Page 475 - 6-8
P. 475

Amasya Tarihi Cilt: 11
               Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR            Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

                     Bakın Ağalar, ihtiyarlar ben din ve devlet hâini değilim. Bunların istedikleri yevmîyeler                        ederek  Hacı  Eyyüb  ve  Ödemişli  Mustafa  Efendilerden  mücâz  ve  mekteb-i  nüvvâba  girip
               senevî bin kese akçeye bâliğ olur. Hâlen sefer-i hümâyûn var. Beytü’l-mâl-i müslimîn’in hâli                           râbia’dan mezûn ve bi’l-imtihân [377] Fatih Câmii’nde ders-i âm oldu.
               ma’lûm.  Ben  bu  ihâneti  edemem.  Hem  bunların  esâmeleri  dolgundur.  Şevketlü  Efendimiz                                Tedris-i ulûm esnâsında Sultân Abdülhamîd ve ders vekîli Ahmed Âsım Efendi aleyhinde
               bunlara bahşîş ihsân buyursunlar. Ben esâme arz edemem” deyü sebât eyleyerek ve sırren dâhi                            acı sözler sarf eylediği ihbâr edildiğinden refîki Nasûhizâde Ömer Fevzi Efendi ile 1319’da
               ocaklının kulağına “Allah için olsun bu maddeyi def’ ediniz” diye söyleyerek Beytü’l-mâlin                             Sivas’a i’zâm edildi. Perîşân bir sûrette Amasya’ya gelip Sivas’a gitdi.
               muhâfazası emrinde doğrusu güzel himmet eylemiştir. Lâkin bundan dolayı yamaklar gürûhu                                      Vâlî  Reşid  Âkif  Paşa’ya  yazılan  niyâznâme  üzerine  menfâsı  Amasya’ya  tahvîl  edilip
               kendisine izmâr-ı gayz etmişdi. ”                                                                                      geldi. Amasya mutasarrıfı Kemal Bey nezdinde yaptığımız ricâ teşebbüsâtı müsmir olup evli
                     Munsıfâne düşünülürse Mûsâ Paşa’nın gem almaz bir hâin olduğu esnâda sâhib-i terceme                             bulunduğu  Köprü’ye gönderildi. Muharrir-i  âciz 1321 muharreminde Köprü nâibi olduğum
               Sultân Selim tahtına [374] ufak bir hareketi olsaydı derhal i’dâm edileceğinden şüphe yoktu.                           esnâda Kemal Bey’den aldığım mezûniyet üzerine şer’iyye kâtibi nasb etdim.
               Böyle tehlikeli zamanlarda eyyâma uymak pek tabiî bir hareket sayılabilir. Şâyân-ı dikkatdir ki                              1322  rebîülevvelinde  aleyhinde  devam  eden  şikâyetlere  binâen  ail  edilerek  tekrar
               beytü’l-mâli sıyânet gibi bir sadâkat uğrunda azl ve nefye uğradı.                                                     Amasya’ya gönderildi. Burada vaaz ve tedrîs ile iştiğâl ve halkın muâvenet-i nakdiyyesiyle
                     Amasya’da  Hacı  İlyâs  Mahallesi’ndeki  konağı  zabt  ve  müsâdere  edilmiş  olduğundan                         imrâr-ı hayat ederken 1326 cumâdelâhirinde i’lân edilen Meşrûtiyet üzerine İttihât ve Terakki
               yegâne  vârisi  olan  Kasap  Bekiroğlu  Abdullah  Ağa  tarafından  satın  alınmıştır.  Bunun  oğlu                     Cem’iyyetine  intisâb  ederek  ahrâr-ı  milletden  sayıldı.  Muharrir-i  âcizin  ve  hâcelerinin
               Mehmed Ârif Ağa da 1241 vak’asında belâya uğramıştı.                                                                   yardımlarıyla Amasya mebûsu seçildi. [378]
                                                                                                                                            1327 rebîülevvelinde isyân-ı askerî vak’asında Sultân Abdülhamîd-i Sânî’nin hal’ine ilk
                     Ârif Mehmed Ağa-Kasap Bekiroğlu                                                                                  verdiği  takrîr  üzerine  karar  ve  icrâ  edildiğinden  hıncını  çıkarmış  oldu.  Ancak  bu  hal’in
                     Yukarıda tercemesi yazılan Arif Mehmed Paşa’nın birâderi Abdullah Ağa’nın oğludur.                               şûmundan olarak İttihâd Fırkası’nın daha keskin istibdâdına kuvvet vermek ve harb-i umûmîye
               Yeniçeri olup birkaç defa serdâr olarak tanındı. 1241 senesi zilka’desinde yeniçeri büyüklerinin                       girmek hatasına yardım edenlerden oldu.
