Page 250 - 1-4_2
P. 250

Amasya Tarihi 1-4. Cilt                                                             Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
                                                                             Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR


               ba'de'l-kabûl  neşr  için  bezl-i  iktidâr,  Emevîler  dahi  irtikâb  etdikleri  ma'âsîden  istiğfâr
               ediyorlardı. [94]
                      Türkler'in kabûl-i İslâmında hâkân-ı meşhûr Kılıç Hân bin Arslan Hân ile Balasagun
               hükümdârı Bugrâ Hân'ın pek büyük hizmetleri olduğu münâsebetle Türkler arasında bu iki
               zâtın ismi, şahsı pek muhterem idi. Kılıç ve Arslan isimleri pek mübârek add olunurdu.
                      Selçûkîler, kendilerini bu Kılıç Hân bin Arslan Hân'ın evlâdı gösterdikleri münâsebetle
               Selçûk Oğulları içinde Arslan, Alp Arslan, Kılıç Arslan adları pek çok zevâta alem olmuş ve
               yedinci asr-ı hicrî nihâyetlerine kadar bu isimler pek çok vaz' edilmişdir.
                      Bugrâ Hân akl u irfânıyla, fazl u îmânıyla pek meşhûr olup Türkler bunun libâsını,
               külâhını, ta'âmını pek ziyâde severler, ef'âlini taklîd, akvâlini nakl etmekden pek hazz ederlerdi.
               Libâs-ı Bugrânî, Külâh-ı Bugrânî, Ta'âm-ı Bugrânî pek meşhûr olup yalnız "Borânî Ta'âmı"
               bize  kadar  vâsıl  olabilmiş,  diğerleri  unutulmuşdur.  Hikmet-âmîz  sözlere  "Bugrâ  sözü
               hikmetdir" denir idi.
                      Bugrâ, bugur gibi gâyet mehîb erkec deveye denir. Bugrâ Hân'ın şehzâdesi İgrâk Hân
               dahi pek meşhûr olup müşârün-ileyhin evlâdı içinde Türkistân hükümdârı Arslan, İlik, Bugrâ,
               Kılıç Hânlar pek ziyâde şöhret bulmuş, hânedânı beş yüz seneden ziyâde hükûmet sürmüşdür.
                      Bu iki zâtın himmetiyle yükselen Türkler'i ikinci halîfe Ebû Ca'fer [95] el-Mansûr celb
               ederek istibdâdına zebûn olduğu Ebû Müslim'i bilâ-müşkilât def' ederek Türkler'i takrîb eyledi.
               Türkler bu vak'adan i'tibâren hilâfet-i Abbâsiyye'nin hâssa askeri olmakla beraber hall ü akd-ı
               umûr-ı İslâm, dest-i kifâyetlerine teslîm olundu.
                      Ebû  Ca'fer  el-Mansûr,  pederi  Muhammed  bin  Alî  es-Seccâd'ın  Türkler  hakkındaki
               vesâyâsını kabûl ve tenfîz etmiş bulunuyordu. Çünkü Bugrâ Hân, müşârün-ileyhi  Ebû Müslim
               hakkında  tenvîr  etmişdi.  Hilâfet-i  Abbâsiye'nin  ikinci  merhalesinde  zevâli  muhakkak  idi.
               Binâ'en-aleyh Türkler'in Abbâsîler'e sadâkati gayr-i kâbil-i inkâr idi.
                      Türkler  bu  târîhden  i'tibâren  akın  akın  her  tarafa  giderek  vardıkları  yerlerde  pek
               muhterem, mu'azzam mevki'leri işgâl etdiler; taraf taraf livâ-yı İslâmı diyâr-ı şirke doğru i'lâ
               ederek  binlerce  bilâd-ı  mu'azzama  teshîr,  milyonlarca  insânı  tenvîr  etmekle  âlem-i  İslâmı
               minnetdâr eylediler. Hattâ 349'da Hıtâ ve Guz Türkleri'nin bakiyyesi de umûmen kabûl-i İslâm
               etdiler.
                      Nihâyet Anadolu kıt'asını feth u teshîr eden Selçûk Türkleri'nin azm ve irâdetleri Moğol
               oymaklarının tesâdümünden kırıldığı esnâda Cenâb-ı Vâhibü'l-Atâyâ Hazretleri livâ-yı İslâmı
               haşre  kadar  i'lâ  etmek  için  bezl-i  hayât  edecek  Osmanlı  Türkleri'nin  dûş-ı  azmine  inâyet
               buyurdu.
                      Osmanlı Türkleri şu fazl-ı celîl-i İlâhî'nin şükrünü edâ için dîn uğurunda kanlarını îsâr,
               varlıklarını bezl ederek livâ-yı İslâmı Avrupa'ya doğru i'lâ etdiler. Büyük Tuna havzasını ya'nî
               Arnavutluğu, [96] Bulgaristân'ı, Hırvatistân'ı, Sırbistân'ı, Karadağ'ı ve İstanbul ravzasını yalnız
               Osmanlı Türkleri gülşen-i İslâm etdiler.
                      Fethi  müşkil  sayılan  binlerce  kaleleri  teshîr,  kahramân  geçinen  nice  milletlerin
               itâ'atlarını te'mîn ve Arnavutları, Boşnakları ve ba'dehû kendilerinin birer uzv-ı kıymet-dârı
               olan Lazlar'ı, Gürciler'i, Çerkesleri tenvîr ederek âlem-i İslâma hidemât-ı meşkûre ibrâz etdiler,
               Hristiyânlığı titretdiler.
                      Bu  kadar  azîm  fedâkârlığa,  asırlarca  ibrâz  etdikleri  hidemât-ı  meşkûre-i dîniyyeye
               mükâfât  olmak  üzere  Hallâk-ı  Âlem  celle  şânuhû  ani'l-cehli ve'z-zulm  Hazretleri,  hilâfet-i
               mu'azzama-i İslâmiyyeyi bi'l-fi'l isbât-ı liyâkat eden hânedân-ı celîl-i Âl-i Osmân'a ihsân ve
               ümem-i İslâmiyyenin eşrefi Türkler olduğunu i'lân buyurdu.
                      Tanrı Ta'âlâ Hazretleri'nin şu tevcîh-i celîli ya'nî Türkler'e ihsân buyurduğu şu hilâfet-i
               İslâmiyye, bir mevhibe-i celîle-i Sübhâniyye ve atiyye-i mukaddese-i Rabbâniyyedir. Yoksa
               Hristiyânlar'ın  mu'âvenetleriyle,  müşriklerin  muzâharetleriyle  zoraki  husûle  gelen  kuru  bir
               unvân-ı hilâfet değildir.



                                                           548
                                                           249
   245   246   247   248   249   250   251   252   253   254   255