Page 142 - 6-8
P. 142

Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
               Amasya Tarihi 6-8. Cilt                                                                    Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

               sudûr u  erkân-ı  ilmiyyede  musâhabeden  çekinirdi.  Ecvibe-i  müskitesi  pek  gâlibdi.  Bundan
               dolayı sudûr u erkândan çoklarını gücendirmişdi.
                      Merhûm iki şeyden fevkalâde zevk almıştı: Biri tedrîs ve ifâde, diğeri de mütâlaa ve
               te’lîf. Bunlardan bir an hâlî kalmaz, âdetâ uyumaz, yorulmaz, muttasıl okur, okutur ve yazardı.
               Bunun için âsâr ve mü’ellefâtı pek çoktu.
                      Âlî Bey “Künhü’l-ahbâr”ında diyor ki, “Bâ-husûs ki, bir an te’lîfden hâlî değilmiş. Ve
               şebb u rûzunda altı sa’atden ziyâde istirâhatleri az vâki olmuş, hatta vefâtı hâlinde mecmu-ı
               müsannefâtını görüp görmüşler ve tahmîn-i sahîhle bu hususu tahkîke irgürmişler ki: [442]
                       “Te’lîfe mübâşeretleri gününden vefâtları târîhine gelince gün başına bir cüz’ün te’lîfi
               rast gelmiş. Lâsiyyemâ eyyâm-ı maraz ve hengâm-ı tadîlât ve ibâd ve hidmât-ı dîvâniyyeye
               masrûf  olan  evkât  bile  hisâba  gelmiş.  Bu mana  hiçbir  mü’ellif  hakkında  hüveydâ  değildir.
               Kerâmetle olan tayy-ı zamân mümkün olduğu gibi velâyetle imtidâd-ı zaman haml olunmaktan
               gayrı cevabla kâbil-i inhâ değildir.
                      “Eğerçi ki müsvedde evrâkında kalıp beyâza çıkmayan âsârına nihâyet yoktur. Vâlâ
               beyne’l-ulemâ zuhûr u şübu’ bulan müellefâtı dahi gayetle çoktur.” Hülâsa Âlî Bey’in dediği
               gibi  Devlet-i  Osmâniyye’nin  değil,  Anadolu’da  zuhûr  eden  hükûmât-ı  İslâmiyye’nin
               teşekkülünden beri misl ü nazîrî gelmemiş bir allâme-i müfred idi.
                      Mü’ellefâtından Tefsîr-i şerîf-i Kur’ân-ı Kerîm, Hâşiye-i Keşşâf, Şerh-i Hidâye, Hâşiye-
               i Telvîh, usûlden Sadru’ş-şerîanın tavzîhini ıslâha dâir Tağyîrü’t-Tenkîh ki bir metin ile şerhini
                       44
               hâvîdir.  Hidâye ve şürûh u havâşîsi mesa’ilini câmi-i izâh ve ıslâh ki metin ve şerhi hâvîdir.
               [443]
                      Hadîsten  Şerh-i  Meşârık,  Kelâm’dan  Tecrîd  ve  Şerhini  câmi  Tecvîdü’d-Tecrîd,
               Meânîden  Islâhu’l-miftâh  ve  şerhi,  Hâşiye-i  Şerh-i  Miftâh’ı  Seydî,  Tûsî  ve  Hocazâde’nin
               Tehâfütü’l-felâsife  kitaplarının  hâşiyesi,  ferâizden  metin  ve  şerhi  câmi’  bir  kitâb,  Türkçe
               “Târîh-i  âl-i  Osmân”,  Fârisî  dilinde  Nigâristân,  Nazîre-i  Gülistân,  Dekâyıku’l-Hakâyık,
               Mecmû’atü’l-lüğât,  Türkçe manzûme-i Yûsuf ve Züleyhâ, Dîvân-ı eş’âr, Münşe’ât, mesâil-i
                                  
                                               45
               müşkile hakkında yüzlerce resâil  yüzlerce kitablara ta’lîkâtı  meşhûrdur.
                                                                          46
                      Mütercim-i Şakâyık Mecdî Efendi “Terceme-i Şakâyık” da şöyle diyor: (s.384) “Ve
               bilcümle  cümle-i  tesânîf-i  bedî’ası  memâlik-i  Arab  ve  Acemin  sanâdîd-i  ulemâsı  ve  bûm-ı
               Rûmun esâtiz ü fuzalâsı yanında makbûl ve mu’teberdir. Ol nıhrîr-i bedîu’t-takrîrin tahrirde
               tedbîrine her hırr u âkil bende-i  şîfte olup  halk-ı  halk-ı  âlem onun nefâsâtı nefes-i  aklâm-ı
               müşkîn erkâmını evrâk-ı kâfûr-ı fâm ve misk-i hitâm içre derc etdiğinden sonra hırz-ı cân ve
               ta’vîz-i  bend-i  cinân  yerine  hızâne-i  ceybinden  ihrâc  etmeyip  sübha-i  ebrâr  gibi  elden
               düşürmezlerdi. [444]
                                                   Şiir
                                                                             اهلك فيناصتلا نيب هفيناصت
                                                                          47   كلاح دوسأ ىف ىحضلا سمشك
                                                                             هتافو دعب ملعلا ميمر ييحيل
                                                                           كباح نقتأ ناقتلإا ىف حبصأف
                                                                               حراش قياقحلل   نيتم ظفلب




               44  Bu kitâbı güzel bir sûrette matbû’dur. Telvîh okuduğumuz esnâda hayli işime yaramıştı.
                 Lüğât-ı Arabiyyeyi zebân-ı Fârisi ile terceme ve cem edip “Muhîtu’l-luğa” demişdir.
               45  Bu risâlelerin kısm-ı azamı iki cild üzre matbudur. Herbiri şâyân-ı ehemmiyet-i mesâil-i dakikadan birinin hâl
               ve izâhını hâvîdir.
               46   Bu  kadar  te’lifât  arasında  şâyân-ı  dikkattir  ki  müverrih  Ebu’l-Mehâsin  Yusuf  bin  Tagriberdi’nin    “en-
               Nücûmü’z-Zâhire fî Ahvâl-i Mısır el-Kahire” adlı mücelledâta bâliğ eser-i kebîrini ve fenn-i tıbdan “Rücû’u’ş-
               Şeyh ilâ sıbâh” nâm kitâbı da Türkçe’ye tercüme etmişdir.
               47  “Fî yevmi esvedi Hâlik” olsa gerek. Yoksa vezin düşüktür.


                                                           137
                                                           141
   137   138   139   140   141   142   143   144   145   146   147