Page 575 - 6-8
P. 575
Amasya Tarihi Cilt: 8
Amasya Tarihi 6-8. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Mehmed Çelebizâde Hüsâmeddîn Bey ümerâdan ve bunun oğulları Alî, Rüstem Beyler
de züamâdandır. Bunlara “Hüsâm Beyzâdeler”dendi.
Hüsâmeddîn Hüseyin Efendi-Mevlânâ Ümm-i Veled
Amasya tüccârından Hâce Hasan Çelebi bin Hâmid Tebrîzî mahdûmudur. Pederi Çelebi
Sultân Mehmed Han devrinde Amasya’ya gelip yerleşti. Ticâretle iştigâl edib Hâcegân-ı
memleketten oldu. Sâhib-i terceme Amasya’da doğdu.
Mukaddimât-ı ulûmu Amasya’da okuyup, pederinin sevkiyle Îrân’a gitdi. Oranın
fuzalâsından tahsîl-i fezâ’il edib Amasya’ya avdet etdi. Ba’dehû Edirne’ye gidip Mevlânâ
Fahreddîn Acemî demekle meşhûr Fahreddîn Mehmed bin Hüseyin Râzî’ye [318] mu’îd ve
i’âdesinden mülâzım oldu. Ümm-i veledini tezevvüc etdi.
843’de üstâdından sudûr eden ba’zı ahvâle binâ’en üstâdı müderrislikten azl ve kendisi
Amasya’ya gönderilip Halfet Gâzi medresesi müderrisi oldu. Tûl müddet Amasya’da tedrîs-i
ulûm ederek fevka’l-âde iştihâr etdi.
865’de Fâtih Sultân Mehmed Han sekiz medresesini ikmâl edib kendisini İstanbul’a
da’vet ederek vusûlünde medreselerinden birinin müderrisliğine nasb eyledi. Çünkü ümm-i
veledini aldığı üstâdı Fahreddîn Acemî Şeyhülislâm olmuştu.
Ayasofya medresesi hitâmında ilk müderrisi ve ba’dehû Edirne müftüsü olup dokuz yıl
kadar Edirne’de tedrîs u iftâ ile meşgûl olduğu hâlde 890 hudûdunda dâr-ı bekâya irtihâl etdi. 247
Gâyet fâzıl, muhakkik, ulûm-ı akliyye ve nakliyyede kâmil, zekî, müteşerri’ bir zât-ı sütûde-
simât olup “Mevlânâ Ümm-i veled” demekle meşhûr idi.
Bütün mefekkiresi tefekkürât-ı ilmiyye ile pek meşgûl olduğundan gâyet dalgın, mağlûb-
ı gaflet bir hâlde bulunur, hânesinden medreseye giderken ve medreseden hânesine avdet
ederken [319] rehbere muhtâc olurdu.
Bir gün rehbersiz medrese ve ders-hâneye giderken gafletle Mevlânâ Alâaddîn Arabî’nin
müderris olduğu medrese ve ders-hânesine girmiş, sonra Mevlânâ Alâaddîn’i ders-hânesinde
görmekle tenebbüh edib dönerek kendi medresesi ve ders-hânesine gitmiş. Mevlânâ Alâaddîn
Arabî’nin handesini celb etmişdi.
Bununla beraber gâyet zekî, sadûk, kizb ü riyâdan berî, her türlü i’timâda lâyık idi. Hânesi
Ebu Eyyûb Ensârî türbesine giden yol üzerinde olduğundan Hazret-i Fâtih, Eyüp’e giderken
hânesinin önünde selâma durur, kendisine şerbet teklîf eder idi. Fâtih Sultân “Bu şerbeti gayrın
elinden içmezem, senin elinden içerem” diyerek alıp içer idi. Fâtih Sultân, bir gün ordusuyla
sefere giderken bütün ulemâ ve erkân-ı memleket teşyî’e gitmişlerdi. Mehter-hâne Hazret-i
Fâtih’in önünden geçerken Fâtih Sultân ulemâya “Ya eyyühellezîne âmenû âminû billâhi ve
resûlih 248 ” âyet-i kerîmesinin mâ’nâsını sormuş “mü’minlere îmân ediniz” diye emrin ma’nâsı
nedir?” demişti.
Mevlânâ Ümm-i Veled derhâl cevaba tasaddî ederek “Şu [320] davul güzel cevâb
veriyor.”demiş. Fâtih Sultân ta’accüb edib nasıl cevâb verdiğini sordukta “davul düm düm 249
ediyor, îmânınıza devâm edin, devâm edin diyor” diyerek, Hazret-i Fâtih’in fevka’l-âde
istihsânını celb etmişdi.
Yine bir gün huzûr-ı hümâyûna ulemâ ile birlikte girmiş, bütün ulemâ âdet-i eslâf üzere
Sultân Fâtih’in elini öptükleri hâlde bu keffini öpmüş. Fâtih bunun sebebini sormuştu. Mevlânâ
Ümm-i Veled demiştir ki, keff aya ma’nâsınadır. Ayasofya medresesi de hitâm bulmak
247 “Şakâyık-ı Nu’mâniye”de müşârün-ileyhin târîh-i irtihâli yoktur. “Sicill-i Osmânî”de 880’de vefât etdiği
yazılıdır. Hâlbûki, 887’de tanzîm edilen Sinan Paşa’nın vakfiyesi zeylinde Edirne müftüsü olduğu hâlde imzâsı
görüldü.
248 Nîsa, 4/136. Ey iman edenler, iman ediniz... (Ed.)
249 Düm düm ifadesi Arapça’da “devam et devam et” anlamına gelmektedir. (Ed).
569
574