Page 586 - 1-4_2
P. 586

Amasya Tarihi 1-4. Cilt                                                             Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
                                                                             Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR


                     Şa’bân evâilinde şehir kethüdâsı Mumcuoğlu Seyyid Ahmed Ağa’nın ta’lîmâtıyla Akdağ
               ve Geldiklân nâhiyelerinde birkaç köylerin ahâlisi mukaddemen ehl-i örfe verdikleri mebâliğ-
               i mühimmeyi Müftü Hızır Efendi’den mutâlebe ve şikâyet ederek Amasya’ya geldiler.
                     Şa’bân  evâsıtında  müftü-i  müşârün-ileyhin  Eski  Kethüdâ  mahallesinde  olan  hânesini
               taşlayıp “Zâlim! Bizden gasben aldığın paralarımızı ver.” [135] diyerek haykırdılar. Amasya’yı
               inletdiler.
                     Seyyid  Ahmed  Ağa,  bu  vâkıayı  istediği  şekil  ve  surette  büyüterek  yazdırdığı
               şikâyetnâmeleri vâliye, Bâb-ı Âlî’ye yağdırdı. Muslî Paşa da vak’ayı bildirdi. Vâlî bu şikâyetler
               üzerine silahdârı Kaba Ali Ağa’yı mübâşir tâyin ederek Amasya’ya gönderdi.
                     Ramazânın üçüncü günü Kaba Ali Ağa Amasya’ya gelip Müftü Fâzıl Hızır Efendi’yi ahz
               u  haps  etdi.  Yerine  Yeğenzâde  Ebussu’ûd  Efendi  Amasya  müftüsü  oldu.  Şu  hâle  erbâb-ı
               hamiyyet, pek ziyâde hayret ederek dilhûn olmakta idi.
                     Fakat Köprülü Mehmed Paşa’ya dayanan Mumcuoğlu’nun nüfûz ve şirretine karşı sükûtu
               ihtiyar ederek âkibet-i hâle intizâr ediyorlardı. Çünkü mesele mahkemeye aksetmiş, vâlî olan
               Köprü Müftüsü Tokatlı Şücâeddîn Efendi’nin mahdûmu Köprülü Mustafa Paşa da buna büyük
               ehemmiyet vermişdi.
                     Ramazânın beşinci günü bîçâre Fâzıl Hızır Efendi muhakkarâne bir surette mahkemeye
               ihzâr edildi. Kadı Hayreddînzâde Mustafa Efendi, Mübâşir Ali Ağa, şehir kethüdâsı Seyyid
               Ahmed Ağa, mütesellim-i sâbık Muslî Ağa, Evkâf-ı Sultâniyye Mütevellisi İbrâhim Ağa’nın,
               pek çok ulemâ ve a‘yânın huzurunda muhâkeme başladı.
                     Cereyân eden muhâkeme esnasında umulmadık şâhitlerin, şâhit şeklinde müştekîlerin
               şehâdet  ve  ihbârâtıyla  Hızır  Efendi’nin  mezkûr  iki  nâhiye  [136]  ahâlisinden  ve  muhtelif
               kimselerden sekizyüz kese akçe 661  aldığı anlaşılıyordu. Mahkeme pek kalabalıkdı.
                     Hızır Efendi,  cevâbında  “İddia ve talep edilen bu kadar paraları tayyârât ve cerâyim
               nâmlarıyla ehl-i örfün aldığını, benim almadığımı müddeîler de, şâhitler de, Hazret-i Allâmu’l-
               Guyûb da biliyor. Herkesin de ma‘lûmudur.” diyerek tebrie-i zimmetine gayret etdi.
                     Fakat mahkeme şehâdetleri derece-i kifâyede gördüğünden bu kadar çok meblağın Hızır
               Efendi’den  tahsîliyle  müddeîlere  redd  ü  iâdesini  hükmetdi. 662   Mahkemede  müddeîlerin  ve
               şâhitlerin  mahkûmun  aleyhe  karşı  irtikâb  etdikleri  rezâletleri  halkı  galeyâna  getirdiyse  de
               derhâl bastırıldı.
                     Bîçâre Hızır Efendi’nin müsâdereden bir kısmını kurtardığı emvâl ü emlâk ve kütüb-i
               kesîre  ve  nâdiresi  bi’l-müzâyede  satılıp  esmânı  alâ  rivâyetin 663   Mumcuoğlu’nun  ceyb-i
               intifâ’ına kadar gitdiği söylendi. Eşyâ-yı semîne ve nâdireden ba’zıları da mübâşir Ali Ağa
               yed’iyle vâliye takdîm edildi.
                     Fâzıl-ı müşârün-ileyhin bütün mâmeleki satıldıktan sonra gelen fermân-ı âlî [137]  664 ile
               iki oğlu Ya’kûb, İbrâhim efendilerle dâmadı ve dânişmendi Fâzıl Osmân Efendi Kıbrıs’a nefy
               ve i‘zâm edildi.
                     Mesele  yalnız  Hızır  Efendi’nin  ve  evlâd  ü  müteallikâtının  nefyiyle  bitmedi.  Halka-i
               tedrîsinde bulunan yüzlerce şâkirdân-ı irfânından hayli kimseler de dûçâr-ı haps ve te’dîb oldu.
                     Fâzıl-ı  müşârün-ileyhin  i‘zâmından  bir  gün  sonra  Sultân  Bâyezîd  kürsü  şeyhi  vâiz-i
               meşhûr Mehmed Efendi, esnâ-yı va‘zında yirmi kadar zevâtı, mahkemede Hızır Efendi’den
               iddia edilen paraların ehl-i örf tarafından ahz u irtikâb edildiğine işhâd ederek Mumcuoğlu’yla

               661  Bu sekizyüz kese akçe’nin kimlerden hangi köylerden alındığı müfredâtıyla Sicillât-ı Şer’iyye’de yazılıdır.
               662  Lâkin bu hüküm, ne kadıya, ne valiye, ne mübâşire, ne Mumcuoğlu’na, ne de müddeî ve şâhitlere asla yaramadı.
               Bunların her biri birer suretle azl ve hapse, nefy ve katle, iftira ve musîbetlere giriftâr oldu. Hele Mumcuoğlu’nun
               katl ve idâmı aşağıda görülecektir.
               663  Abdî Efendi böyle yazıyor.
               664  Çok şâyân-ı dikkattir ki, gelen fermanda Hızır Efendi hakkında câhil, şerîr, hâin, zâlim, mürteşî, gibi elfâz-ı
               galîza  yazılıdır.  Hâlbuki  Fâzıl-ı  müşârün  ileyhin  asrında  üstâzü’l-küll  bir  muhakkik  olduğu  müteaddid  asâr-ı
               ilmiyesiyle  ve  Âkifzâde’nin  “Elmecmû’  mine’l-Meşhûd  ve’l-Mesmû’”  adlı  eserinin  ve  muasırlarının
               şehâdetleriyle sâbittir.
                                                           883
                                                           585
   581   582   583   584   585   586   587   588   589   590   591