               i’dâmı  esnâsında  kaçıp  gizlendi.  1245’de  i’lân  edilen  afv-ı  umûmîde  meydana  çıkıp  Nizip                           1336’da  Sultân  Mehmed  Reşad’ın  vefâtıyla  Sultân  Mehmed  Vahîd’in  cülûsunda
               muhârebesine iştirâk ederek yüzbaşı ve ba’dehû kolağası oldu.                                                          tahakkuk  eden  mağlûbiyet-i  fecîa  üzerine  açıkda  kaldığından  Dârülfünûn’da  hilâfiyyat
                     1261’de  tekâüd  edilip  sonra  vefât  etdi.  Yiğit,  nâtıkası  düzgün  bir  adamdı.  Oğlu                       müderrisliğine ta’yîn edildi. Beş yıl kadar bu vazîfesiyle iştiğâl etdi.
               Abdülhalîm [375] Ağa kendisi gibi nekre-gû, hazır cevâb, söz ebesi idi. Yetmiş beş yaşlarında                                1341  senesi  rebîülâhirinin  yirmi  beşinci  Cuma  gecesi  da’vet  edildiği  Sultân  Ahmed
               1323’de vefât etdi. Bunun oğulları Abdülazîz, Abdullah Efendiler de bunlara benzerdi.                                  civârında  Üçler  Mahallesi’nde  Oklu  Mahmûd  Kâmil  Efendizâde  Âlî  Efendi’nin  hânesinde
                                                                                                                                      çokca  yediğinden  avdetde  fenâlaşıp  Vezneciler’de  hükûmet  kıraathânesi  önünde  yürümeye
                     Ârif Mehmed Efendi-Taşköprülüzâde                                                                                mecâli  kalmadığı  cihetle  mezkûr  kıraathâneye  girmiş,  oturduğu  yerde  can  vermişdir.  Fatih
                     Amasya’da kibar-ı ulemâ ve meşâyih-i Nakşibendiyye’den esbak müftü Taşköprülü Hacı                               türbesi bahçesinde medfûndur.
               Hâfız  Abdullah  Efendi  bin  Ali  Efendi’nin  oğludur.  Pederinden  tederrüs  ve  tefeyyüz  edib                            Âlim, fâzıl, usûl ve fürû’da kâmil, mütedeyyin, halûk, natûk, takrîr ve ifâdesi selîs gâyet
               1241’de vefât eden babasının yerine Halfet Gâzi müderrisi ve zâviyesi şeyhi oldu.                                      [379] müteharrik iken İttihad Fırkası’nın afyonunu fazla kaçırdığından gâyet sükûtî-meşreb
                     1247’de müderrislikden ferâgat ve eniştesi Malatyalı Sûfî Mehmed Efendi’ye kasr-ı yed                            oldu. Her şeye göz yumdu. Makâm-ı meşîhat Mûsâ Kâzım Efendi’den sonra kendisine mev’ûd
               edib  tekkesinde zikir ve tevhîd ile iştiğâl ve hüsn-i  hâl  ile  fevkalâde  iştihâr ederek erbâb-ı                    olduğu simâ ve imâsından anlaşılırdı. Ne yazık ki kader buna meydan vermedi.
