Page 69 - 6-8
P. 69

Amasya Tarihi Cilt: 9
               Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR            Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

                     Kırk yıldan ziyâde tedrîs-i ulûm edib mükerreren icâzet verdi. Katar şeyhliğinde sırasıyla                       kitâb-hâne-i enderûn-ı hümâyûn dersiyyesi ve Ayasofya-i kebirde Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel
               cevâmi-i şerîfeyi dolaşıb Fatih Câmi-i şerîfi vâizi oldu. Yirmi sekiz senede Buharî Şerhi’ni                           Kitab-hânesi’nde tefsîr hizmeti ve Sadr-ı Esbak Hüseyin Paşa dârü’l-hadîsinde vâki’ dersiyye-
               itmâm etdiği 1148’de Sultân Mahmûd Hân-ı Evvel’e arz edildikde bin altun ve bir libâs-ı fâhir                          yi tefsîr emsâl-ı hidemât-ı ilmiyye ile ta’lim-i talebe üzre olup leyle-i ihyâda huzur-ı hümâyûn-
               ve samur kürk ihsân buyruldu. Fatih Kütübhânesine yevm-i vaz’ında altı bin kuruş daha ihsan                            ı Mahmûd Hânî’de Kürsü-nişîn vaz’ olup neşr-i bend ve nush dahî buyurdular”. “Her fende
               edildi. Sarây-ı hümâyûn hocası oldu.                                                                                   husûsan ilm-i kıraatde hezâr te’lîf ü resâili vardır.”
                     Ba’dehû Hicâz’a giderken tilmîz-i hâssı olan Amasya ricâlinden Zanalızâde es-Seyyid el-                                Mahdûmları  Yûsuf,  Ahmed  Hâlid,  Mehmed  Sa’id  Efendilerdir.  [210]  Dâmâdı  Kibâr
               Hâc Ahmed Paşa kendisine bin altun ihdâ etdi. Hicâz ve Mısır’da ulemâ-yı Arab fazlını görüb                            Medresesi’nden  Amasyalı  el-Hâc  İbrâhim  Efendi  olup  bunun  mahdûmu  Fâiz  Abdurrahim
               kendisinden hadîsden icâzet-nâme aldılar. Altmış yıl camî ve medârisde tefsîr ve hadîs okutdu.                         Efendi’dir. Diğer dâmâdı Abdî Efendi Yeğeni demekle meşhûr Amasyalızâde el-Hâc Mustafa
                     Fındıklı’da kâin sahîl-hânesi muazzam bir kütübhâne halinde [207] olup her gece orada                            Efendi olup bunun mahdûmu da ricâl-i devletden Abdullah Berrî Efendi’dir.
               mütâlaât ve ibadât ile iştigâl üzere iken Şem‘danîzâde Târihi’nde tafsîl edildiği üzere civârında
               zuhûr  eden  bir  harîk-ı  hânümansûzda  sahîl-hâne  bütün  eşya  esâsiyle  beraber  yandığından                             Hilmi Osmân Efendi-Gürcü el-Hâc Hâfız
               fevkalâde müteessir olarak on iki gün sonra 1167 senesi zilhiccesinin yirmi altısında dâr-ı naîme                            Batumludur.  Mehmed  bin  Ahmed  mahdûmu  olup  1257’de  doğdu.  Batum’da
               irtihâl etdi.                                                                                                          mukaddimât-ı ulûmu görüb Amasya’ya geldi. Bir müddet İbikli el-Hâc Hasan ve Sofuzâde
                          33
                     “Tüvüffiye  allâmetü’z-zemân”  târih-i  irtihâlidir.  Müstakîmzâde  Süleyman  Sadullah                           Hulûsî Mehmed Efendilerden ahz-ı ulûma çalışdı. Hacı Hasan Efendi Hicâz’a gitdikde Şirvânî
               Efendi Tuhfe’sinde târih-i intikâli bu mısra-ı mevzûn olduğunu yazıyor: “Medfenin nûr ide                              el-Hâc Mustafa Efendi’nin halka-i tedrîsine mülâzemet etdi.
