Page 245 - 1-4_2
P. 245

Amasya Tarihi 1-4. Cilt                                                             Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
               Amasya Tarihi Cilt: 2


                      Ömer bin Hübeyre daha Horasân'da iken Hazar hükümdârının sözünü ve ta'ahhüdâtını
               muvâfık  bularak  kendisine  ve  Sogd  ahâlîsine  emân  verdikden  sonra  Sebkar  Hân'ın  halefi
               bulunan Sa'îd bin Amr'ın nezdine irsâl eyledi. Harezm hükümdârı Yılık Hân dahi Sa'îd bin
               Amr'a arz-ı keyfiyyet ve te'mînât-ı mümkineyi ibzâle gayret ediyordu. Sa'îd bin Amr bunları
               alıp bilâd-ı Zerenc üzerine hareket ederek netîcenin husûlüne müterakkıb olan Türkler'i fenâ
               hâlde perîşân eyledi.
                      Hocend hâkimi ve Kayı kabîlesi re'îsi Karzenc (Kara Sevinc) ve Sogd hâkimi Keşîn
               (Kızkaçîn) ve Nesf hâkimi Amâr bin Mâhnût (Âmâr bin Bâgnût) ve Biyârket hâkimi ve Kara
               Sevinc  Bey'in  birâderzâdesi  Celenc  (Gelinc)  ve  Semerkand'da  Türk  beylerinden  Divaşin
               (Tibaçin), Sa'îd'in hilâf-ı intizâr olan şu harekât-ı şedîdesini Fergana hükümdârı İltâr Hân'a
               şikâyet ve imdâd etmesini ricâ etdikleri esnâda Sa'îd bin Amr'ın kendilerini abluka etdiğini
               anlamakla arz-ı teslîmiyyet etdiler. [80] Lâkin Sa'îd bin Amr el-Haraşî bunları Hocend şehrinde
               bâ'is-i ihtilâl olmakla ithâm ederek emân verdiği hâlde i'dâm etdiği gibi Ömer bin Hubeyre'nin
               emânında  olarak  gönderdiği  Sebkar  Hân'ı  dahi  alıp  Kahandaz  (Gündüz)  şehrinde  habs  ve
               Merv'e vusûlünde getirtip ednâ bir bahâne ile salb eyledi. Munsif olan ihvân-ı Arab ve hâssaten
               ulemâ-yı müslimîn Sa'îd'in bu gaddârâne harekât-ı şedîdesini takbîh ediyorlardı. Binâ'en-aleyh
               bu gaddârlık Sa'îd bin Amr'ı hükûmet-i Emeviyye nazarında dahi küçük düşürdüğünden 104'de
               azl olunarak Müslim bin Sa'îd emîr-i Horasân oldu.
                      Müslim, Horasân'a geldikde Türkler'e lâzım gelen te'mînâtı i'tâ ve galeyân eden efkârı
               teskîn ederek kuvvetini cem'e çalışıyor, diğer tarafdan Türkler'in te'essürâtını görüp bunlardan
               istifâdeye  çalışan  Âl-i  Abbâs  dâ'îleri  ya'nî  cem'iyyet-i  Abbâsiyye  komitesi  ricâli  Türkler'i
               kendilerine celb ve ittihâd ederek neşr-i İslâma da'vet ediyorlardı. Kûsûn Hân ibtidâ bu da'veti
               Arablar'ın bir hîlesi olmak üzere telakkî ederek lüzûmu kadar ısgâ etmedi.
                      Müslim bin Sa'îd, komite ricâlinin Türkler'e mürâca'at etdiklerini haber alıp bir tarafdan
               onları taharrî ediyor diğer tarafdan Türkler'in kabûl-i da'vet etdiklerini zann ederek mu'âmelât-ı
               şedîde  ibrâz  etmekle  mevki'ini  sarsıyordu.  Nihâyet  husemâsı  bu  mu'âmelât-ı  şedîdesinden
               şikâyet ederek azline gayret eyledikleri esnâda Müslim bin Sa'îd bir kuvve-i azîme ile Nehr-i
               Ceyhûn'u geçip Türkistân'a girdi. Tâm harb edeceği esnâda azli haberini almakla ric'at eyledi.
               Lâkin  Kûsûn  Hân'ın  fenâ  bir  ta'kîbine  ma'rûz  olarak  pek  [81]  çok  zâyi'ât  verdi.  Kendisini
               kemâl-i müşkilât ile kurtarabildi. Müte'âkiben zâlim Haccâc'ın bir eşi olan Esed bin Abdullah
               el-Kısrî vâlî-i Horasân olarak geldi.
                      Esed bin  Abdullah  106'da Horasân'a  gelip  Türkler'le  te'sîs-i  münâsebâta  çalışıyor,
               Abbâsiyye komitesi ricâlini taharrî etmekle meşgûl oluyor, komite efrâdını pek sıkı bir sûretde
               arıyordu. 107'de komite ricâlinden Bekir bin Mâhân'ın Horasân'a gönderdiği adamlarını bulup
               cümlesini öldürüyor, harekâtından şübhe eylediği Gurşistân'a yürüyordu. Gurşistân hükümdârı
               Gurûn (Ugrun Hân) erkân-ı hükûmetiyle kabûl-i İslâm etdiğini teblîg ve musâlaha teklîf ve
               bi'l-umûm Gûrîler'in kabûl-i İslâm edeceğini te'mîn eylediği hâlde Cibâl-i Gûr'a ve 108'de ekser
               ahâlîsi müslim ve mutî' olan Heytal diyârına ve Herât'a hücûm ederek gâret etdirdiyse de 109'da
               kendisi de ma'zûl olup Eşres bin Abdullah es-Sülemî vâlî-i Horasân oldu.
                      Eşres, ibtidâ-yı vusûlünde Türkler'in kabûl-i İslâma pek ziyâde hâhiş-ger olduklarını ve
               bu  hayrın  bir  ân  evvel  husûlüne  ancak  cizyenin  mâni'  olduğunu  takdîr  ve  Türkler'in  otuz
               seneden beri uğraşdıkları bir derdi keşf ederek izhâr-ı fetânet etmiş oldu.
                      109 evâhirinde Eşres bu hayrı ikmâl etmek için Benî Zabbe kabîlesi re'îsi Ebu's-Saydâ
               Sâlih bin Tarîf ile Rebî' bin İmrân et-Temîmi'yi Semerkand'a [82] ve gayr-i müslim Türkler'in
               içlerine gönderip kabûl-i İslâm edenlerden cizyeyi ref' edeceğini i'lân etdiği gibi Kûsûn Hân'a
               dahi şu beşâreti teblîğ eyledi.
                      Eşres'in  bu  tebşîrini  tedkîk  etmek  üzere  Buhârâ  hükümdârı  Tôk  (Toguk)  Hân,
               Semerkand hükümdârı Kabçuk Hân, Fergana hükümdârı İltâr Hân bin Benüd (Bânût) Hân,
               Tohâristân hükümdârı ve Karlıg kabîlesi re'îsi Ciguya demekle benâm olan Elşin (Alçin) Hân,
               Balasagun hükümdârı Çâgân Hân, Heytal hükümdârı Bartur (Birdur) Hân ve müşâvir-i hâs-ı

                                                           543
                                                           244
   240   241   242   243   244   245   246   247   248   249   250