Page 484 - 6-8
P. 484

Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
               Amasya Tarihi 6-8. Cilt                                                                    Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

                     Amasya’da ulemâdan  mukaddimât-ı  ulûmu  görüp  İstanbul’a  gitdi.  Mü’eyyedzâde
               Abdurrahmân Efendi’den ikmâl-i tahsîl edib mülâzım ve ba’dehû müderris oldu.
                     Müşârün-ileyhin irtihâlinden sonra meslek-i kazâya girip bilâd ve eyâlâta kâdı olarak
               Ankara kazâsından 927’de Adana kâdısı 928’de Celâlî Eşkiyâsı üzerine ilâveten müfetdiş oldu.
               931’de Haleb ve Adana vilâyetleri muharriri olup eşkiyânın tahkîk-i ahvâlîne me’mûr olmuştu.
                     Eşkiyâ-yı Celâliyye kendi şekâvetlerini setr için bunun üzerine amansız bir yerde hücûm
               ederek  932’de  bî-çâreyi  [22]  avanesiyle  beraber  şehîd  etdiler.  Âlim,  fakîh,  kâtib,  asîl,
               hükûmetinde şedîd idi. Şiddeti şehâdetini intâc etdi.
                     Mahdûmları Yahyâ, Halîl, Burâk Çelebilere vezâ’if u mu’ayyenât verildi. Vâlideleriyle
               beraber Amasya’da  ikâmet  etmişlerdi.  Bunlara  “Kadızâde”  dendi.  Vezîr-i  meşhûr  Alî  Paşa
               bunun hafîdidir. Halîl Çelebi’nin oğulları Abdî, İbrâhim, Yûsuf Çelebiler de ma’rûfdur.

                     Tâceddîn İbrâhim Bey-Seyyid Tâc Bey
                     Lâdiklidir. Orada medfûn sâhibü’l-hâl Ahmed-i Kebîr er-Rifâ’î evlâd-ı kirâmından es-
               Seyyid Abdurrahîm bin es-Seyyid Alî Siyâh-pûş bin es-Seyyid İbrâhim bin es-Seyyid Mehmed
               bin es-Seyyid Alâaddîn Alî Eşca’ bin es-Seyyid Ahmed-i Kebîr er-Rifâ’î mahdûmudur.
                     Züamâdan  olup  Çaldıran  muhârebesinde  hayli  yararlıklar  gösterdi.  Ba’dehû,  Mısır
               muhârebesinde şecâ’ati görülüp terakkiyâta nâ’il ve 93l’de Sivas eyâleti alaybeyi olarak Sivas
               Beylerbeyi Sinan Paşa’nın ma’iyyetinde hizmet etdi. 933’de Hüseyin Paşa’nın ma’iyyetinde
               Celâlîlerle harbe girdi. [23]
                     Ba’dehû  mîrlivâ  olup  940’da  Irak  harbinde  yararlığı  görüldü.  Eyâlât-i  şarkiyyede
               sancâkları devr ederek 953 sâlinden sonra vefât etdi. Şecî’, muhârib, gâzî bir zât idi. Buna
               “Seyyid Gâzi Bey” de dendi.

                     Tâceddîn İbrâhim Bey-Küçük Tâc Bey
                     Amasyalıdır.  Tercemesi  yazılan  Tâceddîn  Paşazâde  İsmâ’îl  Bey’in  mahdûmudur.
               Amasya’nın  Mâverâü’n-nehri  olan  İçerişehir’de  ikâmet  etdiğinden  “Mâverâü’n-nehrli”
               demekle meşhûr oldu. Hattât-ı meşhûr Ebu’l-Fazl A’rec Efendi’den hutût-ı mütenevvi’ayı ahz
               etdi.
                     Ba’dehû  ulemâdan  tahsîl-i  ma’ârif  ederek  Sultân  Selîm  Han-ı  Evvel’in  cülûsunda
               İstanbul’a gitdi. Büyük amcası olan Tâczâde Ca’fer Çelebi’nin himmetiyle dîvân-ı hümâyûn
               kalemine girdi. Orada bir müddet çalışdı.
                     921’de Ca’fer Çelebi’nin i’dâmı ve 923’de küçük amcası Sa’dî Çelebi’nin irtihâli üzerine
               kendisine bir vehm ü haşyet ârız oldu. Bu ârızadan dolayı Amasya’ya avdet edib pederinin
               irtihâlinde Tâceddîn Paşa [24] vakfına mütevellî oldu.
                     945’de  Sultân  Süleyman’ın  şehzâdesi  Sultân  Mustafa  Amasya’ya  vâlî  olup  geldikte
               bunun hatt ve iktidârını, letâfet-i tab’ını beğenip ma’iyyetine aldı. Az müddet zarfında kâtib-i
               dîvânı, sonra nişâncısı olup “Küçük Tâc Bey” demekle iştihâr etdi.
                     Şehzâdenin teveccühâtını celb ederek mevki’ini muhâfaza edib 955 hudûdunda vefât etdi.
               Ma’ârif  erbâbından  halûk,  şâir,  kâtib,  münşî,  hattât-ı  meşhûr  idi.  Hatt-ı  siyâkat  u  dîvânîde
               mahâreti fazla idi. Mahdûmu Alî Çelebi olup birâderi Mehmed Bey mütevellî oldu.
                     Müstakîmzâde Süleyman Sa’deddîn Efendi “Tuhfetü’l-Hattâtîn” adlı eser-i matbû’ında
               mûmâileyhin tercemesini şöyle yazıyor:
                     “Tâceddîn: Buhârî’dîr. Asr-ı Sultân Selîm-i Evvelde dimâğ-ı arzusun Buhâr-ı sevdâ-yı
               seyâhat tağşiye eyledikde geşt ü güzâr-ı diyâr-ı memleket ve vâsıl-ı dârü’s-saltanat oldu. Hatt-
               ı sülüs ve nesih-i Bevvâbâne ve Yâkûtâneye mâlik ve bi’l-hassa kalem-i [25] dîvânînin sebeb-
               i iştihârı bir zât-ı güzîde- mesâlik idi. Ferzend-i ercümendi Mehmed Efendi dahi zamânında
               ser-tâc-ı ehl-i ma’ârif re’îs-i tâc-verân-ı avârif olmuştur ki zikr olunur inşâ’allâh”
                     Mü’ellif  Sa’deddîn  Efendi  ceddinin  terceme-i  hâlinde  isâbet  etmediği  gibi  bunun
               tercemesinde de isâbet edememişdir. Re’îsü’l-küttâb Mehmed Çelebi, bunun mahdûmu değil,



                                                           478
                                                           483
   479   480   481   482   483   484   485   486   487   488   489