Page 75 - 6-8
P. 75
Amasya Tarihi Cilt: 9
Amasya Tarihi 9-12. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR Amasya Tarihi 9-12. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Efendizâde Abdulhalim Efendi’nin mahdûmudur. Mütfî-i meşhûr Çorumlu el-Hâc Hâfız es-
Seyyid Mehmed Efendi’den ikmâl-i tahsîl edib ders-i âm oldu. Halîmî Mustafa Efendi-Ganizâde
1143’de silk-i kudâta girib kasâbât ve bilâda kâdı oldu. 1161’de Tokat niyâbetinden Amasyalıdır. Abdulhalîm Efendi bin Mustafa Efendi bin el-Hâc Bünyad Çelebi bin el-
ma’zûlen Amasya’ya geldikden sonra vefât etdi. Âlim, kâmil, edîb, şâir bir zât idi. Mahdûmları Hâc Mustafa Efendi’nin mahdûmudur. Amasya’da ikmâl-i tahsîl ederek silk-i kudâta girdi.
Rahmetullah, Nimetullah Efendilerdir. [227] Kasâbât-ı devr ederek elviye kâdılarına niyâbet etdi.
1150’de Zanalızâde es-Seyyid el-Hâc Ahmed Paşa’ya intisâb ederek sadâretinde altmışlı
Halîmî Mehmed Efendi-Ebû Yûsufoğlu pâyesiyle sancâklara kâdı oldu. Bâ’dehû Anadolu kudât-ı meşâhîrinden olup 1178’de vefât etdi.
Amasyalıdır. Sultân Fatih Mehmed Hân’a takdîm eylediği kasîdesi şerhinden müstefâd
olduğu üzere Lütfûllah Çelebi bin Ebû Yûsuf Çelebi bin Abdülhalim Çelebi bin Ahmed Çelebi Hamdullah Çelebi-Şeyhü’l-Hattâtîn
bin Ahî Mehmed Yegâne bin Mevlânâ Şemseddîn Ahmed bin Yûsuf bin Ahmed Amasyalıdır. “Saru Kâdı” demekle meşhûr, Amasya kâdısı Rükneddîn Mahmûd
mahdûmudur. Pederi ve ceddi Amasya’da medfûndur. Pûrânîzâde eş-Şeyh Musliheddîn Mustafa Dede’nin mahdûmu ve Şükrullah Çelebi ile Mahmûd
39
Amasya ulemâsından ve hâssaten Mevlânâ Cemaleddîn Yûsuf bin İbrâhim Tokâdî’den Çelebi birâderidir. Amasya’nın Eslem Hâtun Mahallesi’nde 840’da doğdu.
41
tahsîl-i ulûm edib ders-i âm oldu. Tûl-i müddet tedrîs-i ulûm ile iştigâl edib fevkâlade iştihâr Gençliğinde Amasya’da hattât-ı meşhûr olan Hayreddîn Halîl bin Ali el-Mar’aşî’ye
etdi. Lugât-ı Farisiyye ve Arabiyye’de rüsûh-ı tâmmı olduğundan Sultân Bâyezîd-i Sânî mülâzemet ederek ondan hutût-ı mütenevvi’ayı ahz ve temeşşük esnâsında kendisine mahsûs
muallimlerinden oldu. olan tavr u vâdî-yi asâr-ı eslâf-ı kirâm ve hutût-ı Yâkût-ı be-nâmdan [231] istinbâta fevkalâde
Lâkin rukabâ-yı ikbâli kendisini Sultân-ı müşârün-ileyhe gamz etdiklerinden 878’de çalıştı.
