Page 149 - 6-8
P. 149

Amasya Tarihi Cilt: 6
               Amasya Tarihi 6-8. Cilt                                                                    Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR


                      Ahmed Bey-Girablı
                      Amasya’nın İnepazar nâhiyesinde (Girâb) diye meşhûr olan köyden Mehmed Çavuş’un
               oğludur. Züamâdan olup haylî muhârebâta girdi. Şirvân muhârebâtında mîrlivâ olup 992’de
               vefât etdi.  Yiğit, servet ve sâmânı düzgün ve dindâr bir zât idi. Girâb Karyesinde bir câmi-i
               şerîf ve yanında bir mekteb yaptırıp Girâb mâlikânesini hayrâtına vakfetdi.

                      Ahmed Efendi-Rûmî
                      Amasyalıdır. Züamâdan Bektemur oğlu Şeyhî Beyzâde İskender Bey’in mahdûmudur.
               Pederi  Kazasker  Amasyalı  Seydî  Alizâde  Abdurrahman  Efendi’nin  sadâretinde  kethüdâsı
               olmuşdu.  [464]  Biraderi  mevâlîden  Abdurrahim  Efendi  ve  amcası  da  el-Hâc  Abdurrahman
               Bey’dir.
                      Amasya’da “Hamdullah-i sânî” demekle meşhûr olan Şehyzâde Hamdullah Efendi bin
               Mahmûd Çelebi’den ve İstanbul’da Amasyalı Hamdullah-ı evvel zâde Pir Mehmed Dede bin
               Mustafa Dede’den temeşşuk ve hutût-ı mütenevvia’yı ahzederek Bostanzâde Mehmed Efendi
               ile Hicâz’a gitdi.
                      Hicâz’dan  avdetinde  Şam’da  ikâmet  edib  füdalâ-yı  Şâmiyyeden  eş-Şeyh  Hasan  el-
               Bûrînî’den ulûm-ı şer’iyye ve edebiyyeyi ahz u ikmâl edib tedrîse mücâz ve ders-i âm oldu.
               Câmi-i Benî Ümeyye’de yıllarca tedrîs-i ulûm edib ba’zı medârise müderris oldu. Bin senesi
               zilhiccesinde meflûcen vefât etdi.
                      Fâzıl,  müteşerri’,  hattât-ı  meşhûr  idi.  Müstakîmzâde  Süleyman  Sadeddîn  Efendi
               “Tuhfetü’l-hattâtîn”  adlı  eser-i  matbû’ında  diyor  ki:  “Lütfu’s-semer  ve  hülâsatü’l-eserde
                                                                                      51
               mukarrer olduğu üzere ahvâl-i sûfiyye-i kirâma gücenik olması sebebiyle  mübtelâ-yı nâzile-i
               felc olup (tekmîl-i sohbet-i 1000) târihinden sonra belde-i mezbûrede rihlet etdi. [465]

                      Ahmed Bey-Seydî Beyzâde
                      Amasya a’yânından Hasan Bey bin Seydî Ali Bey’in mahdûmu olup Hızır Paşazâde
               Mehmed Paşa’nın ahfâdından Hüseyin Bey bin Ali Bey bin Mahmûd Bey bin Mehmed Paşa’nın
               kerîmesi Ayşe Hanım ile izdivâc ederek züamâdan, ba’dehû ümerâdan oldu.
                      1003’de Üsturgun Harbinde vefât etdi. Şecî’ bir mirlivâ idi. Mahdûmları Mustafa Paşa
               ile  Mehmed,  Ali  Beylerdir.  Mehmed  Beyzâde  Kurt  Mehmed  Bey  Hızır  ve  Mehmet  Paşa
               evkâfına mütevellî olmuşdu. Bunun evlâdı Kurtzâdelikle meşhûr olup tevliyet bu güne kadar
               bunlara tevcîh olunagelmektedir.
                      Diğer  a’yândan  Seydî  Alizâde  el-Hâc  Ahmed  Çelebi  bin  İskender  Çelebi  bin  Hızır
               Çelebi bin Seydî Ali Çelebi de meşhûr olup Hâbilzâdelerdendir. Mükerreren Amasya’da Şehir
               Kethüdâsı oldu. 1004 hudûdunda vefât etdi. Oğulları Yahyâ, Şa’bân, Hâbil Çelebilerdir.

                      Ahmed Efendi-Sünbül Hoca
                      Amasyalı Ali oğludur. Hızır Paşa Müderrisi fâzıl-ı cum’a [466] ve müfessir Ahmed
               Efendilerden  tahsîl-i  ulûm  edib  ders-i  âm  oldu.  Ba’dehû  Amasya  medreselerine  sırasıyla
               müderris olduktan sonra ber vech-i te’bîd Hızır Paşa Medresesiyle mütekâ’id ve doğduğu Hızır
               Paşa Mahallesi’nde mukîm olduğu halde 1005 senesi hilâlinde vefât etdi.
                      Meşâhîr-i ulemâdan vâ’iz, müteşerri’ olup Hızır Paşa Câmii’nde her Cuma günü va’z ü
               nasîhat ederek halkın ahlâkını tehzîbe çalışırdı. Takrîr ve ifadesi düzgün idi. Sünbül meraklısı
               olduğundan  “Sünbül  Hoca”  demekle  iştihâr  etmişdi.  Mahdûmu  defterdâr-ı  şıkk-ı  sânî  Ali
               Efendi Amasya’da “Sünbülzâde” ve İstanbul’da “Sünbül Ali Efendi” demekle meşhûr olup



               51   Bu  sebep  her  halde  zayıf olmalıdır.  Çünkü  çok  münkirler  hatta  mürtedle  vardır ki  tendüristâna  dünyadan
               giderler. Çok meşayih-i kiram ve muhibb-i sufiyye zevatta vardır ki dâr-ı na’ime meflucen intikal ederler. Nâzile-
               i felç bir ârıza-i vücûdiyyedir. Buna inkâr ve teslimin sebep olması itibarîdir.

                                                           144
                                                           148
   144   145   146   147   148   149   150   151   152   153   154