‘uşşâk firkat-hânede
                       Bunların içinde en ziyâde maâş alan müftü Efendi idi. Bunun da maâşı müftülükden iki                                               Fikr-i vaslınla gönül eyler tarab
               yüz ve müderrislikden elli kuruş ki cem’an iki yüz elli kuruş eder. Diğerleri fî-sebîlillâh tedrîs                            Kezâ
               ü tezkîr ederek halkın vereceği zekât ve fitre ile te’mîn-i maîşet ederlerdi.                                                              Ey gönül miftâh-ı mihr ile olur esrâr feth
                     Bunları çerçîlik ve ilâncılık ile hicv eden hazretin hazîne-i devletden aldığı ayda beş yüz                                          Bâb-ı muglâkãtı eyler kâse-i ser-şâr feth
               kuruş maâşından [294] mâadâ Şirvân ve mürîdândan yüzlerce liralar akıb gelir. İkâmetgâhı
               vüzerâ idâresi gibi işler sevdiklerine yirmi, otuz, kırk, elli lira kadar ihsânlar eylerdi.                                  Diğer



                                                           82                                                                                                                     83
                                                           92
   88   89   90   91   92   93   94   95   96   97   98