Sivas kâdısı olarak dâire-yi hümâyûndan uzaklaştırıldı. Sonra üzerine şer’iyye müfettişleri taslît Hatt-ı Yâkût’u daha güzel bir şekle koyarak ıslah etmek için sahife-i zihninde tersim
edilerek 879 senesi zilka’desinde azl edilib Tokat zindanında bir müddet haps edildi. etdiği sûret-i kuvveden fiile çıkarmaya bezl-i makdûr edib on yıl kadar uğraşıb nihayet
881’de tahkîkat-ı amîkadan sonra beraati tahakkuk ederek mahbesten çıkıb İstanbul’a muvaffak oldu. Yazısını, Sultân Bâyezîd Amasya’da vâlî iken beğenib kendisine muallim-i hatt
gitdi. nasb etdi.
Kendisinin aleyhinde [228] sa’y eden sultân erkânını Fatih Sultâna şikâyet için gâyet Fakat hutût-ı mütenevvi’ayı Hayreddîn Mar’aşî’nin de Amasya’da üstâzı olan Sofu
mükellef bir kasîde-i Arabiyye tanzîm ve şerh ederek padişah-ı müşârün-ileyhe takdîm ve Yahya Çelebizâde Ali Çelebi’den de ahz ü temeşşük etmişdi. Ali Çelebi Fatih Sultân Mehmed
40
mağduriyetini beyân ve tafsil etdi. Hân’ın kâtibi oldukda Hayreddîn Mar’aşî’den me’zûn oldu. Hadd-i zâtında kendisinin hattı
Fatih Sultân derhâl Hamza Beyzâde Vezîr Mustafa Paşa’yı Amasya’ya gönderdi. Sultân üstâzından yüksekdi.
Bâyezîd erkânını teftiş ve tahkîk ederek raporunu arz etdikden sonra Sultân Bâyezîd’in lalası Dayıları bulunan hattât-ı meşhûr Celaleddîn Ahmed Çelebi’ye dâmâd olup Eslem
ve müdebbir-i umûru olan Hızır Paşazâde Mahmûd Paşa gibi ba’zı erkânı i’dâm edildi. Bu Mahallesi’nin üstünde olan yüksek ve üstü düz bir tepede yaz günleri ta’lîm-i hatt eylediğinden
esnâda Taci Bey Bağdad’a ve Müeyyedzâde Abdurrahman Efendi İran’a firâr ederek i’dâm oraya “meşk-gâh” dendi. Amasya’nın yazı meraklıları ekseriyetle müşârün-ileyhin telâmizesi
cezâsından kurtuldu. oldu. Bu esnâda Amasyalı Abdullah Efendi de pek meşhûr bir hattât idi. [232] Ulûm-ı şer’iyye
Halîmî Mehmed Çelebi kasîdesinin tesirini görüb Edirne’de dârü’l-hadîs müderrisi oldu. ve edebiyyeyi Hatib Kasım Efendi’den ahz ve tahsîl edib Tarikât-ı Halvetîyeyi de pederi eş-
886’da Sultân Bâyezîd Hân’ın cülûsunda Çirmen kâdısı olup 891’de İstanbul’a geldi. Şeyh Mustafa Dede’den telakkun ve tekmîl-i sülûk etdi. Her iki tarîkden esâtize ve meşâyih-i
Bir müddet müderris olup kaldı. 896’da Sultân Bâyezîd’ın Şehzâdesi Sultân Mehmed’e kirâmını kendi kalemiyle yazdı. Bunların sûretleri Es’ad Efendi Kütübhânesinde görüldü.
muallim olarak Kefe’ye gitdi. Orada yıllarca kalıb 910’da şehzâdenin vefâtı üzerine İstanbul’a 886 senesi rebîülevvelinde Sultân Bâyezîd-i Sânî Amasya’dan İstanbul’a gidip saltanat
geldi. 912’de İstanbul’da [229] dâr-ı bekâya irtihâl etdi. Gerek o kasîde-i garrâsından ve gerek tahtına cülûs etdikde şehzâdesi Sultân Ahmed’e muallim-i hatt oldu. 896’da sünnet vak’asında
diğer âsârından malum olduğu üzere âlim, fâzıl, elsine-i selâseye bi-hakkın vâkıf, şâir-i kâmil, Sultân Bâyezîd kendisini İstanbul’a davet eylediğinden aile ve evlâd ve dâmâdıyla İstanbul’a
her fenne muttali’ bir zât-ı sütûde-simât idi. gitdi.
