Page 525 - 6-8
P. 525
Amasya Tarihi Cilt: 8
Amasya Tarihi 6-8. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Cemâleddîn Mehmed Aksarâyî de 788’de vefât eyledi. Her ikisinin vefâtı arasında tam 182 yıl
vardır.
Nessâbîn ile erbâb-ı târîh derler ki, her bir asr içinde a’zamî beş, asgarî üç batn tebeddül
eder. İki [156] batnın tebeddülü ender olur. Bu kâ’ide-i neseb üzerine İmâm Fahr-i Râzî ile
Cemâl-i Aksarâyî arasında en az beş altı batn olması lâzım gelirken ancak iki batn bulunuyor.
Bundan dolayı 788’de vefât eden Cemâleddîn Mehmed Aksarayî, 606’da vefât eden
İmâm Fahreddîn Mehmed Râzî’nin hafîdi olamaz. Bu rivâyet neseben ve târîhen her hâlde
kabûle şâyân değildir.
Bununla beraber fâzıl-ı müşârün-ileyhin pederi ulemâ ve etibbâdan 227 olan Mevlânâ
Şemseddîn Mehmed Çelebi 753’de ve bunun pederi meşâyih-i Mevleviyyeden eş-Şeyh
Mehmed Aksarâyî de 721’de vefât etmişlerdir.
Bu Mehmed Aksarâyî “ed-Dürerü’l-Kâmine”de Allâme Ahmed bin Hacer’in, Bahâeddîn
Ahmed Sultân Veled bin Mevlânâ Celâleddîn Mehmed Rûmî tercemesinde yazdığı üzere
712’de Sultân Veled hazretlerinin cenâze nâmazını kıldırmışdı. Şimdi 721’de vefât eden eş-
Şeyh Mehmed Aksarâyî 606’da vefât eden İmâm Fahreddîn Mehmed Râzî’nin oğlu olamaz.
Bunu nazar-ı dikkate alan ba’zı erbâb-ı terâcim bu Mehmed Aksarâyî ile İmâm Fahr-ı
Râzî arasında Mes’ûd isminde bir batn daha olduğunu yazmışlar. Cemâleddîn Mehmed bin
Mehmed bin Mehmed bin Mes’ûd bin İmâm Fahreddîn Mehmed Râzî demişlerdir.
Hâlbûki imâm-ı müşârün-ileyhin fi’l-hakîka Mehmed adlı bir mahdûmu olup bunun da
genç yaşında bilâ-veled vefât etdiğini erbâb-ı târîh tesbit etmişlerdir. 228 Bu iddi’ânın doğruluğu
Mes’ûd bin İmâm Fahr-ı Râzî’nin evlâdı olduğu kabûl edilse bile yine matlûb hâsıl olmaz.
Benim tetebbu’âtıma göre eş-Şeyh Mehmed Aksarâyî, 678’de vezîr ve sâhib-i a’zam-ı
Selçukî Fahreddîn Alî bin Hüseyin bin Ebîbekr el-Konevî’nin vakfiyesi zeylinde şâhid olarak
imzâsı görülen müderris Aksarâyî “Mes’ûd bin Mehmed bin Mahmûd”un mahdûmudur. 229
Müderris Aksarâyî olan Mevlânâ Sa’deddîn Mes’ûd’un pederi Amasya kâdısı iken
641’de Moğol kumândânı Baycu Noyin ile Sultân Gıyâseddîn Keyhüsrev-i Selçukî arasında
Mugan’a gidip 230 akd-ı sulhe muvaffak olduğundan dolayı vezîr ve sâhib-i a’zam olan
Fahreddîn Mehmed bin Mahmûd bin [158] Alî er-Râzî’dir. 231
Şu hâlde Cemâleddîn Mehmed Aksarâyî Konya’da sâhib-i a’zam olup 654’de vefât eden
esbak Amasya kâdısı Fahreddîn Mehmed bin Mahmûd er-Râzî’nin ahfâdından olur. 606’da
irtihâl eden sâhib-i tefsîr İmâm Fahreddîn Mehmed bin Ömer er-Râzî’nin ahfâdından olamaz.
227 Sâhib-i terceme “Şerhu Mûcez” adlı eserinde bunu şöyle anlatıyor: “ةقاثوو هعوضوم فرشل فيرش ملع بطلا نإف دعبو
هيلإ ةجاحلا ةدشو هلئلاد” (Şüphesiz ki Tıp ilmi mevzûsunun kıymeti, delillerinin sağlamlığı ve insanların temel ihtiyacı
olmak bakımından şerefli bir ilimdir) dedikten sonra “هيف ةروهشملا تارصتخملا تأ رقو هيلإ ليصحت نمز ضعب تفرص كلذلف
ىدلاو ىلع” (Bundan dolayı bazı zamanlar bu ilmi tahsile koyuldum ve onunla ilgili meşhur olan muhtasar eserleri
okudum) diyor. Sonra da “ هيف امل هحرشأ نأ تدرأف سيفنلا نباب فورعملا ىشرقلا نسحلا ىبأ ميكحلل نوناقلا زجوم هتأرق ام ةلمج نم ناكو
باوثلل ابلطو بلاطلل ةدافإ تلاكشملا نم” (İbn Nefîs diye bilinen Hekim Ebü’l-Hasen el-Kuraşî’nin “Mûcezü’l-Kânûn”
eseri de bu okuduklarım arasındadır. Söz konusu kitapta müşkil ifadeler bulunması sebebiyle hem talebelere
yardım etmek ve hemde sevaba nâil olmak ümidiyle bu kitabı şerhetmek istedim) diye şerhinin sebebini beyân
ediyor.
228 “Terceme-i Şakâyık”da Mevlânâ Mûsânnifin tercemesine mürâca’at edilirse bu hakîkat tamâmıyla anlaşılır.
İmâm Fahr-ı Râzî evlâdından olduğunu iddi’â eden Mevlânâ Mûsânnifin Alâ’eddîn Alî Çelebî’ye bile i’tirâz
edenler vardır.
229 Sâhib-i müşârün-ileyhin vakfiye-i mezkûresi zeylinde bu Mes’ûd’un imzâsı şöyledir: “ ناطلسلا یلوملا ىندهشأ
ا نأو هب تهشف باتکلا اذه رظن ی ف ةروکزملا ةيفقولاب هرارقإ ىلع هناوعأ رصنو و هناطلس الله دلخ نيطلاسلا نب ناطلس مملأا باقر كلام مظعلأا
هنح ی رات ی ف لصلاا ی زارلا دومحم نب دمحم نب دوعسم ف ي طللا هبر ةمحر ی جارلا فيعضلادبعلا ي ر قفلا”
230 “Câmiü’d-Düvel” târihinde bu husûs aynen mezkûrdur. Yalnız Fahreddîn lakabı vezâretinde “İzzeddîn”
olmuştur.
231 İbn-i Bibi Târihi”nde ve “Tezkire-i Mahmûd Aksarayî”de buna dâ’ir tafsilât-ı matlûbe vardır.
519
524