Page 306 - 1-4_2
P. 306
Amasya Tarihi 1-4. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Çünkü Ebû Firâs, kemâl-i sûz u güdâz ile amcası Seyfü'd-Devle'ye mürâca'at ve fidye
ile tahlîs edilmesini istirhâm eylediği hâlde Rûmlar'ın ta'annüd eylediğini tasavvur etmeyerek
te'hîr-i halâsını amcasının buhl ve imsâkına haml edib Seyfü'd-Devle'yi pek fazla mu'âhazât ile
dil-gîr etmiş idi. Seyfü'd-Devle Rûmlar'ın ısrârına binâ'en mebâlig-i külliye verip Ebû Firâs'ı
345'de ancak kurtarabilmişdir.
Seyfü'd-Devle 347'de, ba'dehû 349'da iki def'a daha bilâd-ı Rûm'a sefer eylediyse de
birinde mansûren avdet, diğerinde mağlûben ric'at edib Rûmlar'ın tecâvüzâtını yalnız başına
def'a meşgûl olduğu esnâda 356 saferinin yirmi dördüncü günü irtihâl-i dâr-ı bekâ ederek
Meyâfârikîn şehrinde vâlidesinin türbesine defn edildi. Seyfü'd-Devle gâyet şecî',
kahramân-sîret, ulemâ ve şu'arâyı fevkalâde sever, her âlimi, her şâiri mikdârına göre tatyîb
eder bir hükümdâr-ı âlî-tıynet idi.
348'de Rûm imparatorluğunu ihrâz eden Nikofor Fokas (Tekfûr Foka), şu vekâyi'-i
mükerrerenin önünü almak için ma'iyyetine aldığı bir kuvve-i cesîme ile bilâd-ı İslâmiyyeyi
âteşlere yakıp, bulduğu ricâl ve nisvân-ı [250] İslâmiyyeyi katliâm eyledi. Seyfü'd-Devle her
tarafdan istimdâd eylediği hâlde hükümdârân-ı İslâm ve Bağdâd hulefâsı, yek-diğerlerinin
yakasını bırakıp da Seyfü'd-Devle'ye mu'âvenet, dîn-i İslâma nusret edecek bir hâlde değil
idiler.
Dîn-i İslâm aleyhinde hissiyât-ı kâfirânesi cûş u hurûşa gelen Rûmlar'ın havsala-i
insâniyyete sığmayan vahşetleri, ehl-i İslâma kan ağlatdığı hâlde yek-diğerine buğz u hased
eden hükümdârân-ı İslâmın bu vahşetlere seyirci olmaları, ne dehşetli bir musîbet olduğunu bu
zamânın târîhlerini okuyanlar bilirler. Hulefâ ve mülûk-i İslâmiyye ittifâk edebilselerdi Tekfûr
Foka, bu kadar vahşetleri irtikâb etmek değil, ufak bir Haleb hükûmet-i İslâmiyyesi önünde
mükerreren bozulan İstanbul tahtında güç oturabilirdi.
İşte dîn-i İslâmın makâsıd-ı asliyyesinden bî-haber oldukları hâlde huzûzât-ı
hayvâniyye, ihtirâsât-ı nefsâniyye esîrleri olan böyle hulefâ ve mülûk-i İslâmiyyenin menâfi'-i
İslâmiyyeye hizmet edemeyeceklerini bilen Allâmu'l-guyûb Hazretleri "Yâ eyyühellezîne
âmenû men yertedde minküm an dînihî fesevfe ye'tillâhu bi-kavmin yuhibbuhum ve
yuhibbûnehû ezilletin ale'l-mü'minîne e'izzetin ale'l-kâfirîn" 309 buyurmuş idi. 310 [251]
Allâmu'l-guyûb Hazretleri, şu va'd-i celîlini infâz için imâmu'l-muhaddisîn,
burhânu'l-müverrihîn, şemsü'l-milleti ve'd-dîn Ebû Abdullah Muhammed bin Ahmed bin
Osmân bin Kaymaz bin Altûn ez-Zehebî hazretlerinin târîhinde mestûr olduğu üzere 349'da
Guz (Türkmenler)'den binlerce hargâhı ya'nî çadır halkını bütün efrâdıyla bir günde dâ'ire-i
münciye-i İslâma idhâl ve bunları dîn-i İslâmın neşr ü i'lâsına me'mûr buyurdu.
Bir günde kabûl-i İslâm eden Guzlar'ın adedi üç milyon kadar tahmîn edilmekdedir. İşte
bunlar bir unsur-ı azîz olan şu Oğuz (Guz)lar'dan Tanrı Ta'âlâ Hazretleri'nin emrine münkâd,
âlem-i İslâma birer feyz-i müstefâd olan Selçûkîler, ba'dehû Osmânîler gibi kuvvet-i bâhire,
kudret-i kâhire sâhibleri zuhûr etmekle va'd-i İlâhî'de senâ buyurulan kavm-i halîmin, unsur-ı
azîzin, muhibb-i Hudâ olan bir milletin Türkler olduğu âşikârdır.
Göz yaşı yanağına dökülür
O Rum’da mukîmdir ama
Kalbi Şam’dadır
Henüz sevdiğinin yerine
Birine rastlamamıştır (Ed.)
309 Maide,5/54.(Ed.)
310 "Ey mü'minler! Siz, dîninizden dönecek kadar mübâlâtsızlık ederseniz Tanrı, dîn-i İslâma nusret eden bir
kavmi getirecekdir ki Tanrı onları sever, onlar Tanrıları'nı severler, mü'minlere gâyet mütevâzı', dîn
düşmanlarına karşı kudretleri âlîdirler" me'âlindedir.
604
305