Page 196 - 1-4_2
P. 196
Amasya Tarihi 1-4. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
evkâfıyla beraber yirmi sene zarfında yok olmuş ve "Mustafa Bey"in imâreti, misâfirhânesi de
harâb olarak eski "Hancere" kasabasının harâbesi gibi bir hâle gelmişdir.
Bu medrese, vaktiyle gâyet ma'mûr, pek çok fuzalâya mesken olup erba'în râddesinde
olan ders-i âm efendilere tevcîh olunmuş ve buraya müderris olan efendiler dahi bu kasabada
tedrîs-i ulûm ederek neşr-i füyûzât etmişler idi. Fakat usûl-i verâset bu vazîfe-i tedrîsi kayd-ı
ma'îşete rabt eylediğinden müderrisleri Havza'da bulunamayıp vekâletle idâre-i umûr-ı tedrîs
etmelerine bâ'is olmuşdur.
Bu medresenin müderrisleri ekseriyetle kibâr-ı ulemâdan olup "Müftüzâde es-Seyyid
Abdurrahmân Efendi" müderris olduğu hâlde 1148'de vefâtıyla "Müftü Ahmed Efendi" ve
1158'de "Hüseyin Efendizâde Mustafa Efendi" ve 1162'de vefâtıyla mahdûmu "Hâfız Abdullah
[369] Efendi" ve 1192'de vefâtıyla ulemâdan "es-Seyyid Ali Efendi" ve 1209'da meşâhîr-i
fuzalâdan "Payaslı el-Hâc Mehmed Efendi" ve irtihâlinde mahdûmu kibâr-ı ulemâdan "el-Hâc
Abdulhalîm Efendi" bu medreseye müderris olup "Hacı Abdulhalîm Efendi"nin vefâtında
mahdûmları "el-Hâc İsmâ'îl Hakkı, Mehmed Emîn, Abdülmecîd Nâ'ilî" Efendiler tedrîse
mutasarrıf olmuşlar idi.
Bu kazâya bidâyet-i fethinde Türk kabâ'ilinden "Gidürlü, Çarıklı, Kanıklı" kabîleleri
iskân edilmiş olduğundan bu nâmlar el-yevm köy olmak üzere bulunmakdadır. Kazânın hâvî
olduğu kurâ elli kadar ve nüfûs-ı umûmiyyesi de otuz bin râddesinde olup kadîmen "Halyas,
Kamlık, Gidürlü, Simre" nâmlarıyla dört nâhiyeye münkasim olmuşdur:
1- "Halyas Nâhiyesi"dir ki: Kazânın şark-ı cenûbî taraflarını ihâta eder. El-yevm buna
"Hıllaz" nâmı verilmekdedir. Bu nâhiyede kadîmen bir ılıca olup suyu ılık, şifâsı mücerreb,
mevki'i latîf olduğundan yanında otel, hân yapılmış ve 1300 târîhinden beri iktisâb-ı şöhret
etmişdir. Elsine-i âmmede "Hıllaz Ilıcası" denir. Ba'zılar bu ılıcanın havâss-ı şifâ'iyyesini ta'dâd
ederek Havza kaplıcasına fâ'ik add etmekde ise de kaplıcadan ümîd edilen fevâ'id, ılıcanın
te'mîn etdiği menâfi'a râcih olduğu şübhesizdir. [370]
2- "Kamlık Nâhiyesi"dir ki: Kazânın şark-ı şimâlî taraflarını ihâta eder. Bu nâhiye-i
kadîme oldukça meşhûr olup "Dereköyü" bu nâhiye dâhilindedir. Dereköyü'nde ümerâ-yı
Selçûkiyye'den "Emîr el-Hâc Veliyyeddîn bin Berekât Şâh" 647'de bir câmi-i şerîf ve türbe
binâ ve evkâfını tanzîm etmişdir. Emîr-i meşhûr "Mübârizeddîn Îsâ bin İldaş" dahi bu
nâhiyedendir. Buna kuyûd-ı atîkada "Kanık Nâhiyesi" denir. Gâlibâ "Kamlık" lafzı "Kanklıg"
ta'bîrinden galat olmalıdır.
3- "Gidürlü Nâhiyesi"dir ki: Kayden bu nâhiye "Gedirlü" resmiyle mukayyed olup
kazânın şimâl-i garbî taraflarını ihâta eder. "Gidürlü Kabîlesi" re'îsi bulunan "Emîr Celâleddîn
Mâh Melek bin Mehmed el-Havzî" bu nâhiyeden neş'etle kazâyı istîlâ ve 665 hudûdunda i'lân-ı
istiklâl etdiği cihetle Amasya hükûmetini birkaç sene meşgûl etmişdir.
4- "Simre Nâhiyesi"dir ki: Kazânın garb taraflarını ihâta eder. Bu nâhiyede vaktiyle
"Kanglı Kabîlesi" meskûn olduğu münâsebetle selâtîn-i Selçûkiyye'nin eyyâm-ı inkırâzında
Amasya'da bulunanları bu nâhiyede ikâmet etdiklerinden bu "Simre Nâhiyesi" târîhen pek
ziyâde hâ'iz-i şöhret olmuşdur.
Anadolu'da mülûk-ı Selçûkiyye'nin sonu olan "Sultân Mes'ûd-ı Selçûkî" bu nâhiye
dâhilinde "Tatar Kalesi" nâm karyede medfûn olduğu gibi bunun şehzâdesi ve halefi bulunan
"Gâzi Çelebi" [371] demekle meşhûr "Sultân Tâceddîn Altunbaş Selçûkî" de "Umur Bey",
nâm-ı diğer "Şeyh Savcı" nâm karyede medfûn olduğu kuyûd-ı resmiye ile müsbetdir.
Kuyûd-ı resmiyede "Türbe-i Sultân Mes'ûd bin Keykâvus Der-Karye-i Tatar Kalesi
Der-Simre-i Havza Tâbi'-i Amasya" ve mahdûmu hakkında dahi "Türbe-i Gâzi Çelebi
Şehzâde-i Sultân Mes'ûd Der-Karye-i Umur Bey Nâm-ı Diğer Şeyh Savcı Der-Simre-i Havza
Tâbi'-i Amasya" ve "Türbe-i Sultân Tâceddîn Şehzâde... ilâ-âhir..." diye mestûr ve Sultân
Mes'ûd, Büyük Sultân Gâzi ve Sultân Tâceddîn, Küçük Sultân Gâzi demekle meşhûr olduğuna
binâ'en selâtîn-i Selçûkiyye'den şu iki zâtın bu "Simre Nâhiyesi"nde olduğu muhakkakdır.
183
195