Page 284 - 6-8
P. 284
Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Amasya Tarihi 9-12. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
şehzâdegân arasında tefrika hâsıl olduğundan Trabzon vâlîsi olup vâlidesi ve ma’iyyeti ile
beraber Trabzon’a gitdi.
Orada yirmi yıl kadar idâre-i vilâyet ve hudûd-ı Îrâniyyeyi hüsn-i muhâfaza ederek Îrân
hükümdârı Erdebilî İsmâ’îl Şâh-ı Safevî’nin Anadolu’ya karşı ta’kib [312] etdiği siyâseti,
Amasya vâlîsi olan birâderi Sultân Ahmed’in Acemler’e karşı meyl ü muhabbeti ve erkân-ı
devletin gafleti kendisini fevka’l-âde bî-huzûr etdi.
Çünkü İsmâ’îl Şâh’ın Anadolu’daki teşkîlâtı pek mühimdi. Bu teşkîlât sâyesinde Şâh
İsmâ’îl, harb ü darbe lüzûm görmeksizin bütün Anadolu’yu istîlâ ederek Türkler’e
umûmiyyetle şî’îliği kabûl etdirecekti. Bu hâlin vehâmetini takdîr eden Amasya vatan-
perverleri harekete gelip Sultân Ahmed’i îkâza çalışıyordu.
Sultân Ahmed etrâfını saran Acemlere karşı âdetâ mağlûb bir hâle gelmişdi. Amasya
vatan-perverleri bundan dolayı muvaffak olamayıp sâhib-i tercemeye ilticâ ederek ahvâlin
vehâmetini arz ve kendisini tenvîr ve teşcî’ u takviye etmişlerdi. Bir taraftan dîn u mezheb
gayreti, diğer taraftan vatan ve saltanat hamiyyeti Sultân Selîm’i harekete getirdi.
Erkân-ı devleti ve pâdişâhı hakîkat-i hâlden hâberdâr etmek için mektûblar gönderdi.
Yeniçerileri uyardığı hâlde erkân-ı devleti bir türlü iknâ’ edemediğinden [313] bi’z-zât pederine
şifâhen arz-ı ma’lûmât etmek üzere ma’iyyet-i mevcûdesiyle Trabzon’dan kalkıp Edirne’ye
geldi. Erkân-ı devletin kendisine karşı gönderdiği kuvvetle Uğraş Deresi’nde çarpışdı.
916’da cereyân eden bu muhârebede mağlûb olup geri döndü. Pederi tarafından kendisine
Semendire eyâleti ve şehzâdesi Sultân Süleyman’a Karahisâr-ı şarkî sancâğı tevcîh edildi.
Amasya vâlîsi Sultân Ahmed, Karahisâr’ın kendi vilâyeti dâhilinde olduğundan bahisle bu
tevcîhe râzı olmadı. Sultân Süleyman’a Kefe eyâleti verildi.
917’de Şâh İsmâ’îl tarafdârı olan Mardinli Şâh Kulu’ya karşı sadr-ı a’zam ve serdâr-ı
ekrem Ali Paşa’nın koca ordusu perîşân ve serdâr şehîd ve Sultân Ahmed’in aczi zâhir
olduğundan bütün yeniçerilerle beraber millet Sultân Selîm’e gözlerini dikip onun tahta cülûs
etmesini beklerdi.
Bu ümîd u intizârı haber alan Sultân Selîm Kefe’den ve yol üzerinde bulunan Rûmeli
bilâdından aldığı kuvvetlerle [314] ikinci def’a İstanbul üzerine yürüdü. Bu sefer bir ârızaya
tesâdüf etmeksizin 918 senesi saferinin ikinci günü Edirne kapısından İstanbul’a girip
Yenibâğçe’de kurulan otağ-ı hümâyûna indi.
Ulemâ ve erkân-ı devlet Sultân Bâyezîd’in acz ü ihtiyârlığı karşısında kendisine bî’ât u
inkiyâd etmekten başka bir çâre olmadığını takdîr ve Sultân Bâyezîd’i iknâ ederek saferin
yedinci cumartesi günü mu’azzam bir alay ile sarây-ı hümâyûna girip tahta resmen cülûs etdi.
Şehzâdegân içinde kendisinden büyük olan Sultân Ahmedle Sultân Korkud vardı. Bunları
harben ve diğer şehzâdeleri ihnâkan ortadan kaldırıp müstakil oldu. İki yıl zarfında dâhilî
gâ’ileyi ber-taraf etdikten sonra yüz bin güzîde askerle Îrân’a girdi. 920 senesi recebinin ikinci
çarşamba günü Çaldıran sahrâsında Şâh İsmâ’îl-i Safevî ile harb ederek Îrân ordusunu târ u mâr
etdi. Şâh İsmâ’îl’in taht-gâhı olan Tebrîz’e girip hesâbsız ganîmetler aldı. [315] Tebrîz’de
oturdu.
Maksadı Devlet-i Safeviyye’yi ortadan kaldırıp Âzerbaycân ve Türkistân Türkleriyle
Anadolu ve Rûmeli Türklerini mâddeten ve ma’nen birleşdirmek, bir vahdet-i milliyye
meydâna getirmek idi. Hayfâ ki bu âlî ve siyâsî maksadı takdîrden âciz olan yeniçeriler bu
maksadın icrâsına mâni’ oldular.
Bi’z-zarûre, Tebrîz’den kalkıp Amasya’ya geldi. Burada bir müddet oturup sonra
İstanbul’a avdet etdi. Ba’dehû Îrân’ın müttefiki olan Mısır Çerkesleriyle siyâsî muhâberâta
girişdi. Mısır hükümdârı Kansû-yı Gavrî nezdine gönderdiği elçileri habs u tahkîr etdiğinden
ordu-yu hümâyunu alıp Haleb üzerine yürüdü.
922 senesi recebinin beşinci pazar günü Merc-i dâbık’ta Kansû Gavrî ile harb ederek
Çerkesleri de bozup ezdi. Bunun üzerine Şâm’a gâlibâne ve muhteşemâne girdi. Buradan kalkıp
Sînâ Çölü’nü geçerek Mısır üzerine yürüdü.
277
283