Page 460 - 1-4_2
P. 460
Amasya Tarihi 1-4. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Hey'et-i ilmiyye, bu acı derdleri tedâvî etmeğe pek ziyâde çalışıyorlar, [177] bütün
kuvvetleriyle erkân-ı hükûmete müzâharet ederek herkese fezâ'il-i dîniyye ve ahlâkıyyeyi
telkîn, dînî cihâdı, ferâgat-ı nefsi ta'lîm ederek halkın ma'neviyâtını yükseltiyorlardı.
O zamân Amasya hey'et-i ilmiyyesinde "Gümüşlüzâde Abdurrahmân, Taftazânî tilmîzi
Tokâdî Kara Sinan, Vâ'iz Ömer, Lâdikli İsrâfîl, Şeyh Hamîdeddîn, Halifetzâde Hasan, Hatîb
Abdulkâdir, Muslihzâde Abdulhay ve Muhammed Şâh Efendiler" pek mühim şahsiyetlerdi.
Bu zevâtın himmetleriyle halkda askerliğe, millî birliğe büyük ve sarsılmaz bir şevk ve
heyecân uyanmışdı. Bütün halk, askerliğe bütün kalbiyle giriyor, gönül rızâsıyla can atıyor,
olanca fedâkârlığı yapıyordu.
Târîhen pek meşhûrdur ki Amasya hükûmeti, bıyıklarında demir tarak durmayan
gençleri askerliğe almıyordu. Amasya delikanlılarından bıyığı henüz terleyen bir genç, Çelebi
Sultân'ın huzûrunda demir tarağı üst dudağına batırır, bıyığımda demir tarak duruyor, diyerek
askerliğe kabûl edilmesini ricâ eder. Bu sûretle kabûl edilir.
Atâ Bey'in Enderûn Târîhi'nde mestûr olan bu fıkradan anlaşılır ki Amasya hey'et-i
ilmiyyesinin hidemât-ı mebrûresi halk üzerinde pek yüksekdi. Amasya halkının da millî şu'ûr
ve irfânı bu âlimlerin telkînâtıyla pek yükselmişdi.
Sekbânbaşı Kabûlî Ağa fa''âl, işgüzâr, gâyet dîndâr bir zât idi. Yeniçeri yetişdirmesini,
askerin ta'lîm ve terbiyesini, askerliği pek güzel bilirdi. Bâyezîd Paşa süvârîlikde, bu da
piyâdelikde pek mâhir idiler. [178]
Amasya'da açılan asker ocağı iki kısma bölünmüşdü: Sipâhî, yeniçeri. Sipâhî süvârî
demekdi. Buna mukâbil yayalar yeniçeri idi. Bunlar Amasya'nın ok meydânında her gün ta'lîm
edilir, Suluova'da manevralar yapılırdı.
Askerin eslihası pek mükemmeldi. Çelebi Sultân'ın sırr-ı muvaffakiyyeti Amasya'da
îcâd edilen yeni toplardı. Amasya ricâlinde ve halkında fedâkârlık en yüksek derecesini
bulmuşdu. Çelebi Sultân, işte bu yüksek ma'neviyyât, fedâkârlık, ricâlindeki akıl ve dehâ
sâyesinde işlerinde muvaffak olmuşdu.
Bâyezîd Paşa pek yüksek, dâhî bir zât idi. Çelebi Sultân'ın hem erkân-ı harbiyye re'îsi
hem de müdebbir-i yegânesi idi. Nişâncı Hacı Halîl Çelebi, akıl ve dehâca Bâyezîd Paşa'dan
da yüksekdi. Bunlara nisbetle Alî Paşa, Yâkût Paşa ikinci derecede kalırdı. Bâyezîd Paşa'da
ferâgat-ı nefsin en yüksek derecesi vardı.
806 senesinde Amasya kadısı İzzeddîn Hasan Çelebi vefât edib yerine nâibi olan Kadı
İmâdzâde Bedreddîn Mahmûd Çelebi kadı oldu. Amasya'da fırka kumandanlarından
Atabeyzâde Yörgüç Bey, Çelebi Sultân'ın hizmet-i hâssasına alınmışdı. Çünkü aralarında
karâbet-i sıhriyye vardı.
Timur Hân, Amasya'da rüşd ve kâbiliyetini isbât eden Çelebi Sultân'ı sûret-i zâhirede
kendisine dâmâd etmek üzere gönderdiği Hâce Muhammed'le yanına da'vet, kendisine karşı
fenâ bir kasdı olmadığını her türlü mevâsîk [179] ile te'kîd etmişdi.
Amasya erkânı bu da'vete icâbeti muvâfık görmedi. Fakat Timur Hân gibi şedîdü'ş-
şekîme bir adama karşı da cevâb-ı red vermek kâr-ı âkil değildi. Çelebi Sultân'ın da'vete sûret-
i zâhirede icâbet cevâbı verildi. Fakat yol üzerinde bulunan beylere de ta'lîmât-ı hafiyye verilip
nümâyişler tertîb edildi.
Çelebi Sultân, mu'allimi Sofi Bâyezîd ile beraber Timur'un elçisi Hâce Muhammed'e
katılıp Amasya'dan Osmancık’a kadar gitdi. Osmancık'dan ileride Kara Yahyâ Bey'in, daha
ileride Savcı Beyzâde Alî Bey'in ta'arruzâtına uğradı. Ca'lî müsâdemelerle daha ileri gidilmesi
gayr-i mümkün olduğu elçiye gösterilip anlatıldı.
Bunun üzerine mu'allim-i sultânî Sofi İmâdeddîn Bâyezîd Çelebi tertîb edilen hedâyâ-
yı seniyye ile huzûr-ı Timur Hân'a elçi gönderildi. Çelebi Sultân dönüp Amasya'ya geldi.
Buradan Tokat'a gitdi. Amasya ulemâsından Sabuncuoğlu Mevlânâ el-Hâc İlyâs Çelebi pek
mâhir bir tabîb olduğu münâsebetle Çelebi Sultân'a Hekimbaşı oldu.
757
459