Page 323 - 6-8
P. 323
Amasya Tarihi Cilt: 10
Amasya Tarihi 9-12. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
“Tebyînü’l-Mehârim” sâhib u mü’ellifi olup Üçler Mahallesi’nde kendi hânesinde
medfûn ve kabri yıllarca Amasya ulemâsına ziyâret-gâh olan Amasyalı Şeyhü’l-harem el-Hâc
Sinan Efendi, Mekke-i Mükerreme’de ikâmet etdiği esnâda eş-Şeyh Abdulkâdir Mekkî Efendi
nâmında biriyle pek ziyâde sevişirmiş. [448]
Amasya’ya avdetinden sonra Hicâz’a giden Zile hüccâcından birini her nasılsa Mekke
havâlîsinde soymuşlar. Bî-çâre hemşehrîlerinden avdet edecek kadar bir meblâğ karzen istediği
hâlde kimse vermemiş, hemşehrîleri gidip kendisi Mekke’de kalmış.
Âile ve evlâdını düşündükçe bî-çâre pek ziyâde müte’essir bir hâlde imrâr-ı hayât
edermiş. Hâline vâkıf olan Abdulkâdir Mekkî Efendi bunu tesliye edib “Amasyalı Şeyh Sinan
Efendi, her cum’a günü sabah namâzını Harem-i şerîfte edâ etmek üzere gelir, namâzdan sonra
kendisini etekle o seni Zile’ye götürür” demiş.
Abdülkâdir Efendi Harem-i şerîfe gelen Sinan Efendi’yi Zileli hâcıya göstermiş. Hacı da
Sinan Efendi’yi namâzdan sonra eteklemiş. Hâlini arz ederek ağlayıp yalvarmış, güç hâl ile
efendiyi acındırıp kendisini hemşehrîleri Zile’ye gidecekleri gün götüreceğini va’d etdirmiş.
Hemşehrîleri Zile’ye gireceği günün sabâhında Sinan Efendi hâcıyı yanına alıp gözünü
yumdurmuş, bir müddet sonra kendisini Zile civârında bir yere indirmiş, Amasya’ya gelirse
kimseye bir şey söylememesini tenbîh ederek kendisi Amasya’ya, Hacı da hüccâca [449] katılıp
herkesin hayretini celb ederek Zile’ye gitmiş.”
Hâcemiz bu hikâyeyi nakl etdikten sonra “işte buna tayy-i mekân derler ki bir müddet-i
kalîle zarfında aylara belki yıllara muhtâc bir nesneyi yapabilmek demektir” demişdi. Fâzıl-ı
müşârün-ileyh Hacı Sinan Efendi’nin kabr-i şerîfini hâcemizin ta’rîf etdiği hânesinde bulup
ziyâret etdim.
Sinâneddîn Yûsuf Bey-Çavuş
Kedağralıdır. Köprü eşrâfından Mehmed Bey’in oğludur. Çavuşân-ı dergâh-ı âlîden olup
hidemât-ı mühimmede isbât-ı liyâkât ederek Sivas vilâyeti cizye muhassılı ba’dehû Tokat
voyvodası ve Amasya beytü’l-mâl emîni oldu. 986’da Lala Mustafa Paşa’nın şark serdârlığında
mühimmât-ı harbiyyenin sevkine me’mûren Erzurum’a gitdi. Ba’dehû Lala Paşa ile beraber
İstanbul’a gidip sipâhî kâtibi oldu. Bir müddet sonra ma’zûl olup dergâh-ı âlî müteferrikası
olduğu hâlde 1002 hudûdunda vefât etdi. Mahdûmları Mehmed, Mustafa Beylerdir. Bunlara
“Sinânzâdeler” dendi. Köprülü Mehmed Paşa bu Mustafa Bey’in kerîmezâdesidir.
Sinâneddîn Yûsuf Paşa-Çakalzâde
Amasyalıdır. Eşrâftan el-Hâc Mahmûd Çelebi bin el-Hâc Ali Çelebi bin el-Hâc Sinan
Çelebi bin Çakal Kâdı Bedreddîn Mahmûd Çelebi mahdûmudur. Gençliğinde Amasya vâlîsi
Şehzâde Sultân Mustafa dâ’iresine intisâb edib tahsîl-i ilm ü kitâbet etdi.
Tedrîcen terakkî ederek dîvânı kâtiblerinden olup 960 senesi şevvâlinde Rüstem Paşa’nın
mekr ü gadrıyla Sultân Mustafa şehîd edildikte İstanbul’a gidip ketebe-i mâliyeden oldu. Orada
tefeyyüz ederek cizye kâtibi olup musâhabe-i şehrîyârî, Ayşe Hubbî Hâtun’un himmetiyle
muhâsebeci, Anadolu defterdârı, 994’de Haleb defterdârı oldu. [450]
996 senesi evâ’ilinde Antalya sancâğıyla Adana defterdârı, 997’de Mar’aş Beylerbeyi
oldu. Buradan azlinde Konya vâlîsi ve 1001 senesi cumâdelâhiresinde Sivas Beylerbeyi olarak
geldi. 1002 senesi şa’bânında ma’zûlen İstanbul’a gidip 1004’de sânîyen Sivas vâlîsi oldu.
1005’de vefât etdi.
Hattı güzel, hissemend-i ma’ârif, gâyet mümtezic, tahsîl ü idârede mu’tedil idi. Bunun
mahdûmları Mehmed, Mahmûd, Yûsuf Paşalardır. Yûsuf Paşazâde Ahmed Paşa ve Yûsuf
Paşa’nın diğer mahdûmu Mehmed Bey ma’rûftur. Ahmed Paşa 1076’da vefât edib kızları
Münevvere, Fâtıma hânımlardır. Mehmed Beyzâde Ahmed Bey de 1091’de bilâ-veled vefât
etdikte metrûkâtına Münevvere ve Fâtıma hânımlar vâris oldu.
316
322