Page 272 - 6-8
P. 272
Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Amasya Tarihi 6-8. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
“Edâyî, zaîm, hazîne kâtiplerinden ve ol zümrede kemâl-i ma’rifet sâhiblerindendir.
Evvel Sultân Mustafa şâirlerinden ve zimmet-i himmetine deyn-i lâzımü’l-edâ olan hüsn-i [22]
nevâziş ve sitâyişleri arasına mukârin mazhar-ı ihsân-ı vâfirlerinden idi.”
“Çünki ol merhûmun kâfiye-i direngi idi. Teng geldiği ecilden kasîde-i hayâtı
girizgâhından geçip makta’a vâsıl oldu ve yanında olan şâirlerin ahvâlleri efkârı şâir gibi evkâr
ve erbâb-ı dîvânî, evrâk-ı müsvedde gibi perîşân-ı rûzgâr oldu.”
“Mezbûr Edâyî, Şerîfezâde ki, hakkan erkân-ı dîvânın revnakı ve hakk-ı istihkâkı devletin
müstehakkı idi. Ona kasd-ı intisâb eyledi. Ol dahi matla’ gibi hande-rûluk arzeyledi. Nazm gibi
feth-i bâb eyledi. Ol vakitten berû küttâbhâne-i pâdişâh-ı kâm-yâb zümresinde dâhil ve
müsvedde-i ahvâl ve âmâli beyâza çıkmaya vâsıl oldu. Hâliyen züamâdan ve şuarâ-i
izâmdandır. Ol zamanda Şerîfezâdeye bir kıt’a demişdir. Bu bahirde bu kâfiyede;
Mustafânın no’la ger bir iki üftâdesine
Pertev-i nûr-ı Muhammedden irerse lemeât
“Ba’dehû mâlik-i mülk-i deryâ-bâr Piyâle gerdân-ı bezm-i ibtihâc ve [23] iftihâr
hazretlerinin hizmetine erdi. Devir bunun yâdına ve dost-kâmı bunun adına içilip sâğar-ı pür-
mey-i murâddan eline dolu girdi. Hâliyen hudemâdan ve şuarâ-i küremâdan idiler.”
“Filhakîka hüsn-i edâya ve hüsn-i sadâya mâlik, Edâyî mahlasına muvâfık ve ekser-i
akrânına fâik ve hâssaten meânî îcâdına kudreti ve gûş-i uşşâka dokunmadan gûşeler nazmına
istitâatı vardır.”
Amasya Sancağı beyi olan Gelibolulu Âlî Bey “Künhü’l-Ahbâr” adlı târihinde diyor ki;
“Edâyî Amasya’dan peydâ olmuş ve hizmet-i kitâbetle neşv ü nemâ bulmuş husûsan dürr-
i meknûn nazmın mağzından gâfil ve mücerred edâ vâdisinde kalmış bir ehl-i dil idi.”
“Evâil-i civânîde “Baba Tanbûrî” nâm tanbur-nüvâz üstada karâbetle Şehzâde Sultân
Mustafa merhûm âsitânesindeki küttâba, belki şuarâdan addolunan zürefâ-i zevi’l-elbâba
karışıp gâhî ba’zı ma’nîlerde dest-res bulmak ve silk-i nazma getirip mukaffa ve müreddef
kelâm [24] üslûbunda edâsına kâdir olmak müyesser olurmuş.”
“Vüzerâdan merhûm Piyâle Paşa deryâ kaptanlığına kâm-kâr bir deryâ-dil sâhib-i edâ
olmakla mezbûru kâtip edinir. Ağır zeâmetle ve giderek musâhib mertebesinde rağbetle behre-
mend kılar. Pes sâkî-i rûzgâr ki ol kaptan-ı cezâyir-gîr âb-ı ömr-i piyâlesini şikest ve encümeni
fenâ’nın nakl ü zevâdesini şâhid-i zindegânîsine derdest etdikte mezbûr Edâyî onların sâye-i
devletinde tahsîl etdiği malla ne ân ki arz-ı maârif ve kemâlle Dâye Hâtuna dâmâd olup
Mehmed Paşa-yı Toyluk cenâbına derûnî intisâb-ı meâlle zeâmetten Yeniçeri Kitâbeti ile
behredâr ve ba’dehû yine Kaptan Kalemi’nde Defterdâr-ı Timâr olup vefât eyledi.”
“Ahdî-i Acemî kavlince ve Mevlânâ Âşık zu’munca kendine şâir-i yakîn ve sâde
kelimâtına nazm-ı mübîn ıtlâk olunmuş. Hâkkan sümme hakkan tahkîk-i tabakât-ı ehl-i irfânda
râcil idikleri gereği gibi zâhir olmuş. Bu ebyât, mezbûrun nazmındandır:
Kıl hâkimi öldükte i çeşm-i ter âb-âmîz
Tâ olmaya ol servi de dâmân türâb-âmîz [25]
Ve lehû,
Hâli kim ol goncenin la’l-i mey-âşâmındadır
Dâğ-ı hasretdir ki gönlüm lâlesi câmındadır
Âlî Bey, bütün üdebâ ve müverrihîn nezdinde meşhûr ve kendi âsâr ve müellefâtından
ma’lûm olduğu üzere kendini pek yüksek görür, muâsırlarını bir türlü beğenmez. İzzet-i nefsine
pek mağlûp bir zâttır.
Muâsırı bulunan Edâyî Bey’in hakkında yazdığı sözleri, karaladığı ibâreleri, hattâ
merhûmun ebyâtından îrâd eylediği şu iki beyti bile yüksek sesleriyle şehâdet ediyor ki Edâyî
271