Page 182 - 1-4_2
P. 182
Amasya Tarihi 1-4. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
16- "Zanalı Sülâlesi": 1069 vak'asında iştihâr eden züamâdan "Zanalı Kara Ca'fer
Ağa"nın evlâdına denir. Bunlar "Yeğen Ahmed Paşazâde", "Mîrzâ Paşazâde", "Zanalızâde"
unvânlarıyla üç fırka-i azîme olup birincisi İstanbul'da, diğer ikisi Amasya'da teselsül
etmişlerdir. "Zanalızâde" fırkasından "Şerîf Efendizâde", "Şerîf Paşazâde", "Bakırcızâde"
şu'beleri ayrılıp ikincisi İstanbul'da, Mısır'da, diğer ikisi yine Amasya'da teferrû' etmişlerdir.
Sadr-ı esbak "Yeğen Ahmed Paşa", "Mîrzâ Paşa", "Şerîf Mehmed Paşa","es-Seyyid Ahmed
Efendi”, "es-Seyyid Abdullah Efendi", "es-Seyyid Veliyyeddîn Efendi" gibi vüzerâ, ümerâ,
ulemâ ve birçok a'yân bu sülâleden zuhûr etmişdir.
17- "Fazlî Sülâlesi": 1080 sâline doğru fevt olan vâ'iz-i meşhûr "Fazlullâh Efendi"nin
evlâdına denir. Bunlar "Fazlîzâdelik"le şöhretlerini muhâfaza ederek yakın zamânlarda "Hacı
Başı Oğulları", "Selâm Oğulları" demekle tahvîl-i unvân etmişlerdir. Bu ocağı uyandıran
beylerbeyi "Fazlî Paşa" İstanbul'da kalıp bakiyyesi Amasya'da a'yân ve her biri hâ'iz-i rüchân
olmuşlardır.
18- "Kayalı Sülâlesi": 1060 ricâlinden beylerbeyi "Kayalı Ahmed Paşa" evlâdına denir.
Bunlar "Kayalı Paşazâde" unvânıyla 1260 târîhine [326] kadar idâme-i şeref etmişlerdir.
"Ahmed Paşa", "Ali Paşa", "Ömer Kâşif Paşa" bu sülâledendir.
19- "Keşânî Sülâlesi": 600 ricâlinden Amasya kadısı "Tâceddîn Ebû Nasr Mehmed
Keşânî" evlâdına denir. Bunlardan "Pervâne Beyzâde" unvânıyla bir fırka-i azîme zuhûr ederek
Anadolu ricâl ve ümerâsına âmir-i mutlak olmuşdur. Bu fırka, unvânını gâ'ib etmeyerek 900
sâline kadar idâme-i şeref etmiş ve bakiyyesi bulunamamışdır. Bunlardan "Mühezzebeddîn
Ali", sâhib-i Selçûkî olarak bu ocağı uyandırmış ve "Mu'îneddîn Süleyman Pervâne", "İzzeddîn
Mehmed Pervâne" gibi iki mühim zât çıkarmışdır. Birincisinin evlâdı Sinop'da, ikincisinin
evlâdı Amasya'da emâret etmişlerdir.
20- "Güdül Sülâlesi": 545 sâlinde Amasya'da "Sultân Mes'ûd-ı Selçûkî" ser'askeri ve
dâmâdı emîr-i kebîr "Güdül" evlâdına denir. Bunlar "Süli Oğulları", "Halifet Oğulları" nâmıyla
iki fırka-i azîme olup "Halifet Gâzi" evlâdı devâm etmişdir. Bu evlâddan "Kutlu Paşazâde",
"Hatîb Kâsımzâde", "Ebu'l-Kâsımzâde" şu'beleri zuhûr edib ikinci şu'be İstanbul'da ve üçüncü
Amasya'da kalıp "Ebul Oğulları" denmişdir. "Kutlu Paşazâde Şu'besi" dahi Amasya'da kalarak
ümerâdan bulunmuşdur.
21- "Gürcü Sülâlesi": 1057'de Amasya alaybeyisi olan Büyük "Gürcü Ali Bey"in
evlâdına denir. Bunlar "Gürcüzâdelik"le [327] şöhretlerini 1240 târîhine kadar muhâfaza edib
ba'dehû "Hâfız Ali Paşazâde", "Deli Beyzâde" unvânlarıyla iştihâr etmişlerdir. "Gürcü Ali
Bey"in evlâdından "Halîl Paşa", "Hâfız Ali Paşa", "Hıfzî Mehmed Paşa", "Mikdâd Ahmed
Paşa" nâmlarıyla üç mîr-i mîrân, iki vezîr zuhûr etmişdir.
22- "Gümüşlü Sülâlesi": 670 ricâlinden ve ümerâ-yı Selçûkiyye'den "Gümüşlü
Emîneddîn Yûnus Müstevfî" evlâdına denir. Bunlardan pek çok fırkalar, şu'beler yetişdiği
hâlde cümlesi de "Gümüşlüzâdelik"le iştihâr etmişlerdir. Bunlardan Amasya emîri "Tâceddîn
Mahmûd Çelebi" evlâdı a'yândan ve "Seydî Hüsâmeddîn Hasan Çelebi" evlâdı ümerâdan
olarak "Ahmed Paşa", "Şemseddîn Paşa", "İbrâhim Paşa" bu "Seydî Hüsâm" evlâdındandır.
"Pîr Alâ'eddîn Ali Çelebi" evlâdı da meşâyih ve ulemâdan olup hazret-i "Pîr İlyâs-ı Halvetî" ve
ahfâdı bu sülâledendir.
23- "Mü'eyyed Sülâlesi": 747'de Amasya ulemâsından bulunan "Zeyneddîn Siyâvuş
Difrikî" ahfâdından Amasya müftüsü "Mü'eyyed Çelebi" evlâdına denir. Bunlar umûmen
"Mü'eyyedzâdelik"le meşhûr iken "Abdurrahîm Efendi"nin hafîdi "Hasım Mehmed Efendi"nin
evlâdına "Hasımzâde" ve kudâtdan "Abdulhâdî Efendi"nin evlâdına "Hâdîzâde" ve Amasya
a'yânından "Abdulvâsi' Çelebi" evlâdına "Vâsi' Çelebizâde" demekle üç şu'be hudûs eylemiş
ve diğer furû', "Mü'eyyedzâde" şöhretini [328] muhâfaza eylemiş ve iki evvelkiler İstanbul'da
kalıp "Vâsi' Çelebizâdeler" Amasya'da el-yevm mevcûd bulunmuşdur. Bunlardan kazasker
"Abdurrahmân Efendi", şeyhülislâm "Abdulkâdir Şeyhî Efendi" ve pederi "Şeyh Abdurrahîm
Efendi" pek meşhûr olmuş ve ulemâ, kudât ve mevâlî nâ-kâbil-i ta'dâd bir hâldedir.
169
181