Page 499 - 1-4_2
P. 499
Amasya Tarihi 1-4. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Amasya Tarihi Cilt: 3
Sultân Selîm sene-i mezbûrenin rebî'ulevvelinde Amasya beylerbeyi Şâdî Paşa'ya
Karahisâr-ı Şarkî'ye kuvve-i mevcûdesiyle bizzât gidip şâyi'anın aslını tahkîk etmesini emr etdi.
Şâdî Paşa, Sultân Murâd'ı pek iyi tanıyan Sofizâde Mehmed Ağa'yı alıp Karahisâr-ı Şarkî'ye
gitdi. Karahisâr beyi Kâsım Bey'le birleşdi.
Sofizâde Mehmed Ağa, Amasya'da Sultân Ahmed'in çavuşbaşısı olan Abdî Ağa'nın
mahdûmu ve Sultân Murâd'ın hemdemi idi. Sultân Murâd'ı güzel tanırdı. Şâdî Paşa, pek çok
eşkıyâyı tutup Mehmed Ağa'ya gösterdi. Bir benzerini bulup başını kesdi İstanbul'a gönderdi.
Sultân Selîm, şehzâde Murâd'ın başını görüp tanıyanlardan tahkîk etdikden sonra
Üsküdâr'da Karacaahmed Mezârlığı'na defn etdirdi. Fakat Sultân Murâd’ın berhayat olduğu
şâyi’ası her tarafta söyleniyordu.
Solakzâde Târîhi'nde diyor ki, "Şehzâde Murâd Îrân'a firârından dört yıl sonra
Amasya'ya derviş kıyâfetinde gelip hastalandı. Bir na'lbend vâsıtasıyla Sultân Ahmed
mensûblarından ve Amasya ağniyâsından Sabuncuoğlu İbrâhim Çelebi himâyesinde şifâ-yâb
oldukdan sonra Üsküdâr'a gitdi. Orada vefât etdi".
Her hâlde Sultân Selîm, şâyi'adan pirelendi, şehzâde Murâd'ın kabrini bilenleri bulup
başını çıkardı, o na'lbendi Amasya'dan celb edib gösterdi. Na'lbend gâlibâ pâdişâhı tatmîn için
olacak ki başın [284] şehzâde Murâd'a â'it olduğunu tasdîk etdi. Sofizâde Mehmed Ağa celb
edilip çâşnîgîrler zümresine ilhâk edildi. Buna "Belâlı Mehmed Ağa" dendi.
Bence şehzâde Murâd Bey'in Îrân'dan 922 senesinde Amasya'ya geldiği, Sabuncuoğlu
İbrâhim Çelebi'den himâye gördüğü, Karahisâr-ı Şarkî havâlîsinde iddi'â-yı saltanat etdiği her
hâlde doğrudur. Fakat 924 senesinde tutulup başı kesildiği, yâhud Üsküdâr'da vefât etdiği hilâf-
ı hakîkatdır. Sultân Selîm'in şübhesi pek yerindedir.
Çünkü iki cihet, Sultân Murâd'ın katlini yâhud vefâtını tekzîb edecek edille-i
târîhiyyedendir. Birincisi Osmanlı hükûmetinin bu kadar şiddetli ta'kîbâtına karşı şî'anın 922
hattâ 940 târîhine kadar süren anûdâne savlet ve şevketidir. Bunların başında nâfizü'l-kelim bir
şehzâde olmasaydı savletleri bu kadar süremezdi.
İkincisi elime geçen bir kayd-ı târîhîdir. Fâtih Kütübhânesi'nde 1189 numarada
mukayyed Mesâbîh kitâbının sonunda şu kayd-ı târîhîyi dikkatle okuyunuz:
الله امهغلب الله فطل رضح انلاوم نبا الله ةمحر ىلإ جاتحملا فيحنلا فيعضلا دبعلا دي ىلع حيباصملا باتك مت
زعلأا ريملأا لجلأ ةيرجه ةئامعستو نيثلاث ةنس ىناثلا عيبر رهش نم نيرشع سيمخلا موي ىف هانمتي ام ةياغ
. ىوانازويد رهاط نبرهاظ روربملاروفغملا نب الله بيغ موحرملاروفغملا لجلأا نب دارم نا طلس مركلأا
Şu kayd-ı târîhî kemâl-i sarâhatle gösteriyor ki bu Mesâbîh kitâbını [285] yazan
ulemâdan Hızır Efendizâde Lütfullâh'dır. Sultân Murâd için yazmışdır. 930 senesi
rebî'ulâhirinin yirminci perşembe günü bitirmişdir. Burada ta'miye edildiği anlaşılan dört cihet
vardır:
1- Sultân Murâd'ın babası gösterilen "Gaybullâh" kimdir?
2- Bunun babası denilen "Zâhir" kimdir?
3- Bunun babası olduğu anlaşılan "Tâhir" kimdir?
4- Nisbet edilen "Dîvzânâvî" neresidir?
Benim anladığıma göre şu isimler, Sultân Murâd'ı tanıtmamak için kasden yapılmış
birer kinâye ve ta'miyedir. "Gaybullâh" merhûm demek olan Sultân Ahmed'den kinâye
olacakdır. Buna "el-ecelli'l-mağfûri'l-merhûm" denmişdir.
Gaybullâh'ın pederi gösterilen "Zâhir" İkinci Sultân Bâyezîd'den kinâye olacakdır.
Çünkü lisân-ı şerî'atda sultân "Zâhir" olacakdır, muhtefî olmayacakdır. Buna da el-mağfûri'l-
merhûm" denmişdir.
Zâhir'in babası gösterilen "Tâhir", Fâtih Sultân Mehmed-i Sânî'den kinâye olacakdır.
Çünkü lisân-ı şerîf-i Nebevî'de Kostantiniyye fâtihi "ni'me'l-emîr, ni'me'l-ceyş" diye medh u
senâ buyurulmuşdur. Tavsîf-i Nebevî'ye mazhar olan tâhir, mukaddes, mağfûr-ı İlâhî sayılır.
796
498