Page 281 - 6-8
P. 281

Amasya Tarihi Cilt: 10
               Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

                     Selçuk Şâh-Şehzâde İzzeddîn
                     Amasyalıdır. Amasya emîri Nizâmeddîn Argunşâh bin Nâsıreddîn Şehinşâh bin Sultân
               Rükneddîn Mes’ûd Şâh-ı Selçukî şehzâdesidir. Ammizâdesi Kayserşâh ile hayli nizâ’ ederek
               616’da Amasya emîri oldu. Ancak zamân-ı emâreti keşmekeş içinde geçip 619’da cidâl içinde
               terk etdi. Melikşâh adlı bir yetîm oğlu kaldı.

                     Selçuk Bey-Gâzi Mücâhideddîn
                     Amasyalıdır.  Ümerâdan  Yûsuf  Bey  bin  Şîrîn  Bey  [301]  bin  Aydoğdu  Bey’in
               mahdûmudur. Türkler arasında “Aydoğduoğlu” demekle meşhûrdur. Gıyâseddîn Keyhüsrev-i
               Selçukî zamânında ümerâdan olup Baba İshâk Kefersûdî fitnesinde dîndârâne ve fedâkârâne
               hizmetler etdi.
                     Ba’dehû  Tatar muhârebesinde ibrâz-ı  şecâ’at  edib emîr-i  kebîr Mu’îneddîn  Süleyman
               Pervâne Bey’in havâssından olduğu hâlde 650 sâlinden sonra vefât etdi. Meşâhîr-i ümerâdan
               idi. Oğulları Sunkur, Ferruh, Kaya Beylerdir. Bunlardan emîr-i kebîr Necmeddîn Ferruh Bey
               meşhûrdur.

                     Selçuk Bey-Emîr Kemâleddîn
                     Amasyalıdır.  Ferruh  Beyzâde  Yûsuf  Bey’in  mahdûmudur.  Buna  “Selçuk-ı  Ferruhî”
               dendi. Sivas emîr-i kebîri Çobanzâde Timurtaş Bey’in zamân-ı emâretinde iştihâr edib Amasya
               emîri  Torumtayoğlu  Şerefeddîn  Ya’kûb  Şâh-ı  Rûmîye  müzâheret  etdi.  744’de  Eretnâ
               muhârebesinde Küçük Hasan Bey tarafdârı olduğundan mağlûb u münzevî olup Hacı Kutlu Şâh
               devrinde vefât eyledi. Kibâr-ı ümerâdan idi. [302]

                     Selçuk Sultân-Selcük Hâtun
                     Çelebi Sultân Mehmed Hân bin Yıldırım Sultân Bâyezîd Hân’ın kerîmesidir. Amasya’da
               814’de doğdu. Kızlar sarâyında büyüdü. Sultân Murâd Hân-ı Sânî devrinde Dayı Karaca Paşa
               ile evlendi. Şehzâde Sultân Alâeddîn Bey’in zamân-ı velâyetinde zevci ile beraber Amasya’da
               ikâmet etdi. Ba’dehû zevci Rûmeli Beylerbeyi iken 860’da Belgrad muhâsarasında şehîden
               vefât etdikte Bursa’da oturdu.
                     Sonra Fâtih Sultân Mehmed Hân-ı Sânî devrinde İstanbul’a gelip hayli müddet kaldı.
               888’de Şehzâde Sultân Cem hakkında Sultân Bâyezîd-i Sânî nezdinde şefâ’atte bulunduğundan
               Bursa’ya gönderildi. Orada 890 senesi şevvâlinin on beşinci pazartesi günü vefât etdi. Pederi
               Çelebi Sultân Mehmed türbesinde medfûndur.
                     Sâlihât-ı nisâdan sâhibe-i hayrât ü hasenât bir sultân idi. Bursa’da mektebi ve sâ’ir hayrâtı
               vardır. Vakfiyesi Bursa sicillâtında tarafımdan bulunup kuyûd-ı vakfiye idâresinde [303] kayd
               u tescîl edildi. Seng-i mezârında şu ibâre yazılıdır: Selçuk Hâtun bintü’s-Sultân Mehmed Hân
               bin Sultân Bâyezid Hân tüvüffiyet yevme’l-isneyni fî hâmise aşar şevvâl senete tis’în ve semâni
               mietin.

                     Fâ’ide
                     Türk dilinde “Salcuk” ve “Selcük” yâhûd “Salcık” ve “Selcik” kelimeleri vardır. Birinci
               sûrette Anadolu lehçesi üzere “Salcuk, Salcik” demek îcâb ider. Balçuk, balçık gibi.
                     Salcuk:  takviyye  ve  tasfiye  etmek  ma‘nâsına  “Salcumak,  Salcımak”  fi’ilinin  sıfat-ı
               mef’ûliyesidir.  Hâlis, sâfî,  metîn  nesne  ve  gümüş  ma‘nâsına  olur.  Buna  “Salcık”  da  denir.
               Tâmmü’l-ayâr, hâlis ve sâfi gümüş ve akçe ve nesne demek olur.
               Çünkü  salcımak,  “salıc,  saluc”  kelimesinden  yapılmış  bir  fi’ildir.  Sanıc  kelimesinden
               “sancımak”  gibi.  Salıc,  ba’s  u  irsâl  ve  işâret  itmek  ma‘nâsına  “salmak”  fi’ilinin  sıfat-ı
               mef’ûlesidir. [304] Dilimizde haber ve işâret ma’nâsına “salık” ve müşîr u kumandan ma’nâsına
               “salar ( رلااص), salâr ( رلااس) kelimeleri pek müsta’meldir.




                                                           274
                                                           280
   276   277   278   279   280   281   282   283   284   285   286