Page 88 - 6-8
P. 88
Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Amasya Tarihi 9-12. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Bostanzâde es-Seyyid İzzet Mustafa Efendi’nindir. Türkçesi “Bu silsile-nâmeye bakdım”
demekdir. Bu da tasdîka delâlet etmez.
Bu silsile-nâme üzerinde icrâ etdiğim tetebbuât ve tedkîkât-ı târîhiyyeyi hulâsaten arz
ediyorum. Şeyh-i müşârün-ileyhin peder-i âlîleri olan Rükneddîn Paşa bin Muhammed Rızâ bin
[273] Mîr Haydar’dır. Fakat Mîr Hasan Efendi pederinin Mîr Muîneddîn Paşa olduğunu
söylerdi.
Cedd-i âlîleri Mîr Haydar Şirvânî, her hâlde eş-Şeyh Ali bin İbrâhim el-Berküşâdî ed-
Dağıstânî mahdûmu ve es-Seyyid eş-Şeyh İbrâhim bin es-Seyyid Ali el-Hasanî el-
Berküşâdî’nin kerîmezâdesi olduğu anlaşılır.
Çünkü Berküşâdî eş-Şeyh Ali Efendi tarafından te’lîf ve Sultân Mustafa-i Sânîye takdîm
edilerek Kütüb-hâne-i hümâyûnda 1203 numarada mukayyed “Kevâkibü’s-Sa’âde” adlı eseri
mütâlaa güzâr-ı âcizi olup anda şu malûmâtı veriyor.
Kendi şeyhi ve kayın pederi olan es-Seyyid eş-Şeyh İbrâhim bin es-Seyyid Ali el-Hasanî
el-Berküşâdî, 1048’de Sultân Murâd-ı Râbi’in irâdesiyle şehîden vefât eden es-Seyyid eş-Şeyh
Mahmûd el-Ermevî en-Nakşibendî hulefasından olup kesret-i mürîdânına binâen hurûcundan
havf eden İran Şâhı Safî Şâh tarafından ahz ve Alamut Kal’ası’nda habs edilmekle 1086’da
vefât etmişdi.
Şeyhinin vefâtı üzerine Dağıstan’dan hicret edib [274] İstanbul’a geldi. Bir müddet
İstanbul’da kalıb sonra Medîne-i Münevvere’ye gitdi. Orada ikâmet esnâsında bu kitâbı telîf ve
takdîm edib 1116’da vefât etdi.
Sahîb-i tercemenin Hasaniyyü’n-nesl olmasından anlaşılır ki 1086’da Alamud
Kal’ası’nda mahbûsen irtihâl eden es-Seyyid eş-Şeyh İbrâhim bin es-Seyyid Ali el-Hasanî el-
Berküşâdînin kerîmezâdesidir. Nadirşâh ile harb eden ve da’vâ-yı hilâfet eyleyen zât târîhen
malûm olduğu üzere Mîr Haydar bin Ali eş-Şirvânî’dir.
Bu zâtın pederi gösterilen Rükneddîn bin Muhibbeddîn bin Bahâeddîn bin Nureddîn bin
Nizameddîn kimler olduğu anlaşılamadı. Bunların isimleri yazılsaydı belki tarîhen
anlaşılabilirdi.
Ancak Şemseddîn Muhammed Ağa Bâlî târîhen 1000 ricâlinden olduğu muhakkakdır.
Lâkin pederi eş-Şeyh Ahmed Cendî değildir.
Mevâlîden Şirvânî Mutahhar Efendi’nin 1011 tarihli Hüdayi Mahmûd Efendi
Hazretleri’nin vakfiyesi zîrinde imzâsı “Mutahhar bin Muhammed Ağa Bâlî” diye görüldü.
[275]
Şirvânî Mutahhar Efendi’nin iki kıt’a vakfiyesinde mezkûr olduğu üzere pederinin adı
“Muhammed Ağa Bâlî” ve bunun pederi de “Muharrem”dir. Ağa Bâlî Muhammed Efendi’nin
birâderleri Zefer Efendiyle Rûhânî Efendi olup Zefer Efendizâde Ahmed Efendi Mutahhar
Efendi’nin ammizâdesi ve dâmâdıdır. Rûhânî Efendizâde Muhammed Efendi ve Zefer
Efendi’nin diğer mahdûmu Muhammed Efendi’dir.
Şu vakfiyelerin tesbît etdiği malûmât-ı târîhiyyeden anlaşılır ki “Şemseddîn Muhammed
Ağa Bâlî bin Muharrem”dir.
Bu zâtın peder-i karîbi gösterilen “Ahmed Cendî”de Keşfî Muhammed Çelebi’nin Selîm-
nâmesi’sinde yazıldığı üzere Şâh İsmail Safevî’nin zaman-ı hurûcunda Şirvân’dan kaçıb Sultân
Selîm’e ilticâ eden eş-Şeyh Şemseddîn Ahmed bin Abdullah el-Cendî olacaktır.
Bunun pederi gösterilen es-Seyyid Rükneddîn bin Nûreddîn bin Haydar bin Hasan bin
Ebî Bekir bin es-Seyyid eş-Şeyh Ahmed aynıyla Lâdik’de medfûn es-Seyyid eş-Şeyh Ahmed
sâhibü’l-hâl kebîrü’r-Rifâî el-Hüseyinî hafîdidir. Sâhibü’l-hâl [276] ensâbına mahsûs silsile-
nâmelerinde bunları mükerreren gördüm.
Yalnız burada ufak bir sehv-i nâsih vardır. O da “Sadr (ردص)” kelimesi “Haydar (رديح)”
şeklinde yazılmış olmasıdır.
77
87