               Abdullah  Efendi’nin  kadîr  1167”.  Mehmed  Süreyya  Bey  Sicill-i  Osmanî’sinde  “seksen  iki                              Müşarün-ileyhden icâzet-nâme ahziyle ders-i âm olup Sultân Bâyezîd Câmi-i şerîfinde
               yaşında  idi”  diyor  ki  bu  da  yanlıştır.  Doğrusu  “seksen  yedi  yaşında  idi”  demekdir.  Vâsıf                  tedrîs-i ulûm ederek iştihâr etdi. 1301’de mutantan bir sûretde bir çok talebesine icâzet-nâme
               Efendi’nin zabtı bunu icâb eder.                                                                                       verib  1303  senesi  şa’bânının  on  ikinci  günü  Müftü  Sofuzâde  Mehmed  Hulûsî  Efendi’nin
                     Allâme-i müşârün-ileyhin tilmizi olan Müstakîmzâde Efendi diyor ki: “tarîkât-ı âlîye-i                           irtihâline  binâen  Kazasker  Şirvânîzâde  es-Seyyid  Ahmed  Hulûsî  Efendi’nin  himmetiyle
               Halvetiyeyi Sakızlı İlyas Efendi’den ahz edib ve Mısrî Efendi ile dâhi mükâtebeleri tahakkuk                           Amasya müftüsü ve Halfet Gâzi müderrisi [211] oldu.
               etmişdir. Derviş-nihâd pâk-îtikât; âlim ve fâzıl, âkil ve kâmil, müdekkik ve muhakkîk. Elsine-i                              1310 senesi şevvâlinde müsevvidi ve fetvâ emîni Caniklizâde el-Hâc Ahmed Efendi ve
               selâse de tekellüme kâdir ve [208] hezâr-ı âsâr ve eş’ârı vardır.                                                      bir cemm-i gafîr ile Hicâz’a gidip farîza-i haccı îfâdan sonra 1311 senesi saferinde avdet ve
                     Bu fakir müddet-i medide “Telvîh ve Tavzîh” derslerinde bi-hamdihî teâlâ zân u zen                               vazîfe-i şer’iyyesine mübâşeret etdi. 1314 senesi recebinde şûrâ-yı devlet mahkeme-i temyizi
               istifâde ve istifazaları olmuşdur. Lisân-ı şerîflerinde  “ayn”, “Ayrılamaz tatlı dilinden hurûf”                       müddeî umûmîsi Arif Beyzâde Mehmed Kemal Bey Amasya mutasarrıfı olarak geldi.
               meâli üzere nev’an-mâ  ukule-i  kelimiyye hüsn  olunur idi.  Çend beyit bu na’t-ı  şerîf âsâr-ı                              Mehmed Kemal Bey eş-Şeyh Tal’atî Efendi’nin müridânından olup tarikata müncezib idi.
               kalemlerinden serzede ve beste dahi olmuşdur.”                                                                         Tarikât-ı Hamzâviye şeyhi olan Mir Hasan Efendi bu zâtı kendisine cezb ederek ulemâyı ehl-i
                                                                                                                                      sünnet ittifakıyla ashab-ı Resulullahdan ma’dûd olan Hazreti Muaviye ibn Ebi Süfyânın ve
                                                                      ىفطصم  انديس  ىرولا عمج  ملعا                                   tarafdarlarının tekfiri mes’elesi yine meydana çıkdı.
                                                                     ىفطصم  انديس  ازج  و  زور   عفش                                        Çünkü Mir Hasan Efendi’nin yukarıda aynen yazılan “Tevellâ ve Teberrâ Risalesi”ni
                                                                                                                                      te’lîf ve sûret-i hafiyyede ihvan-ı Hamzeviyye arasında neşr etdiği esnâda sâhib-i terceme bir
                                                                         ددم وت زا دهاه ريقف  ىملح  هدنب                              sûretini bulub şerh ve usûl-ı şer’iyye ve kavâid-i kelâmiye dâiresinde tezyif ve cerh ederek mîr-
                                                                                             ٔ
                                                                         ىفطصم  انديس  ايفص لاا دنس اي                                i mûmâ-ileyhe göndermesi Kemal Bey’in nazarında bir cürm-i siyâsî olmuşdu. [212] Kezâlik
                                                                                      34
                     “Bu hal üzere iken ders ve devr-i tamam ve muntasıf zi’l-haramda   târîki dâ’ire nâsût                           Mutasarrıf Kemal Bey romatizmadan muzdarib olduğundan bahisle meclis-i idâre riyâsetini
               ve âzim-i âlem-i lâhût olup Topkapusu haricinde pederi ve ceddi civârında medfûn ve târih-i                            muhâsebeci Giridli Sâlih Bey’e verib mukarrerat, Kemal Bey’in verdiği emr ü irâde dâiresinde
               intikâli bu mısra-ı mevzûndur: Medfenin nûr ide Abdullah Efendi’nin Kadîr 1167”                                        ittihaz edilirdi. Sahîb-i terceme buna da mu’terizdi. Kemal Bey’in bizzat riyâset etmesini ve
                     Müşarün-ileyhin te’lifâtı çokdur. Büyükleri şunlardır: Necâhü’l-Kârî fî şerh-i Sahîhi’l-                         mukarrerât ittihâzında âzânın hürriyet-i kelâmiyesini taleb ediyordu. Bu talebi de bir cürm-i
               Buhârî (20 cild) , İnâyetü’l-mün’im fî şerh-i Sahîhi’l-Müslîm (nısfına kadar 4 cild) , Tefsîr-i                        siyâsî oldu.
