Page 17 - 6-8
P. 17

Amasya Tarihi Cilt: 9
               Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR            Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

               zuhûrunda hidemât-ı  mühimmesi  görüldü.  926’da  Divriği  Sancağı  Beyi  olup  eşkıyâya  göz
               açdırmadı.                                                                                                                   Hüseyin Bey-Mehmed Paşazâde
                     928’de Konya ve ba’dehû Haleb Beylerbeyi olup 931’de Sivas Beylerbeyi olarak Zünnûn                                    Amasya  eşrâfından  olup  Amasya’da  câmi-i  meşhûr  sahibi  Mehmed  Paşa  bin  Hızır
               Babanın  istîsâline  me’mûr  oldu.  932  senesi  şevvâlinde  eşkıyâ  tarafından  ani  bir  baskına                     Paşazâde Ali Bey’in mahdûmudur. Züamâdan iken pederinin vefâtında Mehmed Paşa ve Hızır
               uğradığından mecrûhen Sivas’a avdet edib 933 senesi evâilinde vefât etdi. Şeci’, mukdim idi.                           Paşa evkâfına mütevellî oldu.
               Mahdûmları  Şâdi  Ahmed  Beylerdir.  Sadr-ı  esbak  Amasyalı  İshak  Paşazâde  Şâdi  Paşa’nın                                Eşkıya-i  Celâlîye  muhârebâtında  yararlığı  ve  940  vak’asında  hidemât-ı  meşkûresi
               dâmâdı idi. [20]                                                                                                       görüldüğünden  mîr-livâlık  verildi.  947  sâlinden  sonra  vefât  etdi.  Kibâr-ı  ümerâdan  kerîm,
                                                                                                                                      servet ve sâmânı mükemmel, hânedân bir zât idi. Ammizâdesi Ali Bey bin Mahmûd Bey bin
                     Hüseyin Çelebi-Emîr Rumî                                                                                         Mehmed Paşa yerine mütevellî oldu.
                     Amasya ulemâsından olup “Niksarlı Emîr Ali Çelebi” demekle meşhûr olan es-Seyyid
               Alâeddîn Ali bin es-Seyyid Şemseddîn Mehmed Şirâzî mahdûmudur. Amasya’da tevellüd edib                                       Hüseyin Şâh Çelebi-Hüsâmeddîn
               Koca Emîr İbrâhim, Şirvânî Ebû’l-hayr,  Sinaneddîn Yûsuf Efendilerden ikmâl-i tahsîl ederek                                  Amasyalıdır. Kemal Paşazâde Halîl Bey’in mahdûmu ve Şeyhüislâm Kemal Paşazâde
               ders-i âm oldu.                                                                                                        Şemseddîn  Ahmed  Şâh  Çelebi’nin  ammizâdesidir.   Şeyhü’l-hattâtîn  Amasyalı  Hamdullah
                                                                                                                                                                                         2
                     Amasya’da Atabeg, 918’de Firûz Ağa Medreselerine müderris olup bir müddet Havza’da                               Efendi’nin gözdesi olup hutût-ı mütenevvi’ayı şeyh-i müşârün-ileyhden ahz ü temeşşuk etdi.
               tedrîs-i ulûm ederek iştihâr etdi. 924’de Niksar’da Medrese-i Yağ-basânîyye müderrisi olup                             Üstadıyla beraber İstanbul’a gelip hizâne-i amîre kâtibi oldu. [24]
               pederinin  vatanına  gitdi.  Ba’dehû  Ayas  Ağa  müderrisi  olarak  Amasya’ya  gelip  tedrîse                                Tedrîcen terakkî ederek muhâsebeci olup 918’de Sultân Selîm Hân’ın cülûsu vak’asında
               muvâzabet eyledi. 926’da Sultân Süleyman’ın cülûsundan sonra İstanbul’a celb edilib, Davut                             üstâdıyla beraber Alemdağı’nda ihtifâ etdi. Bir müddet sonra Sultân-ı müşârün-ileyhin mazhâr-
               Paşa, ba’dehû, İbrâhim Paşa müderrisi oldu. 931’de Edirne’de Beylerbeyi ve 933’de dârü’l-                              ı afvı olup üstâdıyla beraber mütekâiden Üsküdar’da ikâmet ve 949’da dâr-ı bekâya rihlet etdi.
