Page 271 - 6-8
P. 271
Amasya Tarihi Cilt: 7
Amasya Tarihi 6-8. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Gâh olur pâre-i lahmi sege kassâb verir.
Bu da;
Dilberâ cân içre buldum sen cihân-ârâyı ben
Yoksa kim bulur seni cânâ cihân-ârâyı ben.
Bu da;
Bulmadı eflâki dokuz dolaşup âhım seni,
Hangi burcun kevkebisin bilsem ey mâhım seni.
Bu da;
Müşerref etse bezmi dilberân-ı dilrübâ yer yer
Eliflerle tenin zeyn eyler erbâb-ı safâ yer yer.
Şerîfezâde Mehmed Çelebi’ye takdîm eylediği kasîdesinde en ziyâde şu beyti beğenmiş
olduğundan bu sâyede kendisini takdîr ederek Dîvân-ı Hümâyûn Küttâbı zümresine ilhâk
etdirmişti.
Mustafânın no’la ger bir iki üftâdesine,
Pertev-i nûr-ı Muhammedden irerse lemeât.
Amasyalı Torumtayzâde Kaya Paşa mührüne hakk [20] etdirmek üzere bir beyit
söylemesini ricâ etdikte şu beyti söylemiş, Kaya Paşa da bunu mührüne hak etdirmişdir.
100 رجحلا ىف شقنلاك هدش ايق ءهنيس رب رشبلا ديس اي وت رهم فيرش رهم
Bu da onundur;
Kalma havf ile recâ ile edâ-yı haktan
Ecre tebdîl olunur kalbe eğer gelse recâ 101
Amasya kadısı Müslimî Efendinin yeğeni Kınalızâde Hasan Çelebi “Tezkiretü’ş-
Şu’arâ”sında sâhib-i terceme hakkında diyor ki;
“Edâyî Bey Amasya’dandır. Evâil-i hâlinde Hâkân-ı sâhib-kırân Süleyman’ın oğlu Sultân
Mustafa’nın âsitânesine intisâb ile hayli celâlet iktisâb edib meclis-i hâssına dâhil olmakla
gerçekten devlete vâsıl ve nâil olmuşdu.”
“İlm-i edvârda bî-nazîr-i rûzigâr ve ol fenn-i pür-i’tibârda sâhib-i iştihâr, lütf-ı edâsı,
hüsn-i sadâsı gibi makbûl-i ulü’l-ebsâr olup, hattâ şehzâdenin mahbûblarından Gonca Keyvân
derler bir mâh-ı şehr-âşûbe mürabba’ deyip şehzâde-i sipihr-i [21] iktidâr yanında hayli i’tibar
bulmuşdu.”
“Ba’dehû tünd-bâd-ı havâdis ol şehriyârın derd-i vücûdunu târumâr ve rûzgâr-ı zûrkâr-ı
cem’iyyet-i dîvânın evrâk-ı dîvânı gibi perişan-ı rûzgâr etdikte İstanbul’a gelip zümre-i küttâb-
ı hazîne-i sultân-ı kâm-yâbdan olduktan sonra Âsaf-ı pür-safâ Hazret-i Piyâle Paşa’nın meclis-
i dil-küşâsında câm-ı mürüvvet ve atâsından mest-i mütemâil ve zerrevâr ol âfitâb-ı pür-envâra
mukâbil olmakla menâsıb-ı âliyeye vâsıl olmuşdu.”
Kaptan yanında Tımar Defterdârı iken sene-i isneyn ve semânîn ve tis’amiede (982) âlem-
i bekâya intikâle sülûk etmekle nâmı ezfâr-ı fenâ ile defter-i bekâdan mahkûk oldu.”
Bursalı Mehmed Âşık Çelebi “Meşâirü’ş-Şuarâ” adlı tezkiresinde Mîr-i mümâ-ileyhin
terceme-i hâlini şöyle kaydediyor:
100 Ey insanlığın efendisi! Senin mührün mihr-i şerîfindir (Güneş gibi aydınlık, nur saçan yüzündür) ve taşa
kazınan nakış gibi sîneye nakşedilmişdir. (Haz.)
101 Recâ’nın kalbi yanî aks-i müstevlîsi “ecr” olur.
270