Hayfâ ki rukabâsının buğz u hasedi yüzünden ilmi kadar riayet göremedi. “Lugât-ı Bâ’dehû Sultân Bâyezîd kendisini Saray-ı Hümayûnâ alıb mükellef bir dâire tahsis etdi.
Halimî” demekle meşhûr olan eseri yalnız lugât-ı Fârisiyyeyi ta’lîme mahsûs değildir. Belki Orada müsteşâr-ı saltanatvârî ikâmet edib saray-ı hümâyûn huddâmına ta’lîm-i hatt etdi.
Türk Lugatları içinde bir me’hazdır. “Bahrü’l-Garâib” nâmıyla diğer bir eseri de meşhûrdur. Haftada iki gün harice çıkıb telâmizesine yazı ta’lîm eylerdi.
Süreyya Bey Sicill-i Osmanî’de bunun için “Halimî Lütfullah Çelebi-Yûsuf oğludur. 911’de Sultân Bâyezîd’in Câmi-i şerîfi yazılarını yazdı. Kırk yedi adet kebîr ve sagîr
Diyâr-ı Acemden gelip Şehzâde Mehmed’e muallim oldu. 922’de vefât eyledi. Bahrü’l-Garâib mushaf-ı şerîf ve binlerce sûreler, cüzler nice tomar kıtaât ve murakka’ât [233] yazıb müzelere
Musannifidir” diyor ki, yanlışdır. yâdigâr etdi.
Fâzıl-ı müşârün-ileyhin ve eb ü ceddînin isimleri Lugat-ı Fârisiyyesinde ve kasîdesi Sultân Bâyezîd-i Sânî’nin evâhir-i saltanatında fevkâlade nüfûz ve itibâra nâil
şerhinde kendi tasrih ve imzâsıyla sâbitdir. Mevliden ve mevtınen Amasyalı olup ceddi ve sâir olduğundan 918 senesi saferinde Sultân Selîm-i Evvel’in cülûsunda canından korkub ihtifâ
ecdâdı aslen Sivaslı olduğu da şerh-i kasîdesinde musarrahdır. Diyâr-ı Aceme tahsîl için gidip ederek Üsküdar’a geçti. Alemdağı civârında gizlendi. Bâ’dehû Sultân-ı müşârün-ileyhin daveti
gelmiş olabilir.[230] üzerine gelip Üsküdar’da oturdu.
Sekiz yıl kadar münzevî bir halde ta’lîm ve şakirdân ile imrâr-ı hayat edib 926’da Sultân
Süleyman’ın cülûsunda müşârün-ileyhin davetiyle İstanbul’a gelip huzûr-ı hümâyûna kabûl
39 Kendi imzâsı “Mehmed bin Lütfullah bin Ebî Yusuf eş-şehîr bi’l-Halîmî el-Amasî” diye görüldü. edildi. Padişah fevkalâde ikrâm ve mushaf-ı şerîf yazmasını irâde etdikde gâyet pîr-i fânî
40 Bu kasidesi ve şerhi Fatih Kütübhânesinde mevcuddur. Oldukça büyük bir eserdir. Kütübhâneleri teftişe
me’mûr olduğum esnâda bu eseri gördüm. Hayli şeyler yazdım. Numarasını da kayd etmişdim. Hayfâ ki yandı.
Bir daha da bulamadım. Çünkü edebiyat fihristinde değildi. Şâyân-ı dikkat bir eser-i ilmî idi. 41 Eslem Hatun, yukarıda yazıldığı üzere Hamdullah Efendi’nin emesi, yani pederinin hemşiresi idi.
64 65
74