               hâcâtın merci’ve mültecâsı oldu. 1282’de vefât edib zâviyesinde gömüldü. Sivaslı Şeyh Sûzî                                   Merhûm gâyet ekûl idi. Yirmi dört saatde dört defa kanıncaya kadar yemek yerdi. Böreğe
               Efendi halîfesiydi.                                                                                                    pek  düşkündü.  Doktor  İbrâhim  Şâdî  Bey  bunu  hamur  yemeklerinden  men  etmiş  iken
                     Âbid, zâhid, hüsn-i hâl erbâbından, nefesi müessir, münzevî, vakûr bir zât idi. Bir kızı                         dayanamazdı. Vefâtı akşamında çok yediği hamur yemeğinden vefât etdiği anlaşıldı.
               olup “Fâtıma Molla” demekle meşhûre idi. Payaslızâde Abdülmecid Nâili Efendi zevcesi iken                                    Kısa  boylu,  oldukca  tıknaz,  gâyet  zekî,  biraz  şeytan  kâr  olmakla  beraber  işgüzâr  idi.
               boşadı. [376]                                                                                                          Hocaları içinde en çok istifâde etdiği Hâfız Kâmil Efendi’ye karşı fenâ bir meslek tutdu. Bunu
                                                                                                                                      fetvâdan  azletdirip  Semercizâde  Hacı  Hâfız  Efendi’yi  müftü  yaptırması,  sonra  Hacı  Hâfız
                     Ârif Mehmed Efendi-Taşâbâdîzâde                                                                                  Efendi’yi  Dârülhikme  a’zâlığına  çıkarıp  Hâfız  Kâmil  Efendi’ye  nisbetle  bir  çömez  olan
                     Amasya’da  Benderli  medresesi  müderrisi  Taşâbâdî  Hacı  Ahmed  Efendi’nin                                     Müsevvidzâde  Hâfız  Tevfik  Efendi’yi  üstâdına  rağmen  müftü  nasbetdirmesi  pek  çirkin
               mahdûmudur.  Hâcezâde  İbrâhim  Efendi’den  ikmâl-i  tahsîl  edib  pederinin  yerine  mezkûr                           olmuştu. [380]
               medrese  müderrisi  ve  ders-i  âm  oldu.  1304  harîkinde  medrese  yandığından  bunun  hüsn-i                              1316’da Köprü eşrâfından Hacı Saîd Ağazâde Es’ad Bey’in kerîmesi Nadire Hânım’la
               delâletiyle Şeyh Ahmedzâde Mustafa Efendi yaptırdı. Vazife-i tedrîsine devam edib 1332’de                              evlenmişti.  Ömrünün  sonuna  kadar  bununla  yaşadı.  Yahya-meşreb,  melâmî-sîret  olduğunu
               vefât etdi. Âlim, beşûş, fıkıh ve ferâize vâkıf bir zât idi.                                                           serâir-i ahvâline vâkıf olanlardan ba’zıları iddia ederlerdi. Ben Fâzıl-ı Ârif’de bu meşreb ve bu
                                                                                                                                      sîretden eser görmedim.
                     Ârif Mehmed Efendi-Fâzıl                                                                                               Hacı Hâfız, İbn Rüşd’ün “Hilâfiyyât”ını Türkçe’ye tercüme etmeye başladığını söylerdi.
                     Köprülüdür. “Lazoğlu” demekle meşhûr Şerîf Mustafa Ağa’nın oğludur. 1282’de doğdu.                               Vefâtında kitâpları satılırken hâzır bulundum. Buna dâir de bir eser göremedim. Hülâsa merhûm
               Amasya’da Saraçhâne medresesinde ikâmet edib Gürcü Hacı Eyyüb Mecdîzâde Müftî Hâfız                                    bilâ-veled velâ-eser dünyadan göçtü. Akran ve emsâliyle sohbeti pek severdi.
               Kâmil Abdurrahman ve Köprülü Hacı Hâfız Mustafa Tevfik Efendilerden okudu.
                     Ba’dehû  1307’de  İstanbul’a  gidip  Fâtih  ders-i  âmlarından  fâzıl-ı  meşhûr  Ödemişli
               Mustafa  Efendi’den,  Tokatîzâde  üstâdım  Hacı  Ahmed  Nureddîn  Efendi’den  ikmâl-i  tahsîl




                                                           470                                                                                                                    471
                                                           474
   470   471   472   473   474   475   476   477   478   479   480