               Beydâvî evâ’iline hâşiye, Vücûh-ı kıraat-ı Kur’ânâ dâir îtilâf, bu ilm-i vücûha dâir yirmi risâle,                           Şu iki haslet-i meşrûa Kemâl Bey’in gâyet üstâdâne yazan kaleminde gayr-i kabil afv ve
               Hayalî, Kara Dâvud, Âdâb-ı mîrî [209] Kâdı-mîr hâşîyeleri, bunlardan maada fünûn ve mesâil-                            müsamaha birer cürm-i siyâsî şeklinde tezâhür etdiğinden vâlî Reşid Akif Paşa’nın bilâ-tahkîk
               i muhtelifeye âid elli kadar risâleleri de vardır. Bunların ba’zılarında “Abdullah bin Mehmed                          bu tezâhürâtı tervici üzerine 1317 senesi saferinin yirmi birinci günü Amasya fetvâsından azl
               el-Amâsî el-arîf bi-Yûsufzâde” diye imzâları da görülmektedir.                                                         edildi.
                     Müstakîmzâde  Efendi  Tuhfe’sinde  diyor  ki:  “Şeyh  Abdullah  Hilmi  bin  Mehmed  bin                                Bundan sonra tedrîs ve ibâdetle iştigâl ederek 1321 senesi recebinde bir takım tezvirâtla
               Yûsuf bin  Abdulmennân şehrîdir. Şeyhü’l-kurrâ  Yûsufzâde Efendi  demekle şöhret-dâdedir.                              azl ve Kayserîye’ye nefy edilen Mutasarrıf Kemal Bey’in muhakkarân Amasya’dan i’zâmını
               Pederleri dâhi Şeyhü’l-kurrâ ve Nahlbend Câmi-i şerîfi’nde imâm-ı muktedâ idi.”                                        gördü.  1323  senesi  recebinde  vefât  eden  Mir  Hasan  Efendi’den  beş  buçuk  ay  sonra  sene-i
                                                                                                                                                             35
                     “Sultân Ahmed Hân-ı Evvel vakfından riyâset kurrâsı ve saray-ı Hümâyûn Kurrâsı ve                                mezbûre zilhiccesinin ...  günü dâr-ı naîme irtihâl etdi. Halfet Gâzi civârında medfûndur. Âlim,
                                                                                                                                      ulûm-ı  şer’iyyede  kâmil,  fakih,  usûl-i  fürûa  [213]  pek  vâkıf,  kavâid-i  kelâmiye  ve  âdâb-ı
               33  “Sicill-i Osmanî”de 1161 diye dizilmiş olması mürettib sehvinden ibâretdir. Süreyya Bey’in me’hazı olan Vâsıf      münâzaraya ârif, tab’an kerîm, beşûş, âl-i cenâb, gâyet müşekkel, orta boylu, ak ve kızılca
                 Efendi ve Şem‘dânî-zâde tarihlerinde 1167 diye yazılıdır.                                                            benizli, endâmı güzel ve mütenâsib, âbid, müteheccid, gâyet müteşerri’, selef-i sâlihîne pir ve
               34  Zilharam, zilhicce demekdir. Zilhiccenin tam nısfında merhûmun konağı ve kütübhânesi kütüb ve eşyasıyla
                 beraber yanmış olduğunu Şem’dani-zâde kayıd ediyor. Vâsıf Efendi de zilhiccesinin yirmi altısında vefatını
                 yazıyor.                                                                                                             35  Müellif bu kısmı boş bırakmıştır (Ed.).

                                                           58                                                                                                                     59
                                                           68
   64   65   66   67   68   69   70   71   72   73   74