               hadîs medreselerine sırasıyla müderris olup 940’da Edirne’de vefât etdi. Âlim, fâzıl, kerîmü’t-                              Asîl,  kerîm,  necîb,  üstâdına  gâyet  mutî  bir  hattât-ı  bî-nazîr  idi.  Üstâdı  civârında
               tab‘, halîm idi.                                                                                                       medfûndur.  Müstakîmzâde  Süleyman  Saadeddîn  Efendi  “Tuhfetü’l-Hattâtîn”  adlı  eser-i
                     Amasya  ve  Niksar’da  Şehzâde  Sultân  Ahmed  mahdûmu  olan  [21]  Şehzâde  Sultân                              matbûunda diyor ki:
               Murâd’a intisâb töhmetiyle müsâb olduğundan bir türlü terakkî  edememekden mâada hayli                                       “Hüseyin  Şâh-Şehrîdir.  Lakabı  Hüsameddîndir.  Üstad-ı  Agâh  Şeyh  Hamdullah
               takibât ve tecessüsâta marûz kaldı.                                                                                    merhûmun nasb-ı aynı ve cümle-i şakirdânının pür-zîb ü zeyni olup Mustafa Dede merhûm ile
                     Edirneli Mehmed Mecdî Efendi “Tercüme-i Şakâyık”da diyor ki:                                                     maen perveriş-yâfte olmuşdur. Dede merhûmdan sinleri ziyâde ve mücidd-i sa’y ve istifâde
                     “Ol zamanın ulemâ-ı zevi’l-intibâh ve nebah-ı fezâil-penâhından teallüm edib istikmâl-i                          olmakla üstâdlarına inkıyâdları durûbdan idi. Ol vahid-i ke’l-elf ana elf-i kâmile karîbeden
               kemalât-ı melekiyye eyledikden sonra ba’zı medârisde müderris olup ifâzâ-i ashâb-ı istifâza                            muammer ve tâlibine penâh olmuşdu.”
               eyledi.”                                                                                                                     Hazret-i  müellif  pek  çok  taşralı  hattâtlara  “şehrî”  dediği  gibi  Hüseyin  Şâh’a  “şehrî”
                     “Bu  hudûdda  mahmiye-i  Edirne’de  beylerbeyi  medresesine  ve  mahmiye-i                                       demesi İstanbul’da [25] tavattun ve ikâmet etmesinden ve bin tarihine kadar muammer olmuşdu
               Kostantiniyyede Dâvûd Paşa medresesine ve İbrâhim Paşa medresesine ve mahrûse-i Edirne’de                              demesi de çok yaşamasından kinâye olmalıdır.
               Dârulhadîs medresesine müderris olup seccâde-i ifâdede erbâb-ı talebe ifâzaya meşgûl iken                                    Çünkü ele geçen defâtir-i divâniye ve maliyede sahib-i terceme 898’de Divân-ı Hümâyûn
               vefât eyledi”                                                                                                          küttâbından ve 911’de kâtîb-i hizâne-i âmîre ve 917’de muhâsebeci görüldü. Ketebe-i divândan
                     “Ol fâzıl-ı kerîmü’t-tab‘ ve halîmü’n-nefs cümle-i ulûm ve fünûna hasebü’l-makdûr ve                             iken en aşağı yirmi yaşında farz edilse yetmiş bir yaşında vefâtı lâzım gelir. 949’da vefât etdiği
               sa’y-ı mevfûr etmekle fazîlet-i tâmme ve meziyet-i ‘âmme tahsîl edib zât-ı sütude sıfatı ehasın-                       sicillât-ı şer’iyyede görüldü.
