Page 397 - 6-8
P. 397
Amasya Tarihi Cilt: 11
Amasya Tarihi 9-12. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR Amasya Tarihi 9-12. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
konağı ve bahçesi Şefik Paşa konağı ve bahçesi diye meşhûr idi. 1310 târihinden sonra domuzlara tesâdüf ederim diye bunları yanıma aldım” cevâbını vermiştir. Bunların pek çok
veresesinden Ali Rıza Bey satıp târumâr etdi. Yerine hânlar, dükkânlar, kahvehâneler yapıldı. emsâli halk arasında söylenmekdedir.
[128]
Şükrullah Çelebi-Ece Sultânzâde
Şefîk Mehmed Efendi-Şeyh Varaylıdır. Oranın ümerâsından Abdülmümin Bey bin Mûsâ Hân bin Acaytu Noyin
Amasya yeniçerilerinin serdârı olup 1241’de i’dâm edilen Kara Hasanoğlu İcâd Mustafa oğludur. Amasya’da Hacı Şâdgeldi Paşa zamanında tahsîl-i irfân ederek a’yândan olup Çelebi
Ağazâde Hasan Ağa’nın oğludur. 1267’de Hacı İlyâs Mahallesi’nde doğdu. Sesi oldukça güzel Sultân Mehmed devrinde vefât etdi. Meşâhîr-i eşrâfdan idi. Mahdûmu Mûsâ Bey’dir. [132]
olduğundan Amasya’da Sultân Bâyezîd Câmii müezzini oldu.
Altmış yıl kadar müezzinlik edib letâfet-i tab’ından ve hazır cevaplığından ve latîfe- Şükrullah Çelebi-Mevlânâ Zeyneddîn
gûyluğundan dolayı “Şeyh” unvânıyla iştihâr etdi. Mecâlis-i yârânda letâif-i mukallidânesiyle Amasyalıdır. Amasya ulemâsından Mevlânâ Şehabeddîn Ahmed Bâlî Çelebi bin Mevlânâ
kendisine güzel bir mevki’ temin ederek 1348’de vefât etdiği duyuldu. Zeyneddîn Siyavuş Çelebi bin Mevlânâ eş-Şeyh Salahaddîn Evrân bin Doğan es-Salgurî ed-
Şekil ve sîmâsı latîf, sohbet ve muâşereti lezîz, nekre-gû, hazır cevâp, letâife mâil, gülünç Difriğî mahdûmudur. “Şeyh Evrânoğlu” demekle meşhûr olan müverrih-i be-nâmdır.
sözleri dâstân-ı âlem bir şahsiyet idi. Hezliyâtı latîf, kimseyi rencîde etmez, halk ve a’yân Takrîben 790 târihinde Amasya’da doğdu. Amcası “Yar Ali Şirâzî” demekle meşhûr olan
sohbetine meclûb, taklid husûsunda mâhir idi. Asrımızın Hoca Nasreddîn’i sayılırdı. Gâyet zekî Mevlânâ eş-Şeyh Zâhid Alâeddîn Ali Yârî Çelebi bin Mevlânâ Zeyneddîn Siyavuş Çelebi’den
idi. edebiyât-ı Arabiyye ve Fârisiyye’yi ve Şeyhülislam Gümüşlüzâde Mevlânâ Celâleddîn
Sultân Bâyezîd müezzinlerinden ve meşâhîr-i sulehâdan [129] “Kara Müezzin” demekle Abdurrahman Çelebi’den usûl-i şer’iyye ve kelâmiyyeyi ahz ve tahsîl ederek mücâz oldu.
meşhûr Hâfız İbrâhim Efendi bir gece Sultân Bâyezîd imâmı Hâfız Şerîf Efendi’nin Ba’dehû Bursa’ya gidip Molla Şemseddîn Mehmed Fenârî halka-i tedrîsinde ikmâl-i
kahvehânesinde bir cemm-i gafîr içinde latîfeler söyleyerek halkı güldüren Şefik Efendi’nin tahsîl ederek ders-i âm ve fazl ve kemâli ma’lûm-ı enâm oldukda Bursa’da Sultâniyye ve
alnından öper. ba’dehû Edirne’de Dârülhadîs müderrisi oldu. Sultân Murâd-ı Sânî kendisine fevkalâde
Şefik Efendi derhal iki elini kaldırıp yüzüne sürerek “Elhamdülillah” der. Kara Müezzin teveccüh ve i’timâd etmekle Edirne kadısı [133] oldu.
ve nâsdan ba’zıları neye hamd etdiğini sordukda Şefik Efendi, “Küçüklüğümde annemi 846’da Sultân Murâd-ı Sânî tarafından Karamanzâde Mehmed Bey nezdine sefâretle
kızdırmışdım. “İlâhî oğlum, yüzünü köpekler yalasın” diye bedduâ etmişdi. O bedduâya gidip müşârün-ileyhi bir daha nakz-i ahd etmeyeceğine tahlîf ve merâsim-i sefâreti matlûb-ı
uğradım, fakat hafîf geçtiğinden Allah’a hamd etdim” demiştir. padişâhî hüsn-i edâ ederek avdet ve bir müddet de Bursa kadısı oldu.
Şefik Efendi bahar gelip kiraz alardığı zaman Şeyh Cûî’de olan bağına göçer, orada bir Sultân Mehmed-i Sânî cülûsunda tarafından Mısır hükümdârı nezdine sefâretle gidip
ay kadar dem-güzâr olur. Hergün yârânı gelip mülâtafeler yapardı. Birgün sabahleyin Redif haber-i culûsu tebliğ etdiği esnâda fuzalâ-yı Mısır ile mubâhaseler edib kaffe-i ulûmdaki fazl
Binbaşısı Ahmed Hulûsî Bey neferiyle beraber bağından şehre inerken şeyhin yanına uğrar. ve mahâretini tasdîk etdirdi. Avdetde te’lifât ile meşgûl ve mütekâid olduğu halde 864’de dâr-
Kimseyi bulamaz. Ortada semâverden çaylar içilip, soğulmuş, şeker ve bardaklar hazır durur. ı bekâya rihlet etdi.
[130] Gâyet fâzıl, muhakkik, kaffe-i ulûmda mâhir, edîb, mütekellim, şâir, natûk bir zât idi.
Bunu gören Hulûsî Bey tabakdan bir parça şeker alıp kapısının üstüne nazarlık diye sûret- Ba’zı husûsât-ı mühimmede hayırhâhâne ihtârâtıyla Sultân Murad’ı ve Sultân Murad’ın ikinci
i mahsûsada koyduğu kuru eşek kellesinin dişleri arasına kor gider. Şefik Efendi sonra gelip bu cülûsunda Fatih Sultân Mehmed’i gücendirdiğinden kazaskerliğe terfî edemedi.
hâli gördükde bir mûzibin geldiğini anlar. Bununla beraber her iki pâdişâhın nezdinde pek muhterem, [134] ulemâ ve halk arasında
Ertesi gün Hulûsî Bey aynı saatte yine gelir. Muhabbet esnâsında ma’hûd şekeri gösterir. pek muvakkar idi. “Behcetü’t-Tevârih”, “Minhâcü’r-Reşâd” adlı eserleri pek makbûldur.
“Bu ne” diyerek sebebini sorar. Şefik Efendi derhâl “dün sabahleyin ben yokken bir azîz gelmiş, Osmanlı Devletinde ilk müverrih tanınmıştır. Mahdûmları Muhyiddîn Mehmed, Şemseddîn
çayları içmiş, ma’hûd kelleye işaret ederek, “hatta babasına bile dişleme çay içirmiş!” diye Ahmed Çelebiler de kibâr-ı mevâlîdendir.
cevâp vermiştir. Behcetü’t-Tevârih adlı eserinde adını ve sülalesini şöyle yazıyor... 128
Şefik Efendi, Şehzâdeler Türbesi civârında açdığı muhtasar bir bakkal dükkânında Müşârün ileyhin Câmiü’d-deavât adlı Ayasofya Kütüphânesinde 2782 numaradaki
otururken Gümüşhacıköylü Müftüzâde Ali Rıza Efendi ziyâretine gelir. Satılık yumurtaları eserinin dîbâcesinde 868 Muharrem’inde başladığını ve sonunda Bursa’da 868 Cumâdelâhire’si
yüksek rafta görünce güler, “yumurtaların ne kadar yüksekte” dir. Şefik Efendi derhal “var evâsıtında itmâm ettiğini yazıyor ki, târîh-i vefâtı bu tarihten sonra olduğu muhakkaktır. 862
ilerisini kıyâs et!” cevâbıyla iskât etmişdir. tarihi 876 tarihinden galat olmalıdır.
Şer’iyye mahkemesi kâtibi iken sâbık Müftü Hacı Müsevvidzâde [131] Hacı Hâfız Tevfik
Mehmed Efendi, Şefik Efendi’nin bağına gider. Kendisini bulamayınca hırkasını alıp bir dala Şükrullah Çelebi-Şeyh Sinanzâde
giydirir. Baş yerine de çalıdan bir haç yapar sonra köşke çıkar oturur. Amasyalıdır. Hattât-ı meşhûr Amasyalı Şeyh Hamdullah Efendi’nin üstâdı Hayreddîn
Bir müddet sonra Şefik Efendi gelir. Kendisine misâfir geldiği âilesi tarafından haber Mar’aşîzâde eş-Şeyh Sinaneddîn Yûsuf Efendi’nin mahdûmu ve şeyh-i müşârün-ileyhin tilmîz-
verilir. Köşke çıkınca Hâfız Tevfik Efendi hırkayı göstererek “bu ne” der. Şefik Efendi derhâl i hâssıdır. Şeyh Hamdullah Efendi’ye pek küçük yaşında iken intisâb ederek hizmetinde hutût-
“demin ben yok iken oraya bir Ermeni papazı gelmiş, âyin yapıp, istavroz çıkarmış!” cevâbını ı mütenevvia’yı ahz ü teallüm etdi. Müşârün-ileyhe dâmâd oldu.
vermiştir. Bâ’dehû üstâdıyla beraber İstanbul’a gidip ta’lîme koyuldu. Hayli mushaf-ı şerîfler, en’âmlar,
Şefik Efendi bir gün çocuklarıyla beraber bağından şehire inerken Ok Meydanı’nda bir cüzler, kitaplar yazdı. Pek çok çıraklar yetiştirdi. Kayın pederi olan üstâdının irtihâlinde yerine kâim
kaç zâbite tesâdüf eder. Zâbıtân kendisine takılmak isteyip çocuklara işâret ederek “galiba ava olarak fevkalâde iştihâr etdi.
gidiyorsun” derler, çocukları köpeklere benzetirler. Şefik Efendi derhal “hayır” der. “Belki
128 Derkenarda bulunan bu kısım silinmiş olduğundan okunamamıştır. (Haz.)
392 393
396