Page 297 - 6-8
P. 297

Amasya Tarihi Cilt: 10
               Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

                     Süleyman Çelebi-Mevlânâ Rûmî
                     Lâdiklidir. Kazâ dâhilinde kâ’in Rûm köyünden Halîl’in mahdûmudur. Amasya’da kibâr-
               ı fuzalâdan “Koca Emîr” demekle meşhûr İbrâhim Efendi’den tahsîl-i fezâ’il edib ders-i âm ve
               bir müddet Atabeg Medresesi müderrisi oldu. Buradan Hâtuniyye-i Tokat müderrisi olup gitdi.
                     916’da Yörgüç Paşa müderrisi olup geldikte Sultân [355] Ahmed i’lân-ı saltanat edib
               kendisine  bey’at  eden  ulemâya  iltihâk  eylediğinden  918’de  müşârün-ileyhin  ihnâkında
               Ankara’ya gönderildi. 921’de orada bir medrese verildi.
                     923’de  fazl  ü  kemâli  takdîr  edilerek  İstanbul’a  celb  edilip  Atîk  Ali  Paşa  Medresesi
               müderrisi oldu. 926’da Üç şerefeli Medresesi müderrisi olarak Edirne’ye gönderildi. 934’de
               Sahn-ı Semâniyye müderrisi olup İstanbul’a geldi.
                     937’de şehzâdegânın sûr-ı hıtânında med’uvven hâzır olduğu esnâda “bu velîmede a’lâm-
               ı ulemâya imtihân tarîkiyle sûre-i fâtiha-i fâyihanın evvelinden musâhabet-i ilmiyye eylesünler”
               deyü  fermân-ı  pâdişâhî  sudûr  eylediğinden  musâhabeye  dâhil  olan  yirmi  nefer  a’lâm-ı
               ulemâdan biri olarak girdi.
                     Huzûr-ı hümâyûnda musâhabât-ı ilmiyyenin sıkleti, meclis-i âlînin mehâbeti kendisine
               pek ziyâde te’sîr eylediğinden baygınlık geldi. Derhâl meclis-i âlîden kaldırılıp [356] hayme-i
               hümâyûna yatırıldı. Müte’âkiben zehre-çâk olarak vefât etdi. Âlim, fâzıl, bahhâs olup kimseyi
               ta’yîb etmez, nefsiyle ve mütâla’a-i ilmiyyesiyle meşgûl olurdu. Kitâblarda imzâsı “Süleyman
               bin Halîl er-Rûmî el-Lâdikî” diye mükerreren görüldü.

                     Süleyman Bey-Nasûhzâde
                     Amasyalıdır.  Devâtdâr  Ahmed  Paşa  evlâdından  Nasûh  Bey  bin  Himmet  Bey’in
               mahdûmudur. Amasya vâlîsi Şehzâde Sultân Ahmed’in havâss-ı ümerâsından olup kerîmesiyle
               te’ehhül ederek dâmâd-ı pâdişâhî oldu. 918’de şehzade-i müşârün-ileyhin ihnâkında sultânıyla
               beraber İstanbul’a i’zâm edilip sarây-ı cedîde-i sultânîye alındı.
                     927’de  Enderûn  mesârif  u  mu’ayyenât  defterinde  zevcesiyle  kendisinin  mu’ayyenâtı
               görüldü. Ba’dehû Hüdâvendigâr sancâğı beyi olup sultânıyla beraber orada ikâmet etdi. 941
               hudûdunda sultânı vefât eylediğinden Amasya’da ikâmet ederek 950 sâlinden sonra vefât etdi.
               Mahdûmu Nasûh Bey’dir. [357]

                     Süleyman Efendi-Yavrulu, el-Hâc
                     Amasya’nın taraf-ı  garbîsinde kâ’in Yavru köyünden Ali  bin  Abdullah mahdûmudur.
               Meşâhîr-i fuzalâdan Cum’a ve Müfessir Ahmed Efendilerden ikmâl-i tahsîl ederek ders-i âm
               oldu. Yıllarca tedrîs-i ulûm edib Amasya medreselerine müderris ba’dehû ber-vech-i tekâ’üd
               Sultân Bâyezîd Câmii vâ’iz u muhaddisi olduğu hâlde 995 hudûdunda vefât etdi. Meşâhîr-i
               ulemâdan  fakîh,  kâmil,  gâyet  müteşerri’  bir  zât  idi.  Mahdûmu  Alâeddîn  Ali  Efendi  de
               ulemâdandır.

                     Süleyman Ağa-Çoban Çavuş
                     Amasyalı  Ramazân  oğludur.  Çavuşân-ı  dergâh-ı  âlîden  olup  bir  kaç  def’a  Amasya
               muhassılı ve mütesellimi oldu. Ba’dehû musâhabe-i şehriyârî Amasyalı Hubbî Ayşe Hâtun’un
               sâye-i ikbâlinde 996’da çavuş-başı, 997’de ulûfeciyân-ı yesâr ağası, 998’de cebeci-başı oldu.
                     1000 senesi rebîülevvelinde sânîyen çavuşbaşı olup 1001 senesi rebîülâhirinde azl edildi.
               1003’de sâlisen çavuşbaşı olup hayli müddet mevki’ini muhâfaza etdi. 1014’de yine azl [358]
               edilip  Amasya’ya  gönderildi.  1017’de  eşkiyâ  harbine  ibrâz-ı  hizmet  edib  Kuyucu  Murâd
               Paşa’ya kendisini sevdirdiğinden beraber İstanbul’a gitdi.
                     1018’de dördüncü def’a çavuşbaşı olup İstanbul’da ikâmet etdiği mahallesini mescid ü
               mekteb ü çeşme binâsıyla ihyâ ederek 1025’de çavuşbaşı iken emlâkini vakf ve hayrâtının
               mesâlihine tahsîs ve bir kaç ay sonra vefât etdi.




                                                           290
                                                           296
   292   293   294   295   296   297   298   299   300   301   302