               sîmât  ile  tekmîl  ve  tehzîb  eyledi…  Seyyid  Şerîf  hazretlerinin  Ferâize  yazdığı  şerhe
               mûmâileyhin hâşiyesi ve dahî ilm-i âdabda Mes’ûd-ı Rûmî’nin şerhine hâşiyesi vardır. Filvâki                                 Hüseyin Paşa-Rûmîyeli
                                                                                                                                                                    3
               bu kitâblar [22] mahz-ı rağbet ve iştihâr ve mahal-i mithâd ve itibârda vakî’ olup beyne’l-ulemâ-                            Amasyalıdır.  Sipâhi  ağalarından  Ali  Bey’in  mahdûmudur.  Sultân  Selîm  Hân’a
               i fühûl telakkî bî’l-kabûl olundu”.                                                                                    şehzâdeliğinde  intisâb  edib  Dâire-i  Hümâyûna  alındı.  Saray  terbiyesi  görüb  918’de  Sultân
                     “Adâb-ı Hüseyniyye” demekle meşhûr olan şerhine hâşiyeler yazılmışdır.                                           müşârun-ileyhin cülûsunda rikâb-ı Hümâyûn ağalarından oldu.
                                                                                                                                            920’de  Çaldıran  harbinde  yararlığı  görülüb  Mısır  fethinde  hizmetine  binâen  azâblar
                     Hüseyin Çelebi-İskender Çelebi Kaynı                                                                             kethüdâsı  ve  eşkıya-i  Celâlîyenin  zuhûrunda  931’de  Sivas  vilâyetini  teftîşe  me’mûr  oldu.
                     Amasyalıdır. Amasya’da Uzun Mustafa Mahallesi müntehâsında bir minâreli câmi-i şerîfi                            933’de  Zünnûn  vak’asında  görülen  şecâatine  binâen  ağır  zeâmetle  Dâire-i  Hümâyûna  [26]
               olan el-Hâc Pir Mehmed Çelebi bin Hoca el-Hâc Süleyman Çelebi mahdûmudur. Amasya’da                                    avdet etdi.
               hutût-ı mütenevvi’ayı ahz ü teallüm ve maârif-i lâzımeyi tahsîl etdikden sonra Sultân Selîm                                  940’da  Amasya’da  zuhûr  eden  Şia  vak’asını  tahkîke  me’mûr  olup  ibrâz-ı  hizmet
               Hân’ın cülûsunda İstanbul’a gitdi.                                                                                     etdiğinden  def’aten  mîrâhûr-ı  evvel  ve  944’de  Haleb  beylerbeyi  olup  istikbâl  ve  hizmet-i
                     Eniştesi  Defterdâr-ı  meşhûr  İskender  Çelebi  sâyesinde  Maliye  Kalemine  girib  Sultân
               Süleyman-ı Kânunî devrinde ağır zeâmetlerle taltîf edilerek 938’de Maliye tezkerecisi oldu.
               Hayfâ ki eniştesi İskender Çelebi birtakım isnâdât ile 941 senesi cumâdelâhiresinin on üçüncü
               günü salb edildiğinden üç mâh sonra 941 senesi ramazânının yirmi sekizinci günü Bağdad’da                              2  Pederi Halil Bey, Amasyalı Kemal Paşa’nın mahdûmu olduğu İbrahim Bey’in 897 tarihli vakfiyesinden ve
               boynu vuruldu. Sahî, hattât, maârif-mend idi. Mahdûmu el-Hâc Ahmed Çelebi de İstanbul’da                                 Hüseyin Şah Çelebi de bunun mahdumu olduğu Koca Mustafa Paşa’nın vakfiye defterinden anlaşıldı.
               kaldı. Şânî Çelebi budur. [23]                                                                                         3   Sultan  Süleyman  Kânunî  devrinin  tarihini  yazan  Haşim  Efendi’nin  tarihinde  buna  Rûmîyeli  Hüseyin  Paşa
                                                                                                                                        denmişdir.

                                                            6
                                                           16                                                                                                                      7
   12   13   14   15   16   17   18